Tiyatro seyircisinin davranışlarındaki değişiklikleri hiç düşündünüz mü? Örneğin, oyun boyunca tüm ikazlara rağmen fotoğraf çeken, video kaydı yapan, yanındaki kişiyle konuşan…
Çabuk sıkılan, oyundan kopan, sahnede olup bitenlerden çok cep telefonuyla ilgilenen, şapkasını ısrarla çıkarmayan, sakız çiğneyen, alışveriş poşetleri ile salona giren, gerekli gereksiz gülen, canlı yayın yapan, sürekli bir şeyler yiyen, su içen, aşırı hareketlerde bulunan seyircilerin sayısı giderek yükseliyor.
“Para ödüyoruz” diyerek her kural dışı davranışı, saygısızlığı adeta hak gören kişilerin sayısı artmakta. Lüks bir restoran ya da kulüpte kuralları aşıp etrafınızı ya da sahnedeki sanatçıyı rahatsız edecek aşırılıklar yapabiliyor musunuz? Yaptınız, kimseyi umursamadınız diyelim, anında görevliler tarafından kibarca kapının önüne konursunuz, öyle değil mi?
Nasıl doktora, ibadethaneye, arkadaşımıza, nişana ve düğüne vb. toplu yerlere giderken temiz gidiyorsak tiyatroya da temiz gitmeliyiz. Mesela eskiden bir vestiyer alışkanlığı vardı, şimdi neden yok çok merak ediyorum!
Bu umursamaz gidişe nasıl son verilebilir, seyirci eğitimi nerede, nasıl başlamalıdır?
Bu konudaki görüş ve önerilerini almak üzere oyuncu, yönetmen, genel sanat yönetmeni ve tiyatro insanlarıyla görüştük; onların bu konudaki düşünce ve değerlendirmelerini aldık.
Öncelikle Ferhan Şensoy‘a kulak verelim mi?
“Değerli izleyiciler, oyun başladı, başlayacak, ‘mak’ üzere yani, cep telefonlarını görsel ve kayıt aletleri küçül küçül de gözüme gir minik küçük kameralar, tiyatronun elektronik sistemini ve oyunun akışını olumsuz etkilemekte. Oyuncuların sinirini dingirdetmektedir. Japon icad etti diye elindeki cep telefonuna oyunu kaydetmek hakkına sahip olduğunu sanan izleyiciye sahneden inerek iki tokat atmak aşkı ile yanıp tutuşmaktadır oyuncu. Üstelik oyun boyunca ses ve görüntü kaydı fikir ve telif hakları yasası ile yasaklanmış bulunmaktadır. Cep telefonlarınızı kapatınız. Dikkat ederseniz lütfen demedim. Çünkü lütfen deyince üstünüze alınmıyorsunuz. Salon kameralar ile gözetlenmektedir. Uyarıya uymayan olursa oyuna ara verilecek, sahnedekiler salona inerek faili Bill Gates sudan gelene kadar döveceklerdir. Kayıtsız şartsız iyi seyirler.”(*)
Dünya seyircileri, bilimsel araştırıcılar tarafından üç gruba ayrılmış:
- Tiyatroya eğlenmek için gidenler
- Tiyatroya sanat görmek için gidenler
- Tiyatroya eğitim ve ders almak için gidenler.(**)
“Topyekun bir değişim yaşanmalı, buna tiyatroyu yapanlardan başlanmalı”
Kemal AYDOĞAN
Moda Sahnesi -Yönetmen
Tiyatro seyircisi eğitilmeli sorusu çok rahatsız etti beni. Kimseye silah zoruyla bir şey öğretilemeyeceğini idrak etmiş olmak gerekir. Cep telefonları ve sosyal medya paylaşımları bu düzeye gelmeden önce oyunlarda bu tür problemler var mıydı? Muhsin Ertuğrul’a bakarsan vardı ki o kuralları yazdı. Yazdı da halledebildi mi? Edemedi. Niye? Batılı tiyatro mimarisi ve tiyatro seyretme biçimine kendini adapte etmekte zorlanan bir insan görüyorum o kurallara bakınca. Daha serbest, seyirlik oyunları kendince temaşa eden insandan batı tipi seyir zorunluluklarına geçen bir toplum görüyorum. Halka uymayan bir seyir geleneği doğduğu için seyircinin batılı mimari içinde, batılı oyun karşısında bocalamasını görüyorum. Şimdiki durumda da star sistemini görüyorum. Gündelik hayatta starların sosyal medyayı kullanımından doğan kültürün tiyatroya sızmasını görüyorum. Starlaşmaya çalışan insanın çabasını görüyorum. Topyekun bir değişim yaşanmalı, buna tiyatroyu yapanlardan başlanmalı. Disiplin. Oyun, tiyatro, kamu, toplum gibi kavramlar etrafında hep birlikte yeniden düşünülmeli. Birbirimizle etkileşimimizin toplumsal zemini nasıl olmalı üzerine bol bol düşünme temrinleri yapmalıyız.
