Prof. Dr. Dr. Aleida Assmann Kollektives Gedächtnis (Kolektif Hafıza) başlığı altında bpb’de (Bundeszentrale für politische Bildung) yayınlanan kısa bir makalesinde[1] öncelikle kolektif hafızanın iki farklı dizayn (Konstrukt) üzerinden oluştuğundan ve oluşturulduğundan bahseder.
Bunlardan birincisi devletlerin, kurumların, enstitülerin, kiliselerin, firmaların vb. sistemli ve iradi bir şekilde planlayarak; semboller, mekanlar, anma toplantıları, heykeller, tekrarlanan törenler, sloganlar, metinler ve resimler yoluyla oluşturdukları “kolektif hafıza”dır. Bu kolektif hafıza iradeye bağlı oluşturulduğundan Assman’a göre aslında “hafıza” değildir. Çünkü belirli bir amaca bağlı olarak, bir ya da bir grup insan tarafından, kimlik yaratmak ve onu kalıcılaştırmak için oluşturulmuş(!), hatta “yapılmıştır”.
Kolektif hafızanın ikinci dizayn üzerinden oluşumu ise iradi değildir. İstemeden, tercih edilmeden, zorunlu, planlanmadan, sistem dışında; mağdur tarafında kalan anılar, anlatım, alışkanlık ve davranışlar yoluyla; insanlar arası yakın ilişkilerle kuşaktan kuşağa aktarılır. Kendiliğinden, doğal şartlar altında ortaya çıkar ya da bastırılır. Ancak bu ikinci dizayn birincisiyle kıyaslandığında, düzenli, hedefli ve sistematik bir şekilde kaydedilmediğinden; kalıcı, net anlaşılır ve sağlam bir zemine sahip değildir.
Assmann makalenin devam eden bölümünde (Hatırlama ve Unutma arabaşlığı altında) her iki dizaynda da kolektif hafızanın perspektif bir nitelik taşıdığına değinir. Burada ayrıca Friedrich Nietzsche’nin konuyla ilgili Ufuk (Horizont) yaklaşımına dikkat çeker. Nietzsche’ye göre; aynı tarihsel olay farklı perspektiflerden farklı içerikler ve ağırlık noktalarıyla kolektif hafızaya kaydedilir. Bu yaklaşımı belki şöyle toparlamak mümkün:
Prof. A. Assmann´ın makalesinde yer verdiği bu bilgileri Türkiye ve yakın çevre coğrafyasındaki kitlesel-tarihsel travmaları anlayabilmek için kullandığımızda, hakim duruş noktasından görülen içerik[2] ile doğal bir şekilde oluşan kolektif hafızanın içeriğinin[3] çeliştiği/çelişeceği sonucuna varabiliriz. Dolayısıyla aynı tarihsel olay karşısında iki kolektif hafıza arasındaki bu çelişkiler -eşit olmayan şartlardan dolayı, şöyle bir dengesizlik şemasıyla görselleştirilebilir:
- Fail tarafından oluşturulan kolektif hafıza:
- Kimlik yaratma hedefi taşır.
- Kayıtlı, tek yönlü ve sistematiktir.
- Mağdur tarafında oluşan kolektif hafıza:
- Yaşanan geçmişi tutma çabası içindedir.
- Bazı durumlar hariç, yazılı kayıtlarda yer almaz.
- Sözlü aktarıma dayanır.
- Zamanla şartlara bağlı, evrensel-nesnel değerlendirilmesi yapılabilir.
- Sistematik değildir.
Tabi burada mağdur tarafın yaşadığı kitlesel-tarihsel travmalarla baş edebilmesi için, yaşadıklarını kendine bilinçli bir şekilde çalışması gerekir. Kendine bilinçli ifadesiyle kastedilen; mağdur tarafın yaşadığı travmaların sonuçlarını tanıması, travmaların açtığı yaraları fark etmesi ve o yaraları sağaltabilmek için sistemli bir yöntem geliştirmesidir. Aksi taktirde hatırlanan, anlatılan her acı hem anlatanda travmanın tekrarlanmasına hem de dinleyende yeni bir travma oluşmasına sebep olabilir.
