“Kadınlar, hiçbir kapitalist devlette, en özgür cumhuriyetlerde bile tam eşitliği tadamazlar.” “Proletarya, kadınların tam özgürlüğünü gerçekleştirmediği sürece, kendisi için de tam bir özgürlük kazanamaz.”[1] Bu herkesin malumuyken;[2] söz konusu koşullarda Mao Zedung’un, “Gökyüzünün yarısını kadınlar ayakta tutar.”
Karl Marx’ın, “Tarihten biraz anlayan herkes, büyük toplumsal devrimlerin kadınsı mayalanma olmadan mümkün olmadığını da bilir.”[3]
V. İ. Lenin’in, “Bütün kurtuluş hareketlerinin deneyleri göstermiştir ki, devrimin başarısı kadınların devrimde ne ölçüde yer aldıklarına bağlıdır.” “Kadın işçilerin çoğu devrimde yer almadığı sürece sosyalist devrim olamaz”[4] “Her ülkede en zor işlerden biri kadınları eyleme katmak olmuştur. Çok sayıda kadın emekçi katılmadıkça hiçbir sosyalist devrim gerçekleşemez,”[5] deyişlerindeki kadınlardandı; adı Sevim (Tarı) Belli idi.
Hayatının tamamını (çocukluk ve öğrencilik yılları dışında) devrim mücadelesine adayan bir abideydi; Onu 24 Şubat 2025’de kaybettik.
Sevim (Tarı) Belli, devrimci Marksist-Leninist değerleriyle geleceğe hep umutla bakan, devrimcilerin fedakârca çabalarının boşuna olmadığı bilinciyle, “Emekçi sınıfların belli bir gelişme yolunu yaratacağını düşünüyorum ve bekliyorum. Görür müyüm, göremez miyim bilinmez,” diyen bir komünistti.
18 eşsiz yapıtın çevirmeniyken;[6] işçi sınıfı mücadelesi ve kadın hareketinde sosyalist hareketinin önemli figürlerinden biri oldu.
♦♦♦
Onlarca yıla yayılmış bir mücadele içinde var olmak kolay değil elbet. Yaşamı boyunca işçi sınıfı mücadelesine bağlı olduğu kadar, enternasyonalist tutumundan da taviz vermedi.
Eğer yaşasaydı, ölümünden iki ay sonra 100 yaşına basıp “dalya” diyecekti.
“… Sevim Belli, aramızdan ayrılana kadar, ‘eski sosyalistler’ kuşağının yaşayan sonuncu halkasıydı. ‘Eski sosyalistler’ tek parti devrinde de, Demokrat Parti devrinde de, toplumsal ve entelektüel yaşamın kıyısına itilmeye direne direne sosyalist teoriyi yüksekte tutarak; sosyalist politikayı işçilere taşımak uğruna polis takibine, falakalı işkencelere, hücre hapislerine göğüs gererek; cezaevlerinde olmadıkları tüm zamanlarda fikri maddesiyle buluşturmak için yeni yordamlar, siyasi polisi atlatmak için yeni yöntemler icat ederek daima işçilere ve gençliğe ulaşma gayretini sürdüregelen 1910-1920 doğumlu devrimcilerdi…
Bu önemin kaynağında 1930’ların sonlarından 1950’lerin sonlarına kadar süren çok ağır baskı koşullarında bir yandan Marksist teoriye sıkı sıkıya sarılırken öte yandan fikri kitlelere taşımak gayretinden de asla caymayan sebatkârlıkları ve örgütlerini hayatları pahasına savunurken işkencecilerinin bile saygı duymadan edemeyecekleri yüksek ahlâkî ilkelere bağlı kalışları vardı…
‘Eski sosyalistler’ bu dünyadan şanla şerefle geçtiler, Sevim Belli’nin en sona kalmasını bu kuşağımızın çektiği bunca zahmete doğanın verdiği bir ödül olarak düşünmek de mümkün. Hiçbir ‘sertlik’ gösterisi eski sosyalistlerin kapitalizme ve zulme meydan okuyuşunu, Sevim Belli’nin bütün fotoğraflarında dudağının kenarına yerleşiveren o hafif müstehzi ifadeden daha ‘sertçe’ özetleyemez. Hiçbir görüntü, kuşağının öz saygısını ve ait olduğu yüksek ahlâkî değerler evrenini Sevim Belli’den intikal eden zarafetten daha güzel bir surete büründürerek temsil edemez.’[7]
Hasılı O; 6 Şubat 2014’de Oktay Etiman’ın, “Onlar hiç anlayamayacaklar bizim neden gülümsediğimizi!” ifadesindeki üzere dik durup, diklenenlerdendi…
♦♦♦
Sevim Belli… Tarihin içinde, kritik dönüm noktalarında hem tarih yazmış, hem de içinde olduğu tarihin tanığı olmuş bir kadındı… Devrimci bir hayatı hakkını ver vere yaşadı.
