Anayasa değişikliği taslağının 338 oyla mecliste kabul edilmesinin ardından, gözler Yüksek Seçim Kurulu’nun açıklayacağı referandum tarihine çevrildi. OHAL’in 19 Nisan’a kadar uzatıldığı düşünülürse, oylamanın olağanüstü koşullarda yaşanacağı kesin gibi.
Referandumun OHAL koşullarında yapılacak olmasının ‘Hayır’ oyu verecekler için hayli zor olacağını öngörebiliriz. Hem resmi hem de sivil saldırıların ilk işaretlerinden son birkaçını sayalım: Yönetiminin “milliyetçi” eğilimli olduğu bilinen ve 450 bine yakın üyesi bulunan Kamu-Sen, referandumda ‘Hayır’ oyu vereceğini açıkladığı için bir grup sivilin saldırısına uğradı. İstanbul Maltepe’de ‘Hayır’ kampanyası yapan CHP’lilere silahlı saldırı yapıldı. ‘Hayır’ kampanyası yürütmek üzere Afyon’a giden HDP milletvekili Hüda Kaya gözaltına alındı. TRT’nin sadece ‘Evet’ verilmesine çağrı yapan videolarda haber değeri bulup yayınlaması da, devlet televizyonundan eşit koşullarda yararlanılmayacağını, eşit bir yarış olmayacağını gösteriyor.
Benzer biçimde 20 Ocak günü 2 bin 200 otomotiv işçisinin tıkanan toplu sözleşme sürecini aşmak üzere kullandıkları yasal grev haklarının, ilk grev günü sona ermeden Bakanlar Kurulu kararıyla 60 gün ertelenmesi de, hak ve özgürlüklerin iktidarca kısıtlandığına dair son bir örnek olmuştur.
Bütün bunlar, iktidar blokunun kaybetmeye, yani özgür bir referandum sürecine tahammülü olmadığını gösteriyor. OHAL’in arkasına sığınıyorlar ve anti-demokratik koşullarda yapılacak oylamayı tercih edip dayatıyorlar. Referandumda ‘Hayır’ oyu verecekleri, verme ihtimali olanları baskı altında tutmak üzere hareket ediyorlar.
İktidar bloku “yönetim sistemi”ni değiştirmek istediğini açıkça ifade ederken, sistem değişikliğini dayattığı koşulların bizzat kendisi de, yeni sistemin nasıl birşey olduğunun izlerini taşıyor. Kendisi gibi düşünmeyenleri baskı altında tutarak, resmi ve sivil kolluk güçlerini devreye sokarak sistem değişikliğine yönelmiş olması , gelecek olan sistemin bugünkü siyasal sistemden çok daha baskıcı, tek yanlı ve otoriter olacağını gösteriyor. Bu yeni sistemi Başbakan Binali Yıldırım tek cümleyle Meclis kürsüsünden ifade etmişti “İtaat et, rahat et”.
Referandum her ne kadar “halk oylaması”, “milletin karar vermesi” gibi sunulsa da, yalnızca ‘Evet’e hak tanıyan biçimde düzenlenmesi, eşit koşullarda yapılamayacak olması, oylamadan çıkacak ‘Evet’ sonucunu meşru kılmayacaktır. Demokratik ve özgür bir referandum yalnızca ‘Hayır’ oyunun çoğunluğu kazanması halinde sözkonusu olabilir.
6 Kasım 1982 tarihinde yapılan plebisit/referandumda hem 1982 Anayasası hem de darbeci general Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı olması oylanmıştı. Oy vermenin zorunlu olduğu, vermeyenlere hapis ve para cezasının uygulandığı bu oylamanın sonucunda yüzde 92 ‘Evet’ oyu çıkmıştı. Sonra ne oldu? Oylama sonucuna rağmen 1982 Anayasası yıllar içinde üçte iki oranında değişti, darbeci general Evren’in rütbeleri söküldü, göstermelik de olsa yargılandı. 2017 referandumun sonucunun ‘Evet’ olması halinde, 1982 referandumu gibi meşru olmayan bir ‘Evet’ ortaya çıkacaktır.
Sonucun ‘Hayır’ olması halinde ise, AKP-MHP bloku üzerinde sert bir kayaya çarpmanın etkisini yaratacak; milliyetçi, otoriter, mezhepçi, cinsiyetçi ve sömürücü iktidar motifleri yara alacaktır. Demokratik hak ve özgürlükler için yeni imkanlar yaratacaktır.
Siyasal sistem değişikliğine büyük burjuvazi de onay veriyor, temelden bir itirazı görülmüyor. Sermaye sınıfı için önemli olan sahip olduğu özel mülkiyetin korunması, geliştirilmesi ve yeni pazarlara açılma olanaklarıdır. AKP-MHP Bloku sermaye sınıfı için güvencedir. Grevleri erteleyen, yeni kamu ihaleleri açan, asgari ücreti teşvik, yatırımcılara kredi olanaklarını artıran, faizleri düşüren, çalışanları özel emeklilik sigortasına üye olmaya zorlayan, iş yasasını esnekleştiren, taşeronlaşmayı, kiralık işçi bürolarını yaygınlaştıran, özelleştirmeyi sürdüren bir hükümetten sermaye neden rahatsız olsun?
Siyasal sistemin değiştirilmesine yönelik bu referandumun ‘Evet’ diyen tarafında toplumsal desteği daralan AKP-MHP Bloku ve küçücük sermaye sınıfı, devlet bürokrasisi ve kolluk kuvvetleri yer alıyor. ‘Hayır’ tarafında ise, esasen Cumhurbaşkanlığı Sistemi adı altında Erdoğan şahsi rejiminin siyasi sonuçlarının kendi yaşamları üzerinde olumsuz etkisi olacağını düşünen geniş kitleler: Gençler, kadınlar, Aleviler, köyleri, şehirleri boşaltılan Kürtler, grevleri ertelenen işçiler ve sosyalistler yer alacak.
‘Hayır’ demek büyük sermayeye, patronlara, 14 yıllık AKP iktidarına, polis rejimine, yeni Milliyetçi Cephe’ye, AKP-MHP Blokuna itaat etmeyeceğimizi haykırmaktır. Demokratik hak ve özgürlüklere sahip çıkarak onları rahatsız edeceğimizi yüksek sesle ifade etmektir. Referandumda ‘Hayır’ diyelim…