“2012 yılında iş hayatımdaki sıkıntılar yüzünden terk etmek zorunda kaldığım Bodrum’dan İstanbul’a zor şartlar altında geri dönmüştüm. Tekrar toparlanmaya çalışıyordum ama hayat hayal kurmaya mani değil ki…
İstanbul’da vapura binip adalara geziye gidecek olanağım yokken, sen tut dünyanın bir ucuna gitmeyi hayal et; insan işte…
Aslında ne zamandır hayalini kurduğum Arjantin seyahati, maddi imkânsızlıklar nedeniyle sadece bir düş olarak kalmıştı. Ancak hayat, bazen en beklenmedik anlarda sürprizlerle doludur.
Kızımın en yakın arkadaşı Aslı, dil öğrenimi için Buenos Aires’e üç aylığına gitmişti. Bir gün, Skype üzerinden sohbet ederken doğum gününün yaklaştığını ve beni Arjantin’e davet ettiğini söyledi. Bütçemin böyle bir seyahate uygun olmadığını belirttiğimde, çocukluğundan beri beni ikinci annesi gibi gören Aslı, bana bir uçak bileti göndererek bu hayalimi gerçekleştirmemi sağladı. Biraz naz poz yaptım ama kaçırılmaz bir fırsattı bu; valizimi toplaması iki dakikayı aldı…
Arjantin’e ayak bastığımda, sokak tangerolarından tango öğrenme ve Buenos Aires sokaklarında kaybolma hayalim gerçek olmuştu. Bir gün, şehrin tarihi semtlerinden San Telmo’da, bir çatı katında yerel bir tango sanatçısından ders alırken buldum kendimi. Bu deneyim, hayatımın en özel anılarından biri olarak kalacak.

Şehrin en önemli tarihi meydanlarından biri olan Plaza de Mayo’yu ziyaret ettim. Meydanda, “Pembe Ev” olarak da bilinen Casa Rosada, katedral ve sömürge döneminden kalma Cabildo gibi önemli yapılar bulunuyor. Ayrıca, 9 Temmuz Caddesinin (Avenida 9 de Julio) genişliği ve ortasında yükselen obelisk anıtı beni büyüledi.
Bir gün, Evita Perón Müzesi’ni ziyaret ettikten sonra, ana caddeye inmek için hafif bir yokuştan aşağı inerken, Uruguaylı bir adam fotoğraf makineme göz dikti. Para istediğinde, İspanyolca “No tengo dinero” (Param yok) diyerek karşılık verdim. Ancak ısrarcı olup çantamı çekiştirmeye başlayınca, refleksle burnuna sert bir yumruk attım. Adam sendeledi ve bana bir yumruk savurdu, ancak eğilerek kurtuldum. Yerden bir taş alıp “Te mato!” (Seni öldürürüm!) diye bağırdım. Adam, “¡Tú estás loca!” (Sen delisin!) diyerek kaçtı. Bu olay, cesaretimin sınandığı unutulmaz bir anı olarak hafızama kazındı.
Aslı’nın rehberliğinde, San Telmo Pazarı’nı gezdik. Bu pazar, antikalar, el yapımı ürünler ve hediyelik eşyalarla dolu tezgahlarıyla ünlüdür. Pazarın bir ucunda bulunan Plaza Dorrego’da, açık havada tango gösterileri izlemek mümkündür. Ayrıca, Recoleta Mezarlığı, La Boca semti ve Palermo gibi bölgeleri de keşfettik. Özellikle La Boca, renkli evleri ve sokak sanatçılarıyla tanınır.

Bir akşam, Aslı beni yerel bir milongaya götürdü. Tüm kadınların dans etmek için sabırsızlıkla beklediği 93 yaşındaki bir adam, inanılmaz bir zarafetle tango yapıyordu. Herkesin onunla dans etmek için yarıştığı bu an, tangonun Buenos Aires’teki tutkusunu ve ruhunu gösteriyordu.
