Afrin meselesini bir de devrimci hareketin cephesinden ve esastan ele alalım.
Amentü…
Her devrimci hareket ilk kuruluş anında sağlam bir ideoloji ve ilkelere sahip olarak varolur. İdeolojik ve ilkelesel duruş, her devrimci örgütün vazgeçilmezidir, varoluş kaynağıdır. Bu kaynağın beslendiği bir toplumsal zemin olmasa bile, bir devrimci örgüt varolabilir.
Bu varoluş esasen iradi bir varoluştur ve varlığı savunduğu ideolojiye ve iradeye sahip bireylere bağlıdır. ‘Bir örgüt için üç kişi yeter’ deriz. Gerçekten de yeter. Üç kişiyle bir örgüt kurabilirsiniz.
Nitekim, sosyalist hareket içinde sayıları belki yüzle ifade edilebilecek örgütün varlığının bir sebebi, sözünü ettiğimiz bu iradi, ideolojik, ilkesel gerçekliktir. Bu örgütler hiçbir sosyal karşılıkları olmaksızın yıllarca, on yıllarca varlıklarını sürdürebilirler. Belirli rutin işleri yapmaları kafidir.
Büyüme
Söz konusu örgütün ideolojik ve ilkesel duruşunun toplumsal/sosyal bir karşılığının olabilmesi için kitleselleşmesi, toplumla buluşması gerekir. İdeolojisi ve ilkeleri doğrultusunda büyümesi beklenir.
Kuşkusuz büyümenin gerçekleşmesi bir siyasal ‘doğruluk’ ölçütü değildir. Ancak büyüme o örgüte politika yapma hakkı verir. Geleneksel yanlış algının tersine, büyüme her koşulda ‘doğruluk’ ölçütü olmaz.
Günümüzdeki görece büyük sosyalist örgütler doğru ideoloji ve ilkeleri benimsedikleri için büyümüş değiller. Yanlış ilke ve ideolojilere sahip olanlar da büyüyebilir. Nitekim gerici/dinci ideolojilerin kitleselleşmesi başka nasıl açıklanabilir?
Doğruluk
Doğruluk değerinin dışında bir devrimci politik hareketin toplumsal karşılığa ulaşabilmesi için ‘ideoloji ve örgüt’ yetmez, bunun bir programa kavuşması gerekir. Program masa başında kaleme alınan bir metin olmaz. Sosyal/toplumsal karşılığı olan programlar kilte karşılığı/desteği olan hareketlerin ürünü olarak karşımıza çıkarlar.
Programın ortaya konması önemli bir adım olmakla birlikte, bu programın kitlelerce tekrarlanabilir, uygulanabilir, yeniden üretilebilir olması gerekir.
Bu bakımdan bir paarantez açıp, ‘ölçek’ten söz etmeliyiz. Programın yerel ve tekil ölçekte, örneğin bir fabrikada, mahallede veya işyerinde uygulanabilmesi, onun genelleşmesi için yetmez. Önemlidir ama yetmez. Programın yerelden genele, siyasal düzeye taşınması için kadrolara ve taraftarlara ihtiyacı olduğu kadar, siyasal iklimin de buna uygun olması gerekir.
Afrin ve Rojava örneği
Kürt demokratik hareketinin bir ideoloji, örgüt ve programı aşarak bir siyasal harekete dönüşmesinin ifadesi Rojava ve Afrin oldu. Bu yeni bir düzey. Her Kürt tarafından anlaşılabilir, savunulabilir bir pratiğe, uygulamaya imkan veriyor. Bu sebeple Türk egemen sınıflarının tepkisini çekmiş, şiddetinin hedefi olmuştur.
Türk sosyalist hareketi, henüz bu düzeye ulaşabilecek bir siyasi olgunluğa ulaşmış değil. Bu nedenle ziyadesiyle idelojik, örgütsel arayışlarla meşgul. Bu çerçevede yüz örgüt birbiriyle çekişmekte, yarışmakta, birbirini siyasal manada alt etmeye çalışmakta ya da birlik tartışmaları yürütmektedir.
Kürt demokratik hareketi için bu ilişki düzeyi aşılmış, geride kalmıştır. Afrin ve Rojava ile ideolojisini ve programını somutlama imkanı bulmuştur.
Afrin ve Rojava, Kürt demokratik hareketini iradi, militan bir özne olma düzeyinden sıçratarak, toplumsal hedef ve inşa perspektifi olan, bunu uygulayan bir siyasal düzeye ulaştırmıştır.
