Olmaya çalışıyorum.
Elli yaşına merdiven dayadığım, otuz yılında da güzel bir insanla yoldaşlık ettiğim bir ömür bu. Gençlikten gıdım eksilmedi ruhumda ve birikmiş yılları sevgiyle kucaklıyorum.
Gelecek de her ne kadarsa, kimleyse ve nerede yaşanacaksa, elimden geldiğince iyi karşılamaya çalışacağım. Hayat bu, her gün pirzola çıkmaz karşıma, sevdiğimle papara da yiyebilmeliyim bazen. Sevdiğim de olmayabilir yanımda hatta. Öyle bir zamanda ve yerde yaşıyorum ve mümkün olduğunca yaşayacağım. Tevekkül değil bu. Halime katlanmakla da açıklanamaz. İçinde yaşadığımız faşizmi görmezden gelmek de değil. Mücadeleyi ya da umudu azaltmıyor. Korkup kendi içime sığınmıyorum sadece; ki bugün hiç de anlamsız değildir bu. Peki, ne yapıyorum?
Mesela şimdi perdeyi açıyorum. Bilgisayarım pencere kenarındadır ve perde kapalı olduğunda dışarısı dışarıda kalır. Çalışırken, evimin içi bana eksik kaldığında açıyorum perdemi. Gözümün önünde büyüyen çam, bütün diğer ağaçlar; çiçekli, karşı ardiye; boş ya da kalabalık balkonlar; evde olanlar, karanlıklar; sokak merdivenlerinden gürültüyle geçenler, bizi merak edip, geçerken bakanlar… Bu pencere çok şey biriktirdi bugüne kadar. Ben yirmi yıldır burada otururum ve çoğunlukla perde açık kalır.
Yeni bir yıl girerken, bu ülkede, İstanbul’da ve hatta Beyoğlu’nda olmaya ilişkin bir şeyler yazmak; yazarken de düşünmek ve hem kendime hem de ulaşabildiğim herhangi birine umut devrişmek niyetindeyim.
Her gün yeni bir olmazla bir kez daha şaşırıyoruz. Osman Kavala’nın tutukluluğunun AİHM kararı dinlenmeden devam etmesi mesela. Hukuk devletinde bu olmaz. Oluyor. Ve hepimiz hayatımıza devam ediyoruz. Esasında bir yara daha alarak, biraz daha eksilerek ve kapanarak içimize; olanı birikmişlerin içine atarak ve olacaklardan korkarak, susuyoruz. Whatsapp gruplarında söyleniyoruz. Sevdiklerimizle birlikteyken üçüncü cümlede konu ülkeye geliyor. Fakir varlıklarımızla ülkenin baskın kişiliği altında yok oluyoruz. Geceleri dar ediyoruz sokaklara çıkamadıkça…
Yakınımdaki çoğu kişiyle aynı halleri, duyguları yaşıyoruz. Ayrı evlerde, işlerde, sokaklarda, şehirlerde aynı şeylere acıyor içimiz. Hepimiz çaresiz ve yalnız hissediyoruz kendimizi. Teorik açıklamaların olduğu analiz yazılarında halimize tercüman oluyor birileri. Birileri üç kişi de olsa bir araya gelmeye çalışıyor, birileri içkisini kendi yapıp içmeyi seçiyor, birileri ayrılıyor sevdiklerinden, birileri hep birlikte siyanür içip hayata veda ediyor.
Böyle bakınca yapılacak çok şey kalmamış gibi görünüyor ya, belki tam da burada başlıyor yarın. Ne siyanür içen ailenin yakınlarına fayda ederiz ne kızı boşandığı adam tarafından öldüren anne babaya, ne asgari ücretin de altında geçinmeye çalışana katık olur sözlerimiz ne evinden çıkması yasak olan geline. Bilirim, bir kelimem bile ulaşmayacak onlara; bilirim, beni bilenler hatta belki sevenler okuyacak. Kendin çal kendin oyna bir yazı daha yazmış oluyorum haliyle.
Yine de 2020’ye girerken canlarımdan bir can, hiç tanımadığı canlar için üzülüp çıkışsız, yolsuz hissetmiş kendisini. Çoğumuz gibi. O hissedince fark ettim ulaşabildiğimce canın acıyan yüreğine değmem gerektiğini.
Dünyanın ve bu coğrafyanın her açıdan zor geçen bir zaman dilimine denk geldi hayatımız. Büyük ihtimalle 2020 de bugünden daha iyi olmayacak. Hayatı fark etmek, seyreylemek ve anlamaya çalışmak iyi gelecek bizlere. Hayat biz kenarından izlediğimizde, o kendini bütünleyen halinde, ahenkle sürmekte. Hayvanlarla yaşamak ya da çiçek bakmak biraz anımsatıyor bu hali ama çoğunlukla onlarla da birlikteliğimizde asıl unsur kendimiz olduğundan ne onları tanıyoruz ne bize anlattıklarını anlıyoruz.
Şimdilerde iki kedili bir evde hayatın huzuruna ermekteyim. Kedisiz olsa eminim ki bomboş, yalnız, sessiz ve daha az sevgisiz bir ev olurdu. Onların yanında her hallerinden başka bir huzur devşiriyorum kendime. Onları tanımak insanlar aleminde de işe yarıyor, yeni deneyimler kazandırıyor bana. Mesela büyük hırslara yer yok onların yaşamlarında. Çok temel ihtiyaçlarını karşılıyorlar; açlık, huzur ve sevgi. Yarına yetişmeye çalışmıyorlar. Aslolan bugün. Diğer taraftan acıyı, hatta ölümü öyle bir tevekkülle karşılıyorlar ki… Siz onlara bir gıdım sevgi verdiğinizde, hemen karınlarını açmaya, en samimi gırıldamalarını önünüze sermeye hazırlar. Kedi deyip hepsini aynı kefeye koymak da büyük haksızlıktır onlara. Her biri ayrı bir kişilik. Ama hepsi kendi zamanlarına denk düşen varlığı kabul ediyor. Bizim gibi eğip, büküp, içinden çıkılmaz kabuslar yaratmıyor hayatlarından.
Kuşlarla da birlikte yaşasanız aynı şeyi hissedeceksiniz, köpeklerle de… Her türlü canlı var olmaya çalışıyor. Bizim dışımızdaki varlıkların olma halini, önce insanlığımıza üzülerek, çaresizce fark etsem de, sonra en azından kendi yaşamımda sürdüreceğim bir deneyim diye yüklüyorum heybeme.
İnsanlar ediniyorum, kediler, az sayıda olsa da köpekler, daha da az sayıda kuşlar. Her biriyle yeniden olmaya çalışıyorum. Biliyorum, cesaret ettikçe kolaylaşacak mesafeleri aşmak ve bugünkü saçmalıkları yıkarak, daha özgür günlere ulaşmak. Bugünler, gecenin en koyusu ve sabahın müjdesidir, biliyorum. Bu nedenle 2020’ye ulaşabildiğim her canla birlikte merhaba diyorum.