O, hayatını anlattığı ‘Boşuna mı Çiğnedik?’ kitabında şöyle der:
“Onca yıl göze batmamaya, sıradan biri olmaya, bilerek isteyerek arka planlarda kalmaya ve ayrıcı bilinen zorunlu nedenlerle gölgede yaşamaya özel bir özen gösterdikten sonra… Gizleyecek, çekinilecek bir şeyin olmasa da içgüdüsel olarak direniyorsun, kalemin işlemez oluyor, tam rahatlayıp açılamıyorsun.”
“Ho Amca’lar, Castro’lar, Guevara’lar, Lumumba’lar tüm dünya devrimcileri gibi Türkiye devrimci gençliğinin de esin kaynaklarıydılar.”
“Kızıldere eyleminin yöntem biçimini ister onaylayın ister onaylamayın, Türkiye devrimci mücadelesinden bir kesit, tarihe geçmiş acı bir sayfadır bu olay. Orada, Türkiye’nin en yiğit evlatlarından 10’u, inançları uğruna ve Türkiye’nin başka üç delikanlısının düzenin kendi öz yasaları da çiğnenerek ipe çekilmelerine sessiz kalamadıkları için başkaldırılarını hem de bir intihar eylemiyle, kanlarıyla tarihe yazmayı göze aldılar.”[8]
Yol arkadaşı, yoldaşı Mihri Belli adını ilk kez İstanbul Tıp Fakültesi’nde öğrenciyken duyar… Mihri Belli, o dönemin İleri Gençlik Birliği üyesidir. Yıl 1944’tür. CHP dışında duran bir örgütün kurulmasına izin verilmediği yıllardır.
Üniversite öğrencisiyken 1946’da ilk kez gözaltına alınır. O zamanın emniyet müdürlüğü şimdinin otele çevrilen meşhur Sansaryan Hanı’dır. Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’ne yönelik geniş gözaltı operasyonundan nasibini almıştır. Gözaltında kendisine Sabahattin Ali ile nasıl ve ne için buluştuğunu sorarlar.
“Ya boş atıp dolu tutmak istiyorlardı ya da karıştırmıştı istihbaratı veren. Her neyse. Sabahattin Ali’yi getirdiler. Temiz, pak, çevik hareketli, gecenin o saatinde dinç, kısa boylu, saçları erken ağarmış, gözlüklü bir adamdı. Sabahattin Ali’ye beni tanıyıp tanımadığını sordular. Kısaca ‘Maalesef’ diye duraksamadan hemen yanıtlayıverdi. Öyle çabuk gelen, öyle beklenmedik bir cevaptı ki bunu büyük bir iltifat olarak algılamıştım,” der.
Türkiye Komünist Partili yılları da bu dönemde başlar. Kitabında Vedat Türkali’yle (Abdülkadir Demirkan) de yüzleşir. 1952-53 Tevkifatı öncesi ve sonrası ayrımını yapar ve onunla da sert bir yüzleşme içine girer.