Aslı’nın arkadaşlarıyla birlikte, Arjantin’in ünlü et yemeklerinden Asado’yu tattık. Puerto Madero bölgesindeki restoranlarda, lezzetli etlerin ve yerel şarapların tadını çıkardık. Ayrıca, Feria de Mataderos gibi yerel pazarları ziyaret ederek, el yapımı ürünler ve taze gıdalar satın aldık.
Bu seyahat, hayallerimin ötesinde bir deneyim oldu. Aslı’nın misafirperverliği ve rehberliği sayesinde, Buenos Aires’in kültürünü, tarihini ve tutkusunu derinlemesine keşfetme fırsatı buldum. Bu anılar, hayatımın en değerli köşesinde her zaman parlayacak.”
Böyle diyerek sizlere yazdığım hatıratımı kapatıp yemek tariflerine tam geçecektim ki, Işık Lisesinde okuyan torunum Mila Çavdar’ın “Anneanne, senin yazdığın dergiye benim bir masalımı göndersem yayınlarlar mı” diye sormasıyla, hem dergi yönetiminin hem sizlerin hoşgörüsüne sığınarak, onun masalını da eklemek istedim. Umarım bir gün gelir, şimdi on ikisinde olan Mila ünlü bir yazar olur, burada çıkan masalı da onun ilk eseri olup mesele121.org sayesinde hatıralarda kalır.
♦♦♦
Mila’nın Masalı
Bir varmış, bir yokmuş, uzak diyarlarda maceraperest bir kadın varmış. Adı Reca’ymış. Reca, uzaklara gitmeyi çok istermiş ve nihayet hayalini gerçekleştirecek fırsat eline geçmiş. Arjantin’e gitmek için biletini almış, sabırla o günü beklemiş.
Zaman geçmiş, gün gelip çatmış ve Reca, erkenden uyanarak havaalanına gitmiş. Uzun bir uçuşun ardından varmış olduğu bu yeni şehirde, gezip görmek için sabırsızlanıyormuş. Hemen fotoğraf makinesini almış ve şehri keşfetmeye başlamış.
Birden, güzel bir apartmanın önünde fotoğraf çekerken bir adam, fotoğraf makinesini kapmış ve koşarak kaçmaya başlamış. Reca da peşinden koşmuş ama adam o kadar hızlıymış ki, onu yakalamak imkansız hale gelmiş. Reca, adamı takip etmeye karar vermiş. Adam, bir apartmanın arka kapısından içeri girmiş ama kapıyı hızlıca kilitlemiş. Reca, “Yarın tekrar gelirim,” demiş ve ertesi gün, tam saat birde kapının önüne gizlice saklanmış.
Beş dakika sonra kapı açılmış ve iri yarı bir adam, içeriye taşınan bir koliyle dışarı çıkmış. Reca, fırsatını bulup içeri sızmış. Gözleriyle etrafı incelemeye başlamış. Bütün şehrin çalınan eşyaları ordaymış, yığın yığın duruyorlarmış ve o yığınların içinde, kendi fotoğraf makinesi de duruyormuş. Reca, fotoğraf makinesini alırken, bir cüzdan görmüş. Cüzdanın içinden çıkan kimlik kartındaki fotoğraf ona çok tanıdık gelmiş. Şaşkın bir şekilde bakmış ve o kimlikteki kişi, her gün posterlerini gördüğü, şehrin belediye başkanıymış!
Reca hemen bir karar vermiş: “Bunu yetkililere bildirmeliyim!” Koşarak dışarı çıkmış ve bir taksiye atlamış. Belediye başkanının binasına gitmiş. Kalbi heyecandan hızlıca çarparken, güvenliklere yaklaşmış ve sormuş: “İçeri girebilir miyim?” Güvenlik: “Hayır, randevu olmadan giremezsiniz,” demiş. Ama tam o sırada, başkanın sekreteri dışarı çıkmış. Reca, hemen yanına koşmuş ve anlatmış: “Başkana iletmem gereken çok önemli bir şey var, içeri girebilir miyim?” Sekreter, bir dakika beklemesini istemiş, ardından güvenlik görevlilerine bir şeyler söylemiş ve Reca’ya içeri girme izni verdirmiş.