“Tiyatroya saygısız olanları önce içimizde aramak gerekir”
Kemal BAŞAR
Tiyatro Keyfi Genel Sanat Yönetmeni
Ödenekli ya da özel, salon işletenlerin sorumluluğunda. Yaptırmayacaklar. Uyaracaklar, içeri sokturmayacaklar, diğer seyirciyi rahatsız edeni anında salonun dışına çıkaracaklar. Parayı değil, önce tiyatroyu düşünecekler.
Tiyatroya saygısız olanları önce içimizde aramak gerekir. Sonra da görgüsüzlük, uygarlıkdışı, saygısız davranışlar neden her alanda bu kadar çoğaldı, sosyologlara sormak lazım. Sadece bu sezon en 7-8 oyunumuzu kesip sahneden konuşma yapmak zorunda kaldım.
“Tiyatro izleme eğitimi ailede başlar, okulda devam eder”
Pınar ÇEKİRGE
Yazar
Altın yıllar olarak tanımladığımız bir dönem var. Yaşım gereği ucundan köşesinden tanıklık etmiştim. Belki o dönem geri gelecek. Ama ya ALTIN SEYİRCİ? Bu konuda ne yazık ki umutlu değilim.
Saygısız bir seyirci oluştu. Yayılarak oturan, cep telefonuyla oynayan, kayıt alan, fotoğraf çeken, su içen, gofret yiyen…
Hatta canlı yayın yapan. Oyun devam ederken yanındaki insanla konuşan…
Öncelikle tiyatroya saygılı olmak zorunda seyirci. Şöyle bir şey söylemek istiyorum, oyuncu, yazar, eleştirmen vs. yetiştiren okullar mevcut. Ya izleyici yetiştiren okul?
Tiyatro izleme eğitimi ailede başlar, okulda devam eder bana göre.
Son on yılda ama özellikle pandemi sonrası seyirci davranışları çok değişti. Çabuk sıkılan, oyun esnasında sürekli telefonuyla ilgilenenler, sahnede olup bitenden çok o an bulundukları mekanı önemseyenler… Yani, sosyal medyada konum paylaşımında bulunarak, sözümona duygularını doyuranlar.
Acaba o cep telefonundan yayılan ışığın, o patlayan flaşların oyuncuları, diğer izleyicileri nasıl rahatsız ettiğini hiç düşünüyorlar mı? Sanmıyorum!
Çok değil altmış, yetmiş beş veya doksan dakika boyunca cep telefonlarını unutmak bu kadar zor mu? Bu denli imkansız mı?
“Tiyatro sahnede değil bilet gişesinden itibaren başlayan bir ritüeldir”
Kubilay KARSLIOĞLU
Yönetmen -Oyuncu
Tiyatro seyircisinin eğitimi elbette tiyatroda başlar ama çok küçük yaşlarından itibaren. Aileler çok önemli bu konuda. Tiyatro izleme bir gelenek ve hatta “eğlenme” amacı olmuşsa izleme kurallarına da uymak zorunluluğu da kendiliğinden oluşur.
Tiyatro canlı performans sanatlarının ilki ve en önemlilerindendir. Canlı performanslarda oyuncuların konsantrasyonları da oldukça önemlidir. İzleyici konsantrasyonu da aynı derecede. Evde televizyon izler gibi izlenemez doğal olarak. Kuralları vardır ve uyulmak zorundadır izleyenler tarafından.