Bu durumu on sene önce (03.08.2014) Ezidilere karşı başlayan son soykırımdan yola çıkarak şöyle örnekleyebiliriz:
Prof. Dr. Dr. Jan İlhan Kızılhan kendisiyle yapılan bir röportajda mağdur tarafın (Ezidiler) soykırımlarda yaşadığı travmalarla kendi kültürüne has bir anlatım yöntemini kullanarak nasıl Baş ettiğinin altını çizmekte:[4]
“Ezidiliğin en önemli müesseselerinden biri Qewal adıyla bilinen anlatıcılardır. Bunlar köy köy gezerek ezbere öğrendikleri 800 yıllık Ezidi tarihini -yaşanan güncel olaylarla da bağını kurarak- anlatır, karşılığında da tüm günlük ihtiyaçları köylüler tarafından karşılanır. Bu anlatıcıların görevi yaşanan tarihin unutulmasını engellemek, dolayısıyla gelen yeni kuşakların kimlik edinimini sağlamaktır.
Ezidilerin anlatımlarına yansıyan bir kelime onların tarihini büyük oranda etkilemiştir: Ferman. Bu kelime Holocaust ile eş anlamlıdır. Osmanlı devletinin askeri kararlarının tartışmasız uygulanması anlamına gelen bu kavram, o dönemde Ezidiler’e karşı tüm katliamların failini açıklamaya yeter. Bugün Iraklı küçük çocuklara -bunlar Almanya´da bile yaşasalar- Ferman kelimesinin anlamını sorduğunuzda, bu soru onlarda katliam ve katliama karşı hayatta kalma mücadelesini çağrıştıracaktır. Bu kavram kolektif hafızaya böyle yerleşmiştir ve bir grubu grup yapan da onun kolektif hafızasıdır.” (çev. S. Gülyan)
Jan İlhan Kızılhan’a göre Qewal geleneğinden, mağdurların travmayı kendine bilinçli çalıştıkları sonucunu çıkarmamız mümkün.
Ezidilerin kendine bilinçli travma çalışması:
Anlatan (Qewal) Anlatılan (Ezidi tarihi) Dinleyen (Ezidiler)
Ayrıca burada dikkat çeken “Ferman” kelimesinin Anadolu’da devlete karşı mücadeleyi dillendiren halk türkülerine de yerleştiğini belirtmek gerekir. Bir örnek:
Kalktı göç eyledi Avşar illeri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız Kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlu yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koçyiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Dadaloğlu[5]
Fark edileceği gibi, Dadaloğlu tarafından söylenen bu türkünün hikayesinde mağdur taraf olarak Ezidiler’den değil, Türkmen aşiretlerinden, Afşarlar’dan bahsedilmektedir. Burada failin (Osmanlı Devleti) etnik gruplar üzerindeki zulmünü ferman yazarak ilan etmiş olmasının, her etnik ve inanç grubunda aynı korkuya yol açtığını, aynı travmayı tetiklediğini vurgulamak yanlış olmayacaktır.
Dadaloğlu’nun bu türküsü Vikipedi’de kısaca şöyle özetlenmiş:
“Dadaloğlu’nun şiirleri, yerleşik hayata geçmek istemeyen Türkmen aşiretlerinin sesi ve sözlü tarihi sayılabilir. Bu itirazlardan dolayı Osmanlı, Avşarlara tarım arazileri verdi. Ama onlar yine de kabile üyelerinin en geleneksel göçebe yaşam tarzını tercih etti ve Osmanlı’ya karşı mücadele etti.”[6]
Bu kısa metinde iki kolektif hafıza dizaynı ilginç bir şekilde bir arada kullanılmıştır. Öyle ki; metnin ilk cümlesinde mağdur tarafında oluşan Doğal-Kollektif-Hafıza’ya dikkat çekilirken, sonraki cümlelerde fail tarafından oluşturulan İradi-Kolektif-Hafıza tek doğru olarak desteklenmektedir.
Metin yüzey yapısına kodlanan ifadelerden de anlaşılacağı gibi, Vikipedi’deki bu açıklama halkın kendine bilinçli hafızasına kaydedilmiş olan türküyü değersizleştirmekte ve isyan ettiği için Avşarları suçlu göstermektedir.
Bu örnek yukarda bahsedilen iki kolektif hafızanın (perspektifin) nasıl oluşup oluşturulduğu, kayıtlara nasıl yansıdığı ve birbiriyle çatıştığıyla ilgili de ipuçları vermektedir.
18.08.2024
[1] Kollektives Gedächtnis | Geschichte und Erinnerung | bpb.de
[2] Etnik temizlik üzerine kurulan ancak bunu reddeden resmi ideoloji
[3] Son yıllarda gelişen sözlü tarih, başka bir deyişle mağdur tarafında yıllarca susulan yaşanmışlıkların torunlar aracılığıyla anlatılması-kayda geçirilmesi
[4] Vererbte Traumata: Den Teufelskreis durchbrechen (gfbv.de)