Diğerini anıştıran, çağrıştıran, çağıran şarkılar var, benzer zamanları, benzer durumları anlatan, sanatçıların aynı hal karşısında farklı hissettikleri, farklı tutum takındıkları, başka başka anlattıkları. Yaşamı temize çeken şarkılar. Biriktirdiğini anlatıyor insan, ne ise onu anlatıyor, şarkısı aynası haline dönüşüyor. Hayatı, hayatını nasıl yaşadıysa öyle tarif ediyor.
Üç şarkı: Gracias a la Vida, My Way ve Here’s to Life. Müziğini başkası yapmış, sözleri başkası yazmış olsa da, söylediğinde onu kendi şarkısı haline getirmiş, bizde demlendikçe başkasınınkini de değil kendi yaşamını anlattığına inanmamızı sağlayan sanatçılar: Mercedes Sosa, Frank Sinatra ve Shirley Horn.
Her üçü de yaşamın sonbaharını anlatıyor, kimi ağır ağır ilerlemiş, kimi ise hızlıca koşmuş yaşamlar. Kimi pastırma yazını yaşıyor, kimi hazan mevsimini, kimi için de hasat zamanı. Bir ömürlük misafirliğin karnesi. Her üçünde de bir tür tamamlanmışlık hali var, yaklaşan sonun buruk tadı bir de. Her üçü de insanlık hali, zihinde bıraktıkları farklı. Nasıl yaşadığımız hangisini seçeceğimizi, hangisine yakın olduğumuzu belirliyor.

Claude François, Shirley Horn, Artie Butler
Violeta Parra, Phyllis Molinary, Frank Sinatra
Hayatın Şerefine!
Here’s to Life yazıya konu üç şarkının en yenisi, muhtemelen de caz standartları repertuvarına katılan son birkaç şarkıdan biri. Bestecisi, kariyeri boyunca 60’dan fazla altın ya da platin plak ödülü almış albüme şarkı veren aranjör, müzisyen ve besteci Artie Butler. Başladığı sözleri Phyllis Molinary tamamlamış. İlk kez Shirley Horn’un 1992’de yayınlanan aynı adlı albümünde yeralmıştı ve zaman içinde sanatçının imza şarkısı olmanın yanı sıra Winard Harper, Stefano Bollani, Dado Moroni, Marcus Printup, Kenny Washington, Eric Alexander gibi önemli caz müzisyenlerinin albümlerinde kendine yer buldu.
Shirley Horn, her ne kadar kariyerinin başında Miles Davis ve Quincy Jones gibilerinin ilgisine mazhar olmuşsa da hak ettiği şöhreti ancak ellili yaşlarından sonra görmeye başlamış, enfes balad yorumlarıyla ve şarkıcılar arasında nadir görülen düzeyde piyano ustalığıyla adını caz tarihine yazdırmış bir müzisyen; sesinin duruluğu, şaşmaz entonasyonu ve dizelerin hatta hecelerin içine gömülmüş duyguları zarif şekilde belirginleştiren söyleyişi ile ele aldığı her şarkıyı, dengine kolay rastlanılmayacak inandırıcılıkla ve sahicilikle yorumlayan bir şarkıcı. Ondan kalan albümlerin çoğunluğunda şahit olunan bu istisnasi yetenek Here’s to Life yorumunda tüm etkileyiciliğiyle duyumsanıyor.
Sonbaharında Horn, inişleri, çıkışlarıyla geride kalan hayatına dönüp bakıyor, hatırlıyor, olanı biteni olduğu gibi kabul ediyor, yaşamaya devam edilmesi gerektiğinde ve dertlere, zorluklara rağmen dirençli ve umutlu olmak gerektiğinde ısrar ediyor. Hüzün belki ama keder yok şarkıda. Şikayet etmiyor, pişmanlığı yok. Hayatın ona verdiklerinden payını almış, sunulanı doyasıya içmiş olmasına rağmen, önündeki tepeye doğru uzanan yolun arkasında ne olduğunu merak etmeye devam ediyor. Sürdüğü sürece oyunu oynamaya arzulu. Karamsarları anılarıyla başbaşa bırakıp, kadehini hayata, getireceklerine, aşka, sevince kaldırıyor ve iyi olan her ne varsa daha iyi olmasını diliyor.