Bu arada şunu da belirtmek isterim; tiyatro sahnede değil bilet gişesinden itibaren başlayan, yer göstericiler ile devam eden sahnedeki performans ile tamamlanan bir ritüeldir. Bu da tüm tiyatro gruplarının uyması gereken bir kuraldır. Seyirciye saygı gişeden başlamalı (internet üzerinden alınırsa) kapıdan girişte karşılama ile devam etmelidir.
“EĞİTİM ŞART! EĞİTİM ŞART!”
Uğur KELEŞ
Oyuncu / Yönetmen
Değişmeyen tek şey değişim derler. Buradan yola çıkarsak eğitim, bilinç, saygı, farkındalık diye devam edebilirim. Sormak gerekir, acaba yakın komşularımızda tiyatro seyircisi aynı durum da mı diye? Örneğin Rusya, Yunanistan ve Bulgaristan’da hatta İran İslam Cumhuriyeti’nde? Kanımca koca bir hayır.
Velev ki var, oralarda bilinç bizlerdeki gibi değil. İngiltere’de bu tür seyirci davranışı hem yasak hem de telif hakkı sorunu olarak kanuna bağlanmıştır.
Dönelim ülkemizdeki seyirci profiline. Gelişmemiş toplumlarda görülen davranış modeli, her şeyi kayıt altına alma isteği, yediği yemeği, bulunduğu ortamı, ölüsünü dirisini vb. Yirmi yaş seyirci grubu çocukluğundan beri yemek yerken TV, PC, tablet, izleyerek büyüdü. Bu genç arkadaşların seyir bilinci nasıl oluşur? Tiyatroyu da TV ve tablet başında yemek yer gibi izliyorlar. İzlerken çekim yapıyor, sosyal medyadan tiyatroda olduğunu bildirme gereksinimi duyuyorlar. Ve perde kapandığında oyunun, yazarın, yönetmenin adını bilmiyor, oyunu da telefona izletmekten kendi izleyemez duruma geliyorlar. Bu sosyolojinin alanı. Bir örnek daha; çocuk tiyatrosunda çocuk seyircilerin sesinden çok öğretmenlerinin sesini duyar oyuncu. Otur oğlum, sus kızım, sessiz olun! şişşşt gibi nidalar atar.
Çocuk seyirci orda öğreniyor, öğretmenlerinden görüyor tiyatroda konuşmayı izlememeyi. EĞİTİM ŞART! EĞİTİM ŞART! Başka bir açıdan bakarsak bu profildeki seyirci kendi içinde haklı. Çünkü özel tiyatrolar da ünlü bir dizi oyuncusunu oynatıyor. Seyirci oyuna değil o isme geliyor ve seyircinin konuşması, fotoğraf çekmesi doğaldır. Özel tiyatrolarda gişe kaygısı var kısacası (iki ucu sakızlı değnek).
Bilinçli duyarlı sorgulayıcı saygılı bir nesil ya da seyirci yetiştirmek eğitimden geçiyor, bizlerden geçiyor. Çuvaldız iğne misali. Hepimiz sorumluyuz.
Bizler ne yapabiliriz? Sosyal medyadan seyirciyi bilinçlendirmek için çeşitli oyuncular tarafından bilgilendirmeler olabilir. Ödenekli ve özel tiyatrolar da fuayede “oyun nasıl izlenmeli” konulu broşür dağıtabilir, slayt izlettirilebilir. Seyirciye yönelik bu kurumların eğitim kültür programları olabilir. Tiyatroya nasıl gelinir, kılık kıyafet bunlar da önemli. Bizler ne kadar duyarlı olursak seyirci de o kadar duyarlı olur.
“Tiyatroyu da bir tüketim aracı olarak gören seyirci kuşağı oluştu”
Cengiz KORUCU
Oyuncu / Yönetmen
Doksanlı yıllarda can çekişen sinema sektörüne el atan Amerikan film şirketleri, eski salonları yenileyip AVM’lerde yenilerini devreye sokarak kendi filmlerini oynatmayı amaçladılar. Ulusal sinemamızı engelleyen bu hareket, doğal olarak emperyalist bir kültürün etkisinde kalan, eğlenceye dayalı, popcorn kültüründen beslenen farklı bir seyirci kitlesi yetiştirdi. Salonda mısır yiyip kola içerek film seyreden yeni seyirci tipolojisi, tüketim amaçlı bir profil çiziyordu. Bu seyirci, daha sonra evlerde televizyonlardaki dizilerle kuşatılınca aynı yiyip içme kültürü sohbet eşliğinde devam ederek iyice yozlaşmış bir hale geldi. Tiyatroyu da bir tüketim aracı olarak gören bu seyirci kuşağı, ciddiyetten uzaklaşmış anlayışlarını tiyatro salonlarına da taşımaya başladı.
