Aşklar ve kentler birlikte yaşar
Birlikte soluk alır eski fotoğraflarda bile
İkiye bölebilir misiniz hasreti
Bir şarkıyı maviye sevinci
Dinçer Sümer’in “İzmir Sevgilim” şiirindeki bu mısralarla başlamak istedim “Maviydi Bisikletim” i anlatmaya…
Çünkü aşkların ve kentlerin birlikte yaşadığı bir coğrafyada; bir aşk, bir kentte ancak bu kadar güzel yaşar, bir kente bu kadar güzel yakışırdı…
Türk Tiyatrosuna yıllarca emek vermiş Dinçer Sümer’in hayatından yola çıkarak, yukarıdaki mısraların da geçtiği “Bir Düş Müydü O İzmir” romanından alıntılarla derlenen otobiyografik oyun Maviydi Bisikletim, 1950’lerin İzmir’inde geçen bir sevda masalını, Şehir Tiyatroları’nda anlatmaya başladı. Masal diyorum, evet; çünkü oyun, müzisyen Doğa Gençalioğlu’nun nefis keman dinletisi eşliğinde; Oscar, Gül’e Ağıt, Tersine Dünya oyunlarıyla adından söz ettiren, yetenekli oyuncu Çağrı Büyüksayar’ın dilinden dökülen “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…” masal tekerlemesi ile başlayıp masmavi, püfür püfür imbat kokan bir İzmir’e doğru pedal çeviriyor.
Domatesin “domat”, çamaşır suyunun “klorak”, çekirdeğin “çiğdem” olduğu ancak aşkların “aşk” gibi yaşandığı memleket İzmir’in, ellili yıllarını anlatmak için antikacı, sahaf, gramafon ve plakların olduğu müzik evi, eski film afişleri, tozlu kitaplar, eski bir fotoğraf makinesi, iskemleler, aynalar, kuklalar eşlik ediyor Osman’ın masmavi hikâyesine.
Osman’ın çocukluktan ergenliğe, ergenlikten delikanlılığa doğru ilerleyen hayat hikâyesini dinlerken, hem nahif ve hüzünlü bir sevda masalına şahitlik ediyorsunuz hem de Aydın’ın Germencik Köyü’nden başlayıp İzmir Pasaport İskelesi, Fuar Alanı ve Lozan Kapısı, Basmane, Dönertaş Yokuşu, Konak, Montrö Durağı, Saat Kulesi, Kemeraltı, İmren Pastanesi, Eşrefpaşa, Lale Sineması, Karşıyaka Vapuru, Kordon ve Tayyare Sineması gibi İzmir’in en güzel, en eski adreslerine yolculuk yapıyorsunuz.
Hikâye akarken, zaman zaman Kamelyalı Kadın’dan dizeleri, Abdullah Yüce’nin sesinden “Bu Ne Sevgi Ah!” şarkısını, Necdet Koyutürk’ün Papatya tangosunu dinleme keyfi de cabası…
Başta kendi Osman karakteri olmak üzere dedesi Efe Bey, annesi Nazife Hanım, babası Şükrü Bey, en yakın arkadaşları Bilal, Kadir, Tarcan, Alekos, komşusu Cazibe Teyze, sevdiği kız Nurhayat, Nurhayat’ın annesi, matematik öğretmeni Cemal Tanaç, Mandıracı Ali Veysi, okul müdürü Hayri Bey, Nurhayat’ın yüzbaşı dayısı gibi ondan fazla farklı karaktere bürünüp, her birine can üfleyen oyuncu Çağrı Büyüksayar, karakterler arası hem ses hem de beden dili değişimleri ile Türk Tiyatrosunun en kuvvetli köklerinden meddahlığı modernize ederek, sahnede tek başına devleşiyor.
Bunca farklı karakterin ses, hatta diyalekt değişimleri ile diyaloglar arası kreşendo ve dekreşendoları yönetmesi muazzam. Birkaç yerde telaffuz hataları olsa da (ki 80 dakika durmadan konuşan ve ses tonu değiştiren bir oyuncu için gayet normal bir durum) genel anlamda ayakta alkışlanacak bir performans izlettiriyor.
Oyunu, üniversiteyi İzmir’de okumuş başarılı yönetmen Ersin Umulu’nun rejisi ile izliyoruz. İzleyiciyi, salona girdiğinden itibaren bir düşe davet eden yönetmen, kırk yıl hatırlı kahve tadında resmetmeye çalışmış her ayrıntıyı. Baba karakterinin oldukça iyi hazırlanmış bir kukla eşliğinde sunulması, hem yaratıcı hem de gülümseten bir detay. Halen İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelenmeye devam eden “Oscar” oyununun da yönetmeni olan Umulu, Dario Moreno ezgileriyle harmanladığı bu oyunda, dramaturg Hatice Yurtduru ile birlikte çalışmış. Yönetmen yardımcıları; Gülsüm Alkan, Buğra Can Ildırışık ve Asrın Gurur Kuyucak. Müzik Sinan Arslan, dekor ve kostüm tasarımı, bir dönem benim de hocam olan duayen Ayşen Aktengiz imzalı. Oyunun hareket düzeni, önemli yapımlarda adına sıkça rastladığımız başarılı isim Özge Midilli’ye emanet edilmiş. 21 Şubat’ta prömiyer yapan oyunun biletleri çok hızlı tükeniyor. Kendinize nostalji dolu bir İzmir havası hediye etmek için, Nisan sonuna dek vaktiniz var sevgili dostlar.
Madem Dinçer Sümer’in dizeleriyle başladık yazıya, oyunda Osman’ın sesinden dinlediğimiz, yine kendisinin dizeleriyle, bitirelim bu satırları.
…
Ah başımın üstünde dönen akça martılar
Geldiğimi anılarıma siz mi müjdelediniz
Gülme doktor, anıların da canı var
Ve anılar hayatın ziynetleridir
Eski gümüş kemerler, elmas küpeler gibi
Aşklarım, anılarım ve İzmir
Ya has bir ipek gömlektir benim için
Ya da bir taş plak şimdi
Doktor bana iki tertip İzmir yaz