Teşekkürler Hayat!
Gracias a la Vida! Teşekkürler hayat! Nueva Canción Chilena, yani Şili’nin Yeni Şarkısı akımının ve Latin Amerika sosyalist hareketinin öncü isimlerinden, Şilili halk şarkıcısı Violeta Parra, şarkıyı, İspanya İç Savaşı sonrasında, diktatör Franco döneminin hemen başında, Madrid’te henüz on sekizindeyken idam edilen bir tarım işçisinin, Carlos’un son sözünden ilham alarak 1966’da bestelemiş, kendi yorumu ertesi yıl hayatına son vermeden hemen önce yayımlanan albümünde yeralmış. Arjantinli efsanevi şarkıcı, sessizlerin sesi, Latin Amerika’nın vicdanı Mercedes Sosa‘nın 1969 yılındaki yorumu ise, şarkının öncelikle Latin Amerika halklarınca sahiplenilmesini sağlamış. Joan Baez, 1974 yılında aynı adlı albümüne dahil ederek şarkıyı Amerika Birleşik Devletleri’nde popüler hale getirmiş ve verdiği konserlerde seslendirmeye devam ederek Türkiye de dahil pek çok ülkede tanınmasına aracı olmuş. Devrimci duruşları ve yaşam pratikleri ile saygı gören Sosa ve Baez, bu hümanist ilahinin dünyanın her köşesindeki özgürlük savaşçılarının marşlarından biri haline gelmesini sağlamış.
Türkçe söyleyişini okumanızı öneriyorum; Mercedes Sosa, anlatıcı kimliğiyle yaşamını temize çekmektedir, sahip oldukları için, gözleri, kulakları, sesi, yürüyüşü için hissettiği şükranı dile getirir. Bedeninin tüm bu yetenekleri, anlatıcı için, yaşamın kendisini ve kendi yaşamını anlamlandırabilmesinin araçlarıdır. Onların sayesinde, uğruna yaşanacak ve ölünecek değerlerin farkına varmaktadır, iyilikle kötülük, güzellikle çirkinlik arasındaki farkı anlamaktadır. Şiir ve şarkı, doğru yaşanan bir hayata veda olsa da ne dizelerde ne de onların söylenişinde keder, hüzün, nefret, pişmanlık hissedilir. Yaşadığı o anda, yaşama sevgi, şükran ve anlayışla bakmaktadır. Şarkı sadece anlatıcının öyküsü de değildir; şarkıcı yalnız olmadığını dile getirir, şarkısını, yaşam karşısında kendisi gibi hissedenlerin adına da söyler. Mercedes Sosa artık Carlos’tur.
Bildiğim gibi yaşadım!
My Way bir Jacques Revaux bestesi. Sözleri Gilles Thibaut ve Claude François yazmış. Revaux, demoyu Petula Clark, Dalida ve Claude François gibi dönemin ünlülerine göndermiş, beğendiremeyince kendisi söylemiş. Prodüktör David Pitt, Avrupa’da çok tutulan bu şarkıyı David Bowie‘ye önermiş. Bowie İngilizce söz yazmış, o da bir demo hazırlamış ama bir nedenden ötürü final kaydı yapmamış. Neyse ki taslak mundar olmamış, buradaki fikirler Life on Mars? şarkısına evrilmiş.
Müthiş müzisyenliğinin yanı sıra, bir piyasa kurdu da olan Paul Anka, şarkının kıymetini sezmiş ve telif haklarını alır almaz ülkesine dönüp daktilosunun başına geçmiş. Birkaç mafya üyesinin de katıldığı bir akşam yemeğinde, Frank Sinatra’nın ‘bıkıp usandığını, bu işi bırakıp defolup gideceğini’ söylediğine tanık olunca şarkıyı onun dilinden yazmaya karar vermiş.