Özellikle cep telefonlarının ortaya çıkmasıyla hem sinemada beyaz perdeye hem de tiyatroda sahneye kendini odaklayamama sorunuyla karşı karşıya kaldılar. Artık bedenlerinin bir parçası gibi gördükleri telefonlarını, bütün uyarılara rağmen kapatmadıkları için oyun esnasında sık sık açıp ekrana bakmaları, hatta çalan telefonlara cevap verip konuşmaya kalkmaları gerek oyuncuları gerekse salondaki seyircileri zor duruma sokup temsilin oynanışında aksaklıklara neden olacak hale geldi.
Çevreye verdikleri rahatsızlıklar yetmiyormuş gibi bir de oyundan fotoğraf çekip görüntü almalar, bunları hemen dijital ortamda paylaşarak dolaşıma sokmaları ve tiyatroda sahnelenen oyundan çok kendini göstermeye dayalı bir yaklaşımla salonda oturmaları, eski tiyatro kültüründen gelen seyirci anlayışının aşındırılıp neredeyse yok edilecek hale gelmesine neden oldu. Tabii bu sadece bizim ülkemizde değil yurt dışında da daha çok göçmenlerden oluşan bu tarz yozlaşmış bir genç kuşak seyirciyi beraberinde getirdi. Her şeyde olduğu gibi sanat odaklı, tecimsel olmayan tiyatrolarda tekrardan sanata ve sahneye saygılı seyircilerin oluşması için belli bir tiyatro kültürüne maalesef bir gereksinim var.
“Sağlıklı bir toplumun temeli felsefe ile yoğrulmuş eğitimle oluşturulur”
Aslı NİŞANCI
Oyuncu
Felsefe (özellikle etik, estetik, değer) ve sanat disiplinleri ile yoğrulmuş bir eğitim, sağlıklı bir toplumun temellerini oluşturur.
Böyle bir toplumda ise bu sorunun sorulmasına gerek kalmaz.
Soruyu ve durumu bu kapsamda okuyorum.
“Bir seyirci olarak bu seneki kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum”
Ayşe ERBULAK ÖZGÜRDAL
Yazar / Oyuncu / Çevirmen
Lütfen çocuklarınıza tiyatro seyretme görgü kurallarını öğretmeyi unutmayın, unutmayın ki ve onlara çok iyi rol model olun ki onlar da kendilerinden sonraki nesillere öğretsinler…
Yılda ortalama 40-45 tiyatro oyunu seyrederim, Afife Jürisi olduktan sonra bu sayı neredeyse ikiye katlandı.
Bir seyirci olarak bu seneki kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum, sanırım seneye daha da üzüleceğim.
Ellerimize adeta yapıştırılmaya mecbur bırakılan cep telefonlarımızı en fazla iki saatliğine olsun ne yazık ki kaldırıp çantamıza koyamıyoruz. Koca koca adamlar, kadınlar tiyatroya gelmişler; çalan telefona pişkin pişkin cevap veriyorlar, TikTok videolara bakıyorlar, sosyal medyayı baş parmakları adeta felç olacakmış hızında kaydıra kaydıra bakıyorlar, WhatsApp’tan yazışıyorlar, çıtır çıtır bi’şeyler yiyorlar. Oyunun sonunda da alkış esnasında foto veya film çekip kendi hesaplarına “bakıııııın ben ne seyrettim” diye yazı yazıyorlar.
Çok ayıp beyler, hem kendinize hem sahnedekine hem de sahne arkasındakine biraz saygınız olsun ama en çok da kendinize…
“Bilinçli tiyatro seyircisi ile, yapılan işler de kalite olarak yukarı çıkacak”
Kubilay PENPEKLİOĞLU
Manisa Büyükşehir Belediyesi Genel Sanat Yönetmeni / Oyuncu
Ben öğrenciliğimden beri çocuk dramalarıyla ilgileniyorum ve neden bu kadar çocuk dramasına eğildiğimi soran olunca da hiçbir şey olmazsa iyi birer tiyatro seyircisi yetiştiriyorum diye cevap veriyordum.