Sözünü sakınmayan, kırıcı olmayı göze alacak kadar dürüst olmayı tercih eden Sevim Belli, Zekeriya Sertel’in Nâzım Hikmet’in ölümünden sonra yazdıklarını “Dünyanın en büyük şairlerinden birini Türkiye’nin en yetenekli gazetecilerinden biri böyle mi anlatmalıydı kendi halkına… İnsanlarımızın ziyan edilmesine bir örnek daha mı diyelim?” sözleriyle eleştirir.
Kore’ye asker göndermeye karşı kampanyalarda yer alır. ‘Barış Yolu’ dergisini çıkarırlar. O zaman üşenmeyip hesaplarlar. Bir Amerikan askerinin bir günlük masrafı bir Türk askerinin masrafının 10 katıdır.
Mihri Belli ile cezaevinde başlayan haberleşmeleri duygusal bir ilişkiye döner. Sevim Belli’nin (Tarı) anlatımına göre Sultaahmet Cezaevi’nde kalan Mihri Belli’yi soyadı değişikliğinden dolayı ziyaret edemez. Bu engeli aşmak için o cezaevindeyken evlenirler.
TKP’nin görevlendirmesiyle Paris’te geçirdiği yıllar, Fransa’da uzmanlık eğitimi devam ederken Türkiye’ye siyasi görev için geldiği dönemde yeniden tutuklanması, 1974 Affı sonrası cezaevinden çıkması, Mihri Belli’siz geçen Cezayir yılları, iki oğlunu tek başına büyüten bir kadın doktor, hiç hasar görmeyen ve “Onca onurlu, onca yiğit savaşımlara tanık olmuş, insanlığın gelecek anlayışına büyük boyutlar getirmiş ama bir o kadar da acılara mal olmuş olan ve bugün tümden inkâr edilmek istenen bir sürecin boşuna mı yaşanmış olduğu sorusuna kesinlikle ‘Hayır’ diyorum,” diyen bir sarsılmaz duruş;[9] Sevim Belli buydu işte…
“Ben sosyalizm için Türkiye’de yakın bir gelecek olarak hayal kurmadım hiç. Biraz önce Mihri Belli’nin de söylediği gibi hep anın mücadelesini vermeye çalıştım ben de,” diyen O; tevkifatlar, sürgünler, yasaklar, ihanetler içinde ve Kemalist iktidar koşullarında mücadele etmiş ve böyle bir konjonktür içinde komünist olmayı seçmişti.
İşkencelerde devlete “Aman” dememiş, burjuvaziye teslim olmamış, her koşulda memlekette mücadele etme ısrarını sürdürmüş, komünist olma iddiasını asla lekelememiş direngen bir siyasal gelenektendi…
Bu bağlamda sosyalist hareket içerisinde işçi sınıfı mücadelesine büyük emekler vermiş bir devrimciydi. Ömrünü devrim ve sosyalizm mücadelesine adamış bir değer olarak, 1951 tevkifatından bugüne uzanan süreçte duruşunda ısrar eden bir isimdi.
Varlıklı bir ailenin mensubuydu oysa. Babasının emniyet müdürü olması onun sosyalizm mücadelesini nasıl bilinçli bir tercihte bulunarak ve neleri göze alarak seçtiğinin kanıtıydı.
♦♦♦
Toparlarsak: Sevim Belli (Tarı) ile yakın mücadele arkadaşlarının büyük çoğunluğu “kendilerini halkları için feda etmek” üzere çıkmışlardı yola. O, bu kuşağın en parlak temsilcilerindendi.
Sosyalizme gönül verip Türkiye Komünist Partisi’ne (TKP) girmesi sınıfsal değil, tamamen “ahlâkî/ vicdani” sebeplerden kaynaklanıyordu. Kapitalizmin ahlâksız sömürü düzeninde emekçilerin acımasızca ezilmelerine razı olmadığı için mücadeleye girişti. Tanımadığı insanların kurtuluşu adına kendisini feda etmek erdeminin nasıl olabileceğini gösterdi, adeta şöyle dedi: “Sosyalist, komünist olabilmek işte böyle bir şeydir!”
Sevim Belli’ye çektirilen çileler sınırsızdı. Buna rağmen insanlara faydalı olmak için elinden geleni yaptı. Tutumu her dönemde “hapis cezalarıyla” ödüllendirildi!