Reca, büyük binada ilerlemiş ve başkanın odasına doğru gitmiş. Kapıyı tıklatmış, içeriden “Girin” demiş başkan. Reca, başkana tüm olayı en ince ayrıntısına kadar anlatmış. Başkan, şüpheyle bakarak sormuş: “Peki, kanıtın var mı?” Reca başını sallayarak fotoğraf makinesini uzatmış ve içeride gördüğü eşyalarla birlikte başkanın cüzdanını göstermiş. Başkan, şüpheleri kaybolmuş bir şekilde, “Tamam, bu olayı çözeceğim. Teşekkür ederim,” demiş. Reca, “Ben teşekkür ederim,” demiş ve başkanın binasından çıkarken, kalbi gururla dolmuş.
Bir hafta sonra, büyük bir geziden sonra, Reca havaalanına doğru yola çıkarken bir gazetenin manşetini okumuş: “Büyük suç çetesi, bir cesur turist sayesinde yakalandı!”
Reca gülümsemiş, macerasının sonunda dürüstlüğün ve cesaretin her zaman kazanacağını düşünmüş.
Ve gökten üç elma düşmüş: Biri Reca için, biri cesaret için, biri de dürüstlük için…
♦♦♦
Ya, işte böyle…
“Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine,¨ diye babaanne Reca bu masalı da sonlandırmış olsun.
Bu arada; kerevet dediğimiz yatak, divan, sedir anlamındaki sözcük Yunancadan geliyor.
Türkçede, ta Osmanlıdan beri kullanıldığı gibi “kerevet” (كروت), diyoruz; Yunan komşularımız da “krevati” (κρεβάτι) diyor.
Komşuluğumuz hiç bitmesin; Reca da gidiyor tarifleri size hazırlamaya, haberiniz olsun…
CHURRO
Malzemeler:
- 200 gr un
- 1/4 çay kaşığı tuz
- 2 çorba kaşığı toz şeker
- 250 ml su
- 4 çorba kaşığı ayçiçek yağ
- 1 yumurta çırpılmış
- Üzeri için: Toz şeker, Tarçın
-Bir kaba un, tuz ve şekeri ekleyin
-Suyu ve yağ azıcık kaynatın
-Unu ekleyin ve bir spatulayla iyice karıştırın. 2 dakika soğumaya bırakın, yumurtayı ekleyin
-Bir hamur torbasını alın ve istediğiniz şekilleri vererek kızgın yağın içine atın
-Hamur kızarınca bir havlu kağıdın üstüne yayın
-Bütün hamurlar kızardıktan sonra üstlerine bolca toz şeker ve tarçın serpin, afiyet olsun.
EMPANADAS
Hamuru İçin:
- 75 gram tereyağı
- 1 adet yumurta
- 1 tatlı kaşığı sirke
- 1/2 su bardağı su
- 3 su bardağı un
- 1 tatlı kaşığı tuz
İç Harcı İçin:
- 1 adet küçük boy kuru soğan
- 2 yemek kaşığı sıvı yağ
- 200 gram az yağlı kıyma
- 1 adet orta boy kırmızı dolmalık biber
- 10 dal maydanoz
- 1/2 çay kaşığı tuz
- 1/2 çay kaşığı karabiber
Üzeri İçin:
- 1 adet yumurta
- 1 yemek kaşığı su
İlk olarak yumurta sirke suyunu güzelce çırpın. Homojen kıvama gelsin. İçerisinE eleyerek un ekleyin. Tereyağı ve tuzu da katarak ele yapışmayan bir hamur yoğurup streçleyip buzdolabında 30 dakika bekletin.
İç harcı için, kıymayı suyunu çekene kadar pişirin.
Dinlenen hamuru altı parçaya bölün servis tabağı büyüklüğünde ortasına harçtan ekleyin. “D” harfi yapar gibi kapatın. Kenarlarını iyicene bastırın üzerine yumurta sarısı su karışımını sürün önceden ısıtılmış 180 derece fırında kızarana kadar 25-30 dakika pişirin.