O yüzden sizin bu söylediklerinizin hepsini ben aslında dramada çocuklara bunu eğitimlerle veriyorum.
Yani çocuk sahneye çıktığı zaman, sahnede bir şey yaptığı zaman belki ileride oyuncu olmayacak ama iyi bir seyirci olacak ve empati kurabilecek sahnedeki oyuncuyla.
O yüzden zaten ben o eğitimlerde bunları kafalarına kazıyorum.
Bence de her sanatçı bu tür eğitimlerle, çocukluktan başlayan eğitimlerle söylediğiniz seyirci bilinçlendirmesini sağlayabilir. Bu yüzden çok önemli olduğunu düşünüyorum bu tür dramaların.
Tamam bir oyuncu sahnede nasıl duracak?
Ne yapması gerekecek?
Hepsini eğitimini alıyor.
Bir seyirci nasıl olmalı, eğitimli?
Bence çocukluktan itibaren alacak ve almalıdır.
O zaman hem bilinçli bir tiyatro seyircisi olacak hem de yapılan işler kalite olarak bir kat, bir tık daha yukarı çıkacak.
Çünkü eğer sen o seyirciyi çok aşağılarda görür ve ona göre işler yaparsan kalitesi de ona göre düşük olur. Yüksek kaliteli seyirciye yüksek kaliteli işler çıkar.
“Kurallar olmalı ama bazen çok ısrarcılık da sanatımıza zarar veriyor”
Nedim SABAN
Tiyatro Kare Genel Sanat Yönetmeni
Tiyatro seyircisini eğitmek yerine, Batı standartlarına ve günün koşullarına göre eğitmek desek sanki daha doğru çünkü hep böyle yapılmış.
Muhsin Ertuğrul, Darülbedayi’de ilk genelgeyi yayınladığı zaman Prof. Metin And: “öyle oyunlar oynayın ki, fındık fıstık yemeyi aklına getirmesin” gibi eleştirel bir yaklaşım getirmişti. Şu anda seyirci eğitimimiz yoğun olarak cep telefonunu kurcalamamak mesajında yoğunlaşıyor, fındık fıstık aklımıza gelmiyor mesela! Ama Anadolu turnelerinde bazen yüksek makamda biri beklendiğinde, önüne bir masa, masada su, çerez, meyve olabiliyor pekala!
O zamanlar da telefon etmeyin gibi bir mesaj akla gelemezdi zaten. Bir AVM salonunun kapısında, “içeri meşrubat ve ayranla girilmez” yazısını anlamlandıramamıştık. Sonra anladık ki, hamburger ayran menüsü varmış girişteki bir dükkanda seyirci de hamburgerini yedikten sonra, ayranı tiyatroda içiyormuş.
Artık kiralar yüzünden yazlık yerlerde oynayamıyoruz ama daha birkaç yıl önce çekirdek çıtlatanlara da tanık olmuştuk. Geçenlerde bir oyuna gittim, oyuncunun kadın kılığına girdiği bölümde, telefonlar açıldı, şak şak patladı flaşlar. Bu sefer tiyatronun görevlisi lazer tuttu. Seyirci cezalandırılırken, biz öteki seyirciler de lazer etkisi altında çıktık oyundan.
Bir gün başka bir oyun izlerken ben, oyunun en ağır yerinde bir telefon çaldı. Oyuncu oyundan çıkıp, kapatılması konusunda uyardı, seyirci telefon çalmıyor alarm bu diye cevapladı, biz de oyun atmosferinden çıkmış olduk.
Yani oyuncunun biraz bencilliği, tiyatronun biraz kurallarda ısrarcılığı gibi konular da var. Bir seyirciyi eğitirken bin seyirciyi oyundan çıkartıyorsunuz.
Bu bir eğitim meselesinden öte, seyircinin ısrarla seni sahiplenme duygusu. Evinin salonunda hissetmek istiyor kendisini ve seni de oraya çekmek istiyor. Aslında masum bir ihtiyaç, ama gittikçe çağın hastalığına dönüyor. Oyundan sonra oyuncuyla fotoğraf çektiremediyse, gidiyor oyununuza 0 puan veriyor klavyesinden.
