Tamer Temel için müzik, yalnızca teknik bir gereklilik değil, duygusal bir bağ kurmanın ve özgün bir ifade yaratmanın aracı. Yani onun için içsel bir dönüşüm ve derin bir anlatım arayışı. Bu yüzden ilham aldığı kaynaklardan biri olan Ece Ayhan’ın dilsel özgünlüğü ve çağrışım gücü, Temel’in müziğinde hem teorik hem de duygusal bir rehberlik sunuyor.
Temel en çok, daha önce yapılmış müziklerden ve beraber çaldığı müzisyen arkadaşlarından öğrenmeyi seviyor. Müzisyenler arası dayanışma, yaratım sürecinin merkezine yerleşiyor.
Sanatçının albümleri, her defasında daha derin bir anlatım arayışını yansıtıyor. İlk albümü sade bir anlatımla sunarken, ikinci albümde geniş bir ensemble ile daha katmanlı bir yapı hedeflenmiş. “Serbest Düşüş”, “Bir Kedi Kara” ve “Barcelona” ise Temel’in kişisel anlatısını öne çıkaran ve tematik derinlik taşıyan bireysel çalışmaları olarak ön plana çıkıyor.
Saksafonun, müzikte duyguları ifade etme açısından en güçlü yönleri nelerdir? Size göre diğer enstrümanlardan nerede ayrılır?
Özellikle tenor saksafonun çok spesifik bir sesi olmadığını tam da bu yüzden kişisel bir ton elde etme potansiyelinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Belki bu yüzden önemli icracılar, neredeyse başka enstrümanlar gibi farklı seslere sahip gibi görünüyor.
Saksafon ses yüksekliği ve kromatik yapısı ile birbirinden farklı müzik kültürlerinde kendine yer bulabiliyor, Avrupa çıkışlı olmasına rağmen ve en yoğun kullanıldığı alan caz müziği olmakla birlikte artık dünyanın her yerinde her türlü müzik icra edilebiliyor.
Bir albüm hazırlık sürecinde ensemble çalışmaları nasıl bir önem taşıyor ve bu süreçte nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?
Albüm hazırlık süreci kompozisyonları oluşturarak başlıyor tabii. Bazen çalan müzisyenlerin özelliklerini dikkate alarak besteyi tamamlamak mümkün. Uzun zaman beraber çalmanın böyle bir etkisi olabiliyor. Kişisel becerileri ön plana çıkarmaktan çok toplamda beraber bir şey söylenen bir yapı oluşturmaya çalıştığınızda ensemble çalışması ve uyumu daha da önemli hale geliyor.
Genellikle kafamda kurmak istediğim bir yapı oluyor, bazen tarif etmeye gerek olmadan istediğim atmosfer oluşuyor, bazen de daha detaylı ifade etmek gerekebiliyor; ya nota ya da söz yardımı ile. İstediğimiz ifade çıkana kadar denemeye devam ediyoruz topluluk olarak.
Ece Ayhan’ın eserlerinden nasıl etkileniyorsunuz ve müziğinize olan yansıması nedir? Bunun yanında nelerden ilham alıyorsunuz?
Ece Ayhan ve birçok sanatçı bazen eserleri ile bazen fikirleri, bazen de yaşantısı ile etkili oluyor yaptığımız müzikte. Her biri ile farklı yaklaşımlarda olsalar bile etkileşim halinde olmaya çalışıyorum. Bu anlamda Ece Ayhan’ın dil ile ilişkisi ve düşünme mekanizması, günümüzde müzik alanında nasıl bir yaklaşım izlenebilir diye düşünmeye çağırıyor bizi sanki.
Eserlerinde ve yaşantısında bir derinliğe ulaşmış birçok sanatçının üzerimde çeşitli etkileri var diyebilirim sanırım.
İlk albümünüzden bu yana müzikal tarzınızda nasıl bir değişim ya da gelişim yaşadınız?
Çok spesifik bilinçli bir değişim söyleyemem sanırım. Zaman içinde zevklerimiz de bilgi ve görgümüz de artıyor tabii. Eksik ya da yeterli olmadığını hissettiğim alanlara önem verip, o süreçte etkilendiğimiz şeyleri yansıtmaya çalışarak oluşuyor her yeni albüm süreci. Her defasında bir öncekinden bir adım daha önde olur diye umuyorum.
Töz, Töz II, Serbest Düşüş, Bir Kedi Kara ve Barcelona müzikal tarzları ve konseptleri açısından nasıl kategorilere ayrılabilir? Bu albümler arasında tematik, tonal veya stilistik farklılıklar nelerdir?
Kategorik olarak ayırmak belki biraz zor ama Töz grubu ile yaptığımız albümler diğerlerinden biraz farklı. Kolektif bir grup Töz, ikinci albümde üçümüzün de kompozisyonları var örneğin. İlk albümde hayata geçirmeye çalıştığımız armonik ve ritmik dili ikinci albümde geliştirmeye çalıştık. Hezarfen Ensemble’ın de katılımıyla 9 müzisyen için yazılmış bir müzik ortaya çıktı. Yine de ilk albümdeki dilin devamı diye düşünüyorum.
Kendi albümlerimde keskin ayrımlar yok gibi, kompozisyonları daha olgun hale getirmeye çalışıyorum elbette, umarım öyle bir gelişme duyulabiliyordur. Bir de en başından bu yana albümlerin kendi içlerinde bir bütünlük halinde olmasına dikkat etmeye çalıştığımı eklemek isterim.
Eğitim süreçleriniz ve uluslararası deneyimleriniz müzikal kimliğinizi nasıl şekillendirdi?
Resmi bir müzik eğitimim yok aslında. En çok, daha önce yapılmış müzikler ve beraber çaldığım müzisyen arkadaşlarımdan öğrenmeye çalışıyorum. Hep öyle oldu ve öyle olmaya devam ediyor. Hayatın diğer alanlarında öğrendiklerimiz de müzik eğitiminde etkili olabiliyor tabii, bazı kavramlar siz izin verdiğiniz ölçüde müziğin içine de girip orada kendisini yansıtabiliyor. Uluslararası çok deneyimim olduğunu söylemek zor. Çok erken bir tarihte Siena’da yaz masterclass için burs kazanmıştık Tolga Bilgin ile beraber. Çok geliştirici bir deneyimdi elbette. Sonrasında nadir de olsa çeşitli ülkelerde çalma şansım oldu. Kendi müziğimi başka kültürlerden müzisyenlerle çalmak, sonuç nasıl olursa olsun heyecan verici ve geliştirici.