Siyasal bir akım olarak Kürt demokratik hareketi, emperyalist devletler dahil bölgesel burjuva devletlerle, milliyetçi liderliklerle ilişki ve çatışma içine girmiştir. Bu ise, sosyalist hareketimizin anlam dünyası çerçevesinden bakıldığında anlaşılaması zor oluyor, anlaşılmıyor.
Yalnızca toplumsal karşılığı olan bir hareket, kitleleri ideolojik, iradi ve örgütsel kalıplara ihtiyaç olmaksızın biraraya getirebilir, organize edebilir, kendi kendisini örgütlemesini, yeniden üretimi sağlayabilir. Bireyler bu sebeple örgütün ilk kuruluş ideolojisi ve ilkelerine sahip olmadan da, safını seçip, kendini örgütleyebilir.
Bolşevik deneyim
Rus devriminin ünlü ‘ekmek, barış ve toprak’ talebi/programını benimseyen bir devrimci işçi, Rus Sosyal Demokrat Partisi’nin ünlü Ne Yapmalı tartışmasına dahil olmasa da bu Bolşevik siyaset felsefesinin doğrultusunda harekete geçmiş oluyordu.
Amerikalı gazeteci John Reed’in ünlü romanı Dünyayı Sarsan On Gün’de aktardığı anektodta Bolşevik bir askerin ifade ettiği gibi ‘yoldaş iki sınıf vardır, ya bizdensin ya da onlardan’. Bu ifade kaba da olsa Bolşevik siyaseti ifade ediyordu.
Bolşevikler arasında sosyal olaylara bu netlikte/keskinlikte bakabilmek için önceleri sağlam bir irade ve idoloji gerekiyordu ama sonradan hareketin program ve toplumsal karşılık bulmasıyla, hayatın doğal akışı içinde işçi sınıfı devrimci programını yeniden üretebildi.
Bir Kürt için Afrin ideoloji, örgüt ve programın somut, toplumsal ifadesidir. Halkın, örgütü örgütlemesini ifade ediyor. Bu sebeple hareketin Afrin’den geri çekilişi sadece daha fazla kan dökülmesini önlemiş, ona esnek/politik hamle yapma imkanı vermiştir. Hareketin ideoloji ve programını somutlaştırmış, ona değerinden birşey kaybettirmemiştir.
Farklar ve sonuçlar
Türk sosyalist hareketinin örgütsel biçimler etrafında dönüp duruşu, şimdilerde Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluşu veya Haziran Hareketi gibi yeni arayışlar, iradi ve idelojik çerçeveyle kendini sınırlıyor. Sınıf mücadelesi örgüt formülasyonlarının çok ötesinde canlı bir hayattır. Somut insanlardan, toplumsal güçlerden meydana gelir. Şu veya bu formül sınıf mücadelesi kuvvetlerinin yerine geçmeyeceği için, sadece formüllere kafa yormak belki de yıllara mal olacak zaman kaybından başka bir işe yaramayacaktır.
12 Eylül’den buyana Türkiye sosyalist hareketinin örgüt formülasyonları peşinde kaybettiği koskoca bir 38 yıl var. Bu zaman diliminde sınıf mücadelesi yerine hiçbir toplumsal karşılığı olmayan siyasi formüllerle boğuşuldu. 38 yıl ve esasen 1977’den buyana 40 yıldır diyabiliriz ki, bölünme, birlik tartışmaları, ayrılıkları açıklamakla zaman geçti.
Bugün sınıf mücadelesi hızlanıp önümüzden akıp giderken bu mücadeleyi herhangi bir yerinden yakalayıp ona dahil olmanın olanağı üzerinde yeterince kafa yorulmuyor.
AKP rejiminin her geçen gün devlet eliyle ve harekete geçirebildiği toplumsal güçleriyle ezilen ve sömürülenlerin üzerine yürüdüğü koşullarda, kendi dar dünyası içinde sadece formüller arayanlar, yaklaşan felaketin önüne toplumsal ve siyasal baraj kurulmasına yardımcı olmayacak. Sadece mahfillerinde sürecin izleyicisi olarak, bir felakete tanıklık etmiş olacaklar.
Bu sebeple Afrin, doğruluk derecesi bir yana konularak dersler çıkartılması gereken önemli bir siyasal deneyimdir. Türkiye sosyalist hareketinin ihtiyacı olan işçi sınıfı zemininde toplumsal karşılığı olan bir siyaseti üretmek olmalıdır. Aksi, hayat karşısında bir hiçtir.