Evet kurallar olmalı, uygulamaya da çabalamalıyız ama bazen çok ısrarcılık da sanatımıza zarar veriyor. En güzel oyun fotoğrafını seyirci yakalamış oluyor bazen, biz de ona neden çektin demeyip, story’ye atıveriyoruz, bir anlamda kurala karşı gelmesini kutlamış oluyoruz. Yıllar önce İzmir’de Şen Makas oynuyorduk, balkonlardan izleyen seyirci vardı, oyuncumuz dolmadan biz de isteriz dedi, seyirci de dolma getirdi sahneye. İyi ki oyunu balkonunuzdan izlerken dolma getirmek yasaktır diye bir kural koymamışız, lezzetliydi çünkü.
“Önemli olan oyunları izleyici için dikkat çekici hale getirmek”
Onur ŞENAY
Kats Sahne / Oyuncu
Dünyanın her yerinde oyun seyrediyorum, seyirci her yerde aynı. Fırsatını bulan hayat bağını devam ettirmek adına telefonuna bağlı. Burada ufak fark oyunun kaydının alınabilip alınamaması. Kimi tiyatro izin verirken kimi oyundan görüntü alınmasına müsaade etmiyor.
Hatta oyun başladıktan sonra içeri bazen o kadar insan giriyor ki şaşırırsın. Önemli olan izleyiciyi eğitmek değil oyunları izleyici tarafından dikkat çekici hale getirmek.
Yurt dışında yiyecek içecek ya da alkollü alkolsüz diye bir soru yok. Sadece biletin var mı yok mu sorusu var. Davetiye de yok. Hatta davetiye bekleyenleri eğitebilirsek Türk tiyatrosu adına devrim yaşamış oluruz.
“Seyircinin de birbirini uyarması gerekiyor”
Çiğdem TUNÇ
Çiğdem Tunç Tiyatrosu / Oyuncu
Seyirci eğitimi dediğimiz şey çok erken yaşlarda başlamalı sevgili Serkan. Çocuklar özellikle ilkokul çağlarında öğretmenleri tarafından eğitilmeye başlamalı. Okullara çocuk oyunları geliyor, oyun esnasında sessiz olmaları, belli bir düzen ve kendilerine ayrılan yerlerde aşırılıklara kaçmadan izlemeleri gerektiği yavaş yavaş öğretilebilir. Ancak erken yaşlarda bu eğitimleri okulda vermek de çok zor.
Seyirci eğitimi de tiyatroya giderek başlayan bir eğitimdir. Bir insan 40 yaşında giderse tiyatroya hiçbir şey bilmeden gitmiş olacaktır. Tiyatro sahnesine girdiğinde kişi zaten on dakika ve beş dakika anonsları veriliyor, gerekli uyarılar yapılıyor. Yerini almış olması, telefon sesleri kapanmış ve görüntü alınmaması rica ediliyor. Ancak tabii ki günümüz şartlarında seyirciye bir şey söylenemiyor. Fotoğraf da alınıyor, video da çekiliyor.
Şöyle bakarsak işimize de gelebilir bu durum. Çünkü çektikleri fotoğraflar ve videoları bize de gönderiyorlar, bizi de etiketliyorlar. Bu durumda çok fazla sosyal medyada görünmemizi sağlıyor. Biz de o geceye ait hatıraları paylaşıyoruz. Belki şu yapılamaz profesyonel anlamda bir kamerayı koyup baştan sona çekemezsiniz. Ayrıca bu hatırlatmalar sık yapılabilir ve seyircinin de birbirini uyarması gerekiyor. Gereksiz aşırılıklarda seyirciler de sessiz bir şekilde ufak tefek el kol işaretleri ile karşı tarafı uyarabilir. Yani aslında bu yöntem de bir eğitim. Biz mesela ilk defa Güneydoğu’da Kocaköy’e gittik. İlk defa tiyatroya gelmiş bir köyde oyunu o kadar tatlı ve sessiz izlediler ki en küçük sıradışı bir taşkınlık olmadan sanki yıllardır tiyatro izliyorlarmış gibi uyum içinde çok güzel izlediler. Seyircimiz kolay öğrenir onun için her şeyi nezaket ile tatlılıkla bu kuralların bildirimini yaparsak sevgi ve saygı ile izlemiş olurlar, bizlerde huzurla oynamış oluruz.