Malum, İngiliz İşgali sonrası rock müzik zirvededir, bir zamanların en büyük erkek şarkıcısının albümleri satmamakta, fotoğrafları magazin basınında boy göstermemektedir. Anka’nın yazdığı sözler neredeyse Sinatra’nın itirafnamesi hatta vasiyetnamesi gibidir. Anlatıcı hayatı kendi bildiği gibi, dolu dolu yaşamıştır, sevmiş, gülmüş, ağlamıştır. Her şeyi doğru yapmadığını bilse de pişman değildir, aksine kendine hala güvendiğini, yaptıklarından gurur duyduğunu gösterme çabasındadır. Sonun yaklaştığının farkındadır ama karizmayı çizdirmekten de kaçınır, kendini beğenmiş bir tavır sergiler ya da daha doğru bir ifadeyle, kibirli duruş göstermeye devam eder.
Sinatra şarkıyı 1968 yılı sonunda kaydetti; bu sayede müzik dünyasındaki konumunu tazeledi, yeni nesil tarafından fark edildi, ciddi ölçüde ticari başarı elde etti. My Way, muhteris kişiliklerin, beyaz yakalıların marşı haline geldi, Sinatra’nın şarkıdan nefret etmesine neden olacak denli üzerine yapıştı ve ömrünün sonuna kadar konser repertuvarında kaldı.
Sizin seçiminiz hangisi?
Üç şarkı, üç öykü: Gracias a la Vida, My Way, Here’s to Life.
Üç sanatçı: Mercedes Sosa, Frank Sinatra, Shirley Horn.
Her üç sanatçı da müziği, sözü başkasına ait şarkıları kendilerine ait kılıyor. Her üç şarkının duruşu da onları söyleyen şarkıcıların kimliğiyle örtüşüyor. Ne söylendiği kadar kimin söylediği ve nasıl söylediği önemli oluyor. My Way ezenlerin, Gracias a la Vida ezilenlerin şarkısı ise, Here’s to Life kendisini her iki tarafa da ait hissetmeyenlerin ancak ezenler adına utanç duyup ezilenlerin acısını da anlayanların şarkısı. Böylelikle Gracias a la Vida sokakların, meydanların şarkısı iken, My Way lüks restoranların, gösterişli otellerin, Here’s to Life da mütevazı kulüplerin, konser salonlarının şarkısı. Nasıl yaşadığımız hangisini seçeceğimizi, hangisine yakın olduğumuzu belirliyor.
Sizin seçiminiz hangisi?
Bu yazı ilk kez Dark Blue Notes internet dergisinde yayımlanmıştır
Gracias a la Vida Bana çok şey veren hayata teşekkürler Her açtığımda, beyazdan siyahı Gökyüzünün derinliklerindeki yıldızlı görüntüyü Ve de insan kalabalıklarının içinden sevdiğim insanı Ayırt etmemi sağlayan, iki göz verdiği için teşekkürler Bana çok şey veren hayata teşekkürler Gece ve gündüz demeden, Ağustos böceklerinin, kanaryaların şarkılarını Çekiç ve motor seslerini, köpek havlamalarını, fırtınaları Ve sevdiğimin narin sesini Bütün genişliği boyunca boyunca kaydeden şeyi, Kulağı verdiği için teşekkürler Bana çok şey veren hayata teşekkürler Haykırıp düşünebildiğim kelimeleri Anne, arkadaş, kardeş, yanan ışık gibi kelimeleri Ve sevdiğim insana giden ruhumun rotası gibi kelimeleri Düşünüp ve açıklayabilmem için bana Sesi ve alfabedeki kelimeleri verdiği için teşekkürler Bana çok şey veren hayata teşekkürler Onlarla şehirleri, göletleri, deniz kıyılarını Çölleri, dağları ve geniş düzlükleri Ve senin evini, sokağını ve bahçeni gezdiğim Yorgun ayaklarımın yürüyüşünü verdiği için teşekkürler Bana çok şey veren hayata teşekkürler Yıkıntılardan ayağa kalkışı ayırabilmeyi Şarkımı oluşturan, sizin şarkınızla aynı olan şarkıyı oluşturan, İki temel maddeyi; gülücüğü ve gözyaşını verdiği için teşekkürler Herkesin şarkısı olan benim kendi şarkımı… Bana çok şey veren hayata teşekkürler… Çeviriyi Thesesler sayfasından aldım, teşekkür ederim.