Ona karanlık, soğuk, lanet bir kış günü Fatih’in ana caddesi Fevzi Paşa’da, Pehlivan Lokantası’nın önünde rastladım. Ensesinin kalınlığı, şüpheye yer bırakmayacak şekilde erkek olduğunu söylüyordu. Kiri, pası, sokakta yaşadığını.
Suratındaki yara izleri, bölgenin hakimiyeti için diğer erkek kedilerle zaman zaman dövüştüğünü. İri kalçaları, Fevzi Paşa esnafı tarafından sevildiğini, beslendiğini. Lokantanın kapısında sabırla beklemesi, Pehlivan Lokantası’yla arasındaki gizli anlaşmayı: “Sana yemek veririz ama sakın ola içeri gireyim deme!”
“Pisi pisi” diye selamladım.
Döndü, dostça gerindi, bana doğru birkaç adım attı, durdu.
Sokulganlığı, insanlarla diyalog kurmasını bildiğini. Duygusal zekâsı yüksek bir kedi olduğunu. Bir adım mesafede beklemesi, insanlarla ilişkilerinde tedbirli davrandığını. Bir kedi atasözünün dediği gibi, insanlarla ilişki risk alma sanatıdır.
Adının Karadal olduğunu söylüyor, Pehlivan Lokantası’nın aşçısı.
“Yani güçlü, kuvvetli kedi” diye açıklıyor, anlamadığımı fark edince.
“Sağlam olduğu için kazma, keser vb. araçlara sap yapmakta kullanılan koyu renkli bir cins ağaç.”
Karadalın sözlük anlamını birazdan, Pehlivan Lokantası’nın önünden ayrılıp Fevzi Paşa’da yürümeye devam ederken Google’dan öğreneceğim.
“5-6 yıldır buralarda” diye ekliyor, “İçeri girmez, hep böyle bekler.”
Lokantayla arasındaki gizli anlaşmaya uymasının özellikle takdir edildiğini çıkarıyorum sözlerinden.
Duraklamak iyi gelmedi, parmaklarım üşüyor, biraz daha oyalanırsam galiba titreyeceğim. Ya içeri girmeli ya devam etmeliyim.
Karadal’ın birkaç fotoğrafını çekiyorum.
Birbirimizi bir daha göreceğimizi sanmam.
Erkeklerle
kedilerin
dostluk ve
yoldaşlık
hikâyeleri