“Seyircinin sanatı bir ibadet gibi algılayabilmesi son derecede önemli”
Dilek TÜRKER
Oyuncu / Tiyatro Ayna’nın Kurucusu
Bir toplumda ‘sanat, estetik, bilim, iyilik ile bir şeylerin değiştirebilmesi için eğitimin yanı sıra ve olumlu örneklerin, rol modellerin sunulması da gereklidir.
İlk eğitim kuşkusuz ailede başlar, okulda devam eder… Eğitim müfredatında sanat ve sanat ile bilimin doğru bir biçimde ele alınması önemlidir.
Onun için yıllardır öğretmenlerimiz, özellikle de ilkokul öğretmenlerimiz için sanat ile buluşturma projesi yapmaya çalışıyorum. Bu projeyi bu sene gerçekleştirmeye başladım. Seyircinin sanatı bir ibadet gibi algılayabilmesi son derecede önemli. İbadet, saygı, sevgi, öğrenme ve öğrenmeye duyulan istek olmadan bazı şeyleri değiştirmek, ne yazık ki kolay değil. Kötü alışkanlıklarımız var ve bu alışkanlıklar bizi esir almış gibi. Çünkü planlı bir şekilde hem dili hem kültürü, kaba bir tabir gibi gelecek belki ama, tecavüze saldırıya uğramış bir toplumuz.
Mustafa Kemâl Atatürk savaş meydanlarında gerçekleştirmeyi hedeflediği uygar toplum projesi için konservatuvarların nasıl kurulacağını, bu kurumların halk ile nasıl buluşturulacağını, köy enstitüleri devrimi ile bunun nasıl birleştirileceğini hayal ediyordu, hiç kuşkusuz ve bu hayallerini hayatımıza geçirdi. Ama biz, nedense savurgan bir mirasyedi gibi davranarak, kültür politikalarımızı bu çerçeve içerisinde asla düşünmeyerek, dahası sanatı temel bir gereksinim olarak değil, sadece lüks gibi gördük. Bilgisizlik, ilgisizlik, eğitim eksikliği de, giderek bu durumu besledi.
Seyirci sanatçı ile bir türlü buluşamıyor aslında. Örneğin, oyun esnasında telefon ile çekim yapmaya kalkıyor, yanındakine oyunu anlatmaya çalışıyor. Sahnedeki sanatçının konsantrasyonu, dikkatini dağıtıyor. İşte, tüm bu sorunların değiştirilmesi, ancak eğitimle giderilebilir.
Eğer siz bir tiyatroda, bir balede, bir operada, bir sinemada sanatçının ve diğer seyircilerin konsantrasyonunu dağıtacak davranışlarda bulunuyorsanız sanat ve sanat insan ilişkileri ile ilgili bilgileriniz çok eksik, yetersiz demektir. İşte bu eksikliği giderecek olan da sadece doğru planlanmış eğitim projeleridir. Ve özellikle öğretmenlerimizin de bu konuda çocuklarımızı eğitmek gibi bir sorumluluğunun olduğunun farkedilmesi ve uygulamaya geçilmesi gerekmektedir.
Hep umuttan yanayım ve umutlu bir insanım. Örneğin benim oyunumu izleyip, salondan ayrılan insanların değiştiğini gördüm. Gençler ile hep irtibat halindeyim. Anlattığımız zaman, gösterebildiğiniz ve öğretebildiğiniz zaman değişebiliyor insan.
“Tali çözümler aramak boştur, artık devrim farzdır”
Yıldırım Fikret URAĞ
Oyuncu / Yönetmen
Sevgili Serkan;
Fikrime değer verdiğin için teşekkür ederim.
Seçtiğin konuyu ve bu yönde sarf ettiğin çabayı saygı ve sempatiyle karşılıyorum.
Artık ayyuka çıkmış bir konuya el atıyor olman da kıymetli şüphesiz.
Ama sözü dolandırmadan söyleyeyim; benim bu konuda söyleyeceğim şey şu:
Bu, özelde tiyatro seyircisinin eğitilmesi meselesi değil -ki ne tiyatronun ne de bu işin içinde olan birilerinin böyle bir misyonu yok, olamaz; genel anlamıyla bir eğitim meselesidir bu ve toplumsal çözülmenin/çürümenin sonuçlarıdır; son toplamda bir edep ve görgü meselesidir tüm bunlar.
