Anneler Günü geleneğinin Antik Yunan Mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivalinden kaynaklandığı ve Antik Romalıların da ilkbaharları ana tanrıça Kibele onuruna yapılan kutlamalarla başladığı ileri sürülmekte.
Bugünkü anlamını ise, Amerika Birleşik Devletleri’nde Anna Jarvis’in kaybettiği annesi için 1908 yılında başlattığı anma günüyle alır. 1914 yılında Kongre’nin onayıyla Amerika Birleşik Devletleri çapında genişler ve tüm dünyaya yayılır (Wikipedia). Ülkemizde de, ilk kez 1955 yılında kutlanmaya başlanır. Amacı, annelerin toplumdaki önemini vurgulamak ve anneliğe saygı göstermektir.
Annelik, türün sürdürülebilirliği için tüm canlılarda dişiliğe yüklenmiş biyolojik bir özellik ve tüm canlı dişilerinin yavrularını hayatta tutmak, korumak için kendi hayatlarını fedaya, kaybetme korkusu ve acısına programlı. İnsanın anneliği ise ideal annelik, kutsal, içgüdüsel ve modern annelik mit ve tartışmaları ile aslından uzaklaştırılıyor, modernitenin insanı kendi doğasına yabancılaştırması ve yalnızlaştırması gibi…

Clarissa Pinkola Estés
Çev.: Hakan Atalay
Ayrıntı Yayınları
62. baskı, 544 sayfa
İşte burada, birçok unvanı yanında, Jungcu psikanalist diplomatı seçilen bir psikanalist ve bir canlandırıcı Clarissa Pinkola Estés’in “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabı bizi geçmişten günümüze gelen masallar ve mitler üzerinden kadın psişesine götürüyor.
Kitabındaki masallardan biri, -Andersen’e ait versiyonu 1845’de yayımlanan- Çirkin Ördek Yavrusu. Masalı dışlanma, aidiyet ve annelik türleri üzerinden çözümlüyor. Kısaca hatırlarsak, anne ördeğin kuluçkaya yattığı yumurtalarından biri farklıdır: Yaşlı bir ördek ondan kurtulmasını istemesine rağmen, anne ördek yavrunun yumurtadan çıkmasını bekler. Diğer yavrularından farklı ve ‘çirkin’ olan yavruyu anne olarak sahiplenir ve korur. Ancak diğer yavrularının tuhaf, çirkin ördeğe eziyeti ve köydekilerin baskısından yorulan ve gücü kalmayan anne en sonunda onu kovar. Eziyet gören yavru kaçarak uzaklaşır ve birçok zorluk yaşadıktan sonra kendi kimliğini ve gerçek ailesini bulur.
Estés, kadınların çoğunun gerçek annelerinden miras olarak aldıkları bir anne, içsel bir anne taşıdıklarını ifade eder. Anneleri “ikircimli”, “çökmüş”, “çocuk anne” ve “annelik görmemiş anne” olarak türlendirir. Dünyaya gelmesine yardım ettiği çocuğun taciz edilmesine dayanamayan anne ördek “çökmüş anne” grubuna girer. Anne, kendine benzemeyen “yabancı” çocuğu korumaya çalıştıkça toplumun kendisine yaşattığı eziyete tahammül edemez ve çöker. İnsanlar böyle bir çöküntü yaşadıklarında ya kafaları karışık ya çamura batmış ya da çukurun dibindedirler. “Eski bir yaralanmayı, genellikle çocukken başlarına gelen, hesabı görülmemiş ve düzeltilmemiş bir adaletsizliği duygusal olarak tekrar yaşarlar. Bir anneyi çökertmenin yolu onu duygusal olarak bölmektir. Ezelden beri en sık görülen yol onu, çocuğunu sevmek ile eğer kurallara uymazsa kendisine ve çocuğuna köyün vereceği zararlardan korkmak arasında bir seçim yapmaya zorlamak olmuştur.”
Ülkemizde çökmüş anneler kimler olabilir dersek; kızlarının aile içi tecavüze maruz kalmasına sessiz kalan, âşık olduğu erkekle el ele tutuştuğu için, cinsel ilişki yaşadığı için, tecavüze uğradığı için aile meclislerinde kızlarının katl’ine karar verilmesinde taraf olan, göz yuman anneler ilk sırayı alır.
Estés’in çökmüş anne çözümlemesi, bu annelerin yavrularını korumak yerine ruhunun yok oluşuna nasıl izin verebildiklerini açıkça anlatıyor: Annelerin bu seçime zorlanması, aklın alamayacağı bir şey gibi görünse de, annelerin çağlar boyu yapmaya zorlandıkları bir seçimdir. Kurallara uy ve çocuğunu öldür, yoksa olacaklardan sen sorumlusun. Böyle sürer gider. Bir anne, çocuğu ile kültür arasında bir seçime zorlandığında, bu kültürde iğrendirici, zalimce ve düşüncesizce bir şeyler var demektir. Yasaklamalarına uymak için sizden ruhunuza zarar vermenizi talep eden bir kültür, gerçekte çok hasta bir kültürdür. Bu ‘kültür’ kadının içinde yaşadığı kültür olabileceği gibi, bundan daha kahredici olmak üzer, kendi zihninde taşıdığı ve uyum gösterdiği bir kültür de olabilir.
“Ana kutsaldır(.)” yaratımı ile dokunmaya bile cesaret edemediğimiz, göz yumduğumuz, sessiz kaldığımız ‘annelik halleri günü’ kutlu ve mutlu olsun.