Özetin özeti sosyalistler/komünistler halkı bilinçlendirmek uğruna kendilerini feda etme sanatının neferleridir.
Küçük İskender’in, “Üzülme gülüm!/ Toparlanacağız,/ birlikte, ayağa da kalkacağız,/ yürüyeceğiz de gülüm/ hem de çelikten toprağını dele dele hayatın”!
Turgut Uyar’ın, “Yerin ve göğün alt edilmez bir dirilikte olduğu/ tutkumuz, direnmemiz, ellerimiz, kalbimiz./ kalbimiz/ kalbimiz hızla gelişecek”!
Gülten Akın’ın, “Halk birikir cellat ölür/ Zulüm bir başına kalır/ İp çürür, kurşun çözülür/ Bedrettin yaşamakta,” dizelerindeki kararlılık, ısrar ve umutla…
O geleneğin ön sırasında Sevim (Tarı) Belli de vardı!
4 Mayıs 2025, İstanbul.
Bu yazı ilk kez Avrupa Demokrat dergisinin Mayıs 2025 tarihli sayısında yayımlanmıştır.
[1] V. İ. Lenin, Kadınların Kurtuluşu, çev: Ertuğrul Yemenoğlu, Günce Yay., 1975.
[2] “Kapitalist sistemde ne kadar demokrasi olursa olsun, kadın ‘evcil bir köle’ olarak yatak odasına, bebek odasına, mutfağa kapatılmış bir köle olarak kalmaya devam etmektedir.” (V. İ. Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, çev: Yurdakul Fincancı, Sol Yay., 1979.)
“Kadının esaret altında tutulduğu bir toplumda, hiç kimse erkek kadar ağır bir biçimde cezalandırılmamıştır.” (Karl Marx)
[3] Karl Marx, Kugelmann’a Mektuplar, çev: Hakkı Gün, Köz Yay., 1975.
[4] V. İ. Lenin, Kadınların Kurtuluşu, çev: Ertuğrul Yemenoğlu, Günce Yay., 1975.
[5] V. İ. Lenin, Din Üzerine, çev: Süheyla Kaya-İsmail Yarkın, İnter Yay., 1998.
[6] Sevim Belli’nin ülkenin sol örgütlülük patlaması sürecindeki çevirileriyle katkılarındaki kitap sayısının net dökümü yok. Sol ve Onur yayınlarından çıkanlar listesinden Karl Marx’tan Ekonomik Politiğin Eleştirilerine Katkı, Ücretli Emek ve Sermaye-Ücret Fiyat ve Kâr, Fransa’da Sınıf Savaşımları ve Louis Bonapart’ın 18 Brumaire, Fredrich Engels’den Ludwig Feuerch ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, Marx-Engels’den Alman ideolojisi (Feuerbach) ve Anarşizm Üzerine, V.İ.Lenin’den Sosyalizm ve Anarşizm ile Materyalizm ve Ampiryokritsizm, Politzer’den Felsefenin Başlangıç İlkeleri ve Felsefenin Temel İlkeleri, Zubritski-Mitropoloski-Kerov’dan İlkel Topluluk, Köleci Toplum, Feodal Toplum ve Kapitalist Toplum, Charles Darwin’den İnsanın Türeyişi ve Türlerin Kökeni, İbni Haldun’dan Mukaddime 1-2-3 olmak üzere toplam 18 eserin listesi var.
[7] Ertuğrul Kürkçü, “Sevim Belli’nin Ardından…”, 27 Şubat 2025… https://www.facebook.com/photo/?fbid=1191503642335345&set=a.821696932649353
[8] Sevim Belli, Boşuna mı Çiğnedik?, Belge Yay., 1994, s. 440-584.
[9] Candan Yıldız, “Boşuna Çiğnenmemiş Bir Hayat; Sevim Belli”, 25 Şubat 2025… https://t24.com.tr/yazarlar/candan-yildiz/bosuna-cignenmemis-bir-hayat-sevim-belli,48760