Bu güzelim toprakların reel anlamda devasa bir çöplüğe dönüştüğünü gördükçe, tarafınızdan yukarıda örnekleri verilen davranışları sergileyen seyirciden, yani tiyatro seyircisi olamamış insanlardan çok da bir şey beklememek gerek.
Sevgiler.,
Ne ortalığa saçılmış çöpleri tek tek toplayarak; ne de tiyatroda nasıl davranması gerektiğini bilmeyen insanları karşımıza alıp, onları ‘eğitmeye’ kalkarak çözebiliriz bu sorunları.
Ben olası tüm ara istasyonların geçildiğini/ıskalandığını düşünüyorum.
Yaşanan bu topyekun çözülmeye baktığımda, tarihin akışının ve toplumsal koşulların bize dayattığı tek bir seçenek kaldığını görüyorum.
Onun ‘tek’liği, seçenek olmaktan çıkıp, bir tarihsel/toplumsal zorunluluk haline geldiği anlamındadır.
Tüm bu saydıklarınız, “oyuna geç girmek, oyun izlerken kendi arasında konuşmak, telefonuyla ilgilenmek.. vs” azgın tüketicinin davranış kalıplarıdır. Kendisi de dahil, her şeyi doymaz bir oburlukla tüketen, dünyayı anlık hazlarının tatmin nesnesi olarak gören ve yaşayan insanların; hepimizi, tüm dünyayı nereye sürüklediklerini anlatmaya çalışmak için ne kadar geçse, bu yönde birtakım analizler yapmak, tali çözümler aramak da o kadar boştur.
Üstelik bu onlara yapılacak en büyük haksızlık olabilir olsa olsa.
Hak ve şart olan gözümüzü bataklığa dikmek olmalı.
Tekrarla; köprüden önceki son çıkışı çoktan geçtik.
İyi ki de öyle oldu.
Artık devrim farzdır.
Muhsin Ertuğrul’un Tiyatro Adabı
Baş Yönetmen Muhsin Ertuğrul da seyircinin eğitimi alanında önemli dönüşüm hamleleri başlatmıştır. Bunlardan ilki yeni seyirci yetiştirmek amacıyla düzenlenen Talebe Matineleri, ikincisi de seyircilerin “adabını” oluşturmak amacıyla “Tiyatro Adabı”dır. Tiyatro Adabı şu maddelerden oluşuyordu:
- Tiyatro eğlence yeri değil, büyüklerin mektebidir.
- Tiyatroya mümkün mertebe temiz giyinilip gidilir ve gürültüsüzce bir mevkiye oturulur.
- Perdenin açılacağını ihbar eden işaretten sonra, perde kapanıncaya kadar artık bir kelime bile konuşulmadan yalnız eser dinlenir. Bir milletin bilgi ve anlayış seviyesi sanat eserlerine ve sanatkârlarına gösterdiği alaka ile ölçülür.
- Tiyatroda sigara içmek doğru değildir. Fakat mecburiyetse ancak perde aralarında içilir. (Daha o zaman tiyatro ve sinema salonlarında sigara içmek yasak edilmemişti.)
- Perde aralarında istirahat müddetleri evvelce tayin ve ilan edilmiştir, sabırsızlanmak bu müddeti kısaltmaz.
- Islık çalmak, ayaklarını yere vurmak, (lüzumsuz yerde alkışlamak) takdir etmek demek değildir…
Kararı size bırakıyorum “EĞİTİM ŞART MI?”
Yazımı Mahir Canova’nın sözleriyle bitirmek istiyorum:
“Tiyatronun daha fazla gelişebilmesi için okullarda tiyatro sevgisinin aşılanmasını, tiyatro kültürüne daha fazla yer verilmesini, hatta tedris vasıtası olarak kullanılması gerektiğini ve bu vesile ile dil bahislerinde çok titiz davranılmasını arzu ederim.” (***)
(*) “40 Ambar Gece Tiyatrosu ” ortaoyuncular YouTube Kanalı
(**) Turgut Akter “Mahir Canova” TC Kültür Bakanlığı Yay.,1994
(***) a.g.e