Bihter Hanım sevgiyle büyütülmüş bütün canlılar gibi kendine güvenli, başkalarıyla eşit ilişki kuran, sınırları olan ve o sınırların geçilmesine izin vermeyen, kibar bir kedi.
Yedi-sekiz yıldır rızkını Bostancı’daki bir köşkte hizmet veren Karadeniz yemekleri lokantası Nalia’da, masaları dolaşıp miyavlayarak çıkartır. Kendisini acındıran bir miyavlama değil onunki, yan masadan bile duyulmayan kibar, ölçülü bir ses. Yılışıkça kucağınıza çıkmaya çalışmadan, masanın yanında, ayaklarınızın üç karış açığında sabırla bekleyerek… “Merhaba insanoğlu, insankızı, yemeğini benimle paylaşmak istersen hayır demem”, dercesine.
Küçük, okşarken avucunuzu dolduran, balık eti bir gövdesi var. Yüksek kalorili beslendiği belli. İrina tabağından birkaç parça yemek alıp yanına bırakıyor. Bihter parmaklarımdan kurtulup ona doğru seğirtiyor. Buraya sabah Fatih Sultan Mehmet Hastanesi’nde muayeneye geldik. Yüzlerce kişiyle sırada beklemek yordu. Moralimiz de biraz bozuk. Dönüşte kendimize mükafat vermek için Nalia’ya girdik.
Derken yine bir “Miiiv.” Bihter Hanım yemeğini bitirmiş, “Güzelmiş, biraz daha verir misiniz?” diye soruyor. “Vermezseniz de canınız sağolsun”, diye ekleyerek.
“Aşkı Memnu dizisinin başrolünde Bihter vardı ya abi…”, diye açıklıyor garson isminin anlamını. Sakın ha kucağımıza almamamız konusunda uyarıyor; “Kucaktan hoşlanmaz, tırmalar!” Dedim ya, Bihter başkalarının sınırlarına saygı gösteren, başkalarının da onun sınırlarına saygı göstermesini isteyen bir kedi. İnsanız diye her şeyi yapabileceğimizi mi sandık?
Hesabı ödeyip kalkıyoruz. Peşimizden geliyor. Verandada son bir veda sevmesi… Doktor üç hafta sonraya kontrol randevusu verdi. (Ciddi bir şey yok.) Yani özetle, buraya yine geleceğiz, diye bilgi veriyoruz Bihter’e. “Buraya sırf onu görmek için gelenler var abi”, diyor yan gözle bizi izleyen garson.
Bir lokantaya, bir köşke anlam katacak kadar kişilikli bir kedi, karşımızdaki.