Bazı filmleri içeriksel bütünlüğüyle düşündüğümüzde bir tek kategoriyle değerlendirmek, herhangi bir çekmeceye koyup yerleştirmek mümkün değil. Çünkü bu tür filmler kendi bileşenleri içinde birden fazla kategoriyi barındırır. İşte 2 Mart´tan itibaren Almanya’daki 350 sinemada gösterime giren der junge Karl Marx (Genç Karl Marx) da böyle bir film.
Filmin içeriksel kurgusu Marksist klasikleri az-çok okumuş insanlar için Marksist teorinin oluşum sürecini anlatan derli-toplu bir özet şeklinde hazırlanmış. Marksist felsefeyi duymuş ama klasikleri hiç okumamış insanlar içinse bu film Marksizm hakkında genel bilgi veren bir niteliğe sahip. Nitekim filmin rejisörü Raoul Peck de filmi kurgularken herkese hitap edebilme kaygısı taşıdığına değiniyor.
Raoul Peck filmin Almanca tanıtım ekinde, dogmalara sürekli şüpheyle yaklaştığını, Marksist dünya görüşünün de bazı çevrelerce dogma olarak lanse edilmesinden dolayı ilgisini çektiğinden bahsediyor. Rejisör bu şüphenin çekiciliği sayesinde ilk olarak üniversite yıllarında akademik açıdan Marksist öğretiyi anlamaya çalışmış, bir süre sonra da öğretinin son derece bilimsel ve nesnel olduğu sonucuna varmış. Yani Raoul Peck´e göre Marksizm dogma değil, eleştirel bakış açısını geliştiren dolayısıyla değişimi ve dönüşümü öngören bilimsel bir öğreti. Tam da bu sebepten dolayı güncelliğini ve geçerliliğini hala koruyor.
Filmdeki içeriksel kategoriler
Filmi izledikten sonra içeriksel düzlemin başlıca dört farklı kategoride, kurguya ve belgelere dayalı olarak incelenebileceğini düşündüm. Bunu şöyle sıralamak mümkün:
- Karl Marx ve Friedrich Engels´in hayat hikayeleri
- Kapitalizmin ilk gelişim sürecinde işçilerin yaşama-çalışma koşulları ve buna bağlı olarak gelişen işçi hareketi.
- Karl Marx ve Friedrich Engels´in diğer işçi önderleri ve teorisyenleriyle aralarında geçen teorik tartışmalar.
- İşçi hareketinde üretim ilişkilerinin tamamen değişmesini hedefleyen evrensel komünist felsefenin doğuşu.
1. Karl Marx ve Friedrich Engels
Filmin içeriksel kurgusu kronolojik zaman formuyla gelişiyor. 1843-1848 yılları arasındaki zaman dilimini kapsayan öykü düzlemindeki ilk kategori, Marx ve Engels´in hayatlarının fiktif anlatımı olarak ele alınabilir. 1844’te Köln´de henüz çok genç bir gazeteci olan Karl Marx yazdığı kuramsal fikirlerle çevresinin dikkatini çekerken, aynı zamanda dönemin sansür politikasından dolayı sık sık gözaltına alınıyor. Derken Fransa´da Friedrich Engels ile karşılaşmasıyla birlikte ikisi için de önemli bir dönüm noktasının başladığını görüyoruz. Zor şartlara rağmen saatlerce süren teorik tartışmalar, özellikle Marx´ın eşi Jenny ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı sürgün ve yoksulluk, Engels´in yapmak istediği teorik çalışmalardan dolayı babasıyla bağının kopması, işçi önderlerinden Mary ile yaşadığı aşk ilişkisi, kısaca onların özel hayatlarının bir bölümünün sinema ekranında sergilenmesi, her iki teorisyenin de alıştığımız resimlerini canlandırıyor diyebiliriz. Başka bir deyişle; fiksiyona dayalı bu sahneler gerek senaryo gerekse oyunculuktaki başarı sayesinde Marksizm’in kurucusu olan bu iki teorisyeni ete kemiğe büründürerek aramıza katıyor.
2. Vahşi ya da ilkel kapitalizm süreci
İkinci kategori 19. yüzyılın ikinci yarısına yaklaşırken Avrupa’daki yaşama ve çalışma koşullarıyla ilgili. Özellikle filmin en başında karşımıza çıkan orman sahnesi son derece etkileyici. Kuramsal dilde vahşi kapitalizm olarak tanımlanan bu süreç, görsellerle çok kısa ama net bir şekilde anlatılmış. İnsanın -doğanın bir parçası olduğu halde- kendi yarattığı üretim ilişkileri yüzünden hem kendine hem de doğaya yabancılaşarak öldürmesi ya da öldürülmesi bu sahnede dikkat çekiyor. Sınıflar arası çelişkiyi daha sonraki sahnelerde görmek de mümkün. İşçilerin yoğun olarak yaşadığı sokaklar, semtler ve hatta şehirler sefalet içindeyken, manifaktür sahiplerinin lüks yaşamı, kendi yarattıkları sefalete karşı kayıtsızlıkları ve buna karşılık yoksulların öfkesi siyah-beyaz çizgilerle verilmiş. Bu siyah-beyaz çizgilere aykırı düşen tarih-içeriksel bir ayrıntıysa Engels´in ve Marx´ın eşi Jenny`nin varlıklı ailelerden gelmelerine rağmen kendilerini işçi sınıfı mücadelesine adamış olmaları. Bu ayrıntı bazı yerlerde diyaloglar yoluyla da film yüzeyinde kodlanıyor. Örneğin Marx bir sahnede Engels ile konuşurken, Jenny´nin Trier´de çok saygın bir ailesi olduğundan bahsediyor. Başka bir sahnedeyse Engels aralarına katılmak istediği işçiler tarafından şiddete maruz kalıyor. Yine Engels´in sevgilisi Mary bir sahnede Jenny ile sohbet ederken, babası manifaktür sahibi olduğu için Engels´