Altı ay kadar önce “Kaçak maden ocağının MHP’li sahibi Afgan işçiye diri diri yaktı” haberini gördüğümde, kendi kendime çürüme dediğimi hatırlıyorum… Maalesef toplum tam bir çürüme, yozlaşma, soysuzlaşma girdabına hapsolmuş durumda… Bu durumdan rahatsız olanlar, olması gerekenler neden tepkisiz, gereğini yapmayı akıl ve cüret etmiyor?
Hakkımızda
Değerli Mesele dostu,
Basılı yayın hayatına Aralık 2016 itibarıyla son veren Mesele Dergisi, 1 Ocak 2017’den bu yana mesele121.org adresinde yayınına devam ediyor.
Neden mesele121?
Çünkü 10 yıl boyunca kesintisiz her ay yayınlanan Mesele 120. sayısı ile matbaalara veda etti ve internet 121. sayımız oldu.
Mesele’de amacımız kitaplar üzerinden Türkiye’yi ve dünyayı tartışmak ama sadece kitapla sınırlamıyoruz tabii ki…
Öncelikle “Sözümüz” var. Söyleyecek bir şeyiniz yoksa yayıncılık yapmanın da anlamı kalmıyor…
Sizin sözünüz de bizim için çok değerli… Hakemli dergi olmasak da belli kriterlerimiz var. [email protected] adresine gönderdiğiniz tüm yazıları okuyoruz, değerlendiriyoruz.
Tamer Temel için müzik, yalnızca teknik bir gereklilik değil, duygusal bir bağ kurmanın ve özgün bir ifade yaratmanın aracı. Yani onun için içsel bir dönüşüm ve derin bir anlatım arayışı. Bu yüzden ilham aldığı kaynaklardan biri olan Ece Ayhan’ın dilsel özgünlüğü ve çağrışım gücü, Temel’in müziğinde hem teorik hem de duygusal…
Édouard-Victoire-Antoine Lalo (1823-1892) bir Fransız besteci, kemancı, viyolacı ve müzik hocası. Önce doğduğu kent olan Lille’in konservatuvarında, ardından Paris konservatuvarında eğitim görmüş. Uzun yıllar Paris’te orkestralarda yaylıları çalarken müzik hocalığını da sürdürmüş. Bazı şarkılar ve oda müziği eserleriyle başlamış beste yapmaya.
Ali Cüneyd Kılcıoğlu’nun yazdığı, Nihat Alpteki’nin yönettiği ve konsept tasarımını gerçekleştirdiği, yönetmen yardımcılığını İdil Uygur, proje tasarım ve uygulamayı Mustafa İri, yapımcılığını Abdulsamet Kılınç, yapımını MST Tiyatro Grubu, afiş tasarımını Aleyna Yaşar, oyuna ait fotoğraf çekimlerini Ahmet Çelikbaş’ın üstlendiği, Ece Özdikici’nin yaşar kıldığı ” Miss Turkey ” 13 Ocak 2025 akşamı…
“Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.”[1] Tarih, onu üretenin kötü yanı olmasından mıdır nedir, müthiş hızlandı; freni patlamış bir kamyon gibi… “Kapkaranlık bir bataklık içinde debelenip durmaktayız ve yönetimimizi ellerine bıraktığımız iyi niyetli aptallarla kötü niyetli alçaklar bizi kuşatan karanlık balçığını her gün artırmakta ve koyulaştırmaktalar.”[2]
1914 yılının Mart ayında Londra’daki National Gallery’de (Ulusal Müze) her şey yolunda gibiydi. Ta ki Diego Valazquez’in Aynadaki Venüs tablosunu seyreden bir kadın baltayla bu eseri parçalayana kadar. Tablolar arasında gezinen ziyaretçilerin dingin uğultusu bir anda panik ile merak karışımı bir gürültüye dönüştü. Mary Richardson’ın şok etkisi yaratan bu eylemi, kadın…
2011 yılının unutulmaz bir bahar günü Roma’ya yaptığım seyahat, hayatımın en renkli ve eğlenceli anılarıyla doldu. Roma; tarih, sanat ve lezzetin adeta bir açık hava müzesi gibiydi. Aşk Çeşmesi’nin büyüsü, Vittoryo’nun esprili servisleri ve Vatikan’da karşıma çıkan Michelangelo’nun La Pietà eseri, bu yolculuğu unutulmaz kılan detaylardı. Ancak bu hikâyenin sadece Roma’da…
Sevgili Günışığı, Senden yanıt alamayınca önce üzüldüm. Sonra o küçük notun yüreğime su serpti. Yıllarca yağmura susamış toprağın, üstüne düşen damlacıklara duyduğu sevinci yaşadım. Yazdıklarımın seni gönendirdiğini, yaşama yeniden bağladığını anlatıyor; öğretmenini düşüncesine sahip çıkarak yaşatmaya ant içtiğini yazıyorsun. Umutlandım. Üzüntüm geçti diyorsun. Yağmurla nasıl kapanırsa toprağın çatlakları, öyle unuttum acımı.…
Sıcak bir ağustos günü, otobüs kalkış durağı yeni asfaltlanmış, parlıyor ve zift kokusu hala duyuluyor. Bir zamanların körüklü otobüsüne bindi. Öğle saati otobüs boş sayılırdı, birkaç erkek öğrenci ayakta şen şakrak, tasasız konuşuyorlar. Oturduğu yerin tam karşısında ayakta genç bir kız dikkatini çekti. Tam anlamıyla ufacık tefecik, küçücük kahkülü gözlerine kadar…
Demokrasi özgür bir basın olmadan işleyemez. 2008’den bu yana Washington Post’ta editoryal karikatürist olarak çalışıyorum. Yayınlanmak üzere gönderdiğim karikatürler hakkında geçmişte editoryal geri bildirimler aldım ve verimli sohbetler yaptım, bazı fikir ayrılıkları da yaşadım; ancak tüm bu süre zarfında kalemimi kime ya da neye doğrulttuğum için hiçbir karikatürüm sansürlenmemişti; bugüne kadar.
Altı ay kadar önce “Kaçak maden ocağının MHP’li sahibi Afgan işçiye diri diri yaktı” haberini gördüğümde, kendi kendime…
USTALARA SAYGI
ÇİZGİLİK
dergilik
Toplumsal Tarih’in 373’üncü sayısı Y. Doğan Çetinkaya’nın editörlüğünde hazırlanan “Türkiye İktisat Kongresini görmek” başlıklı dosya…
Kültür, sanat, edebiyat dergisi Yeni e, 83. sayısında yayınevi emekçilerinin dünyasını merkezine alıyor. “Satır Arasında…
Toplumsal Tarih dergisinin 372. sayısı Siren Çelik editörlüğünde hazırlanan “Bizans’ta hareketlilik” dosyasıyla yayınlandı.
LGBT+’lerin kendi sözlerini söyleyebilecekleri, sorunlarına sahip çıkarak paylaşabilecekleri bir alan yaratmak amacıyla 1994 yılında yola…
Kaos GL Dergisi’nin Temmuz-Ağustos 2024 sayısı “Uluslararası Ahval” dosya konusuyla yayınlandı. Derginin editör yazısında dosyanın…
Sosyal Medya
Bihter Hanım sevgiyle büyütülmüş bütün canlılar gibi kendine güvenli, başkalarıyla eşit ilişki kuran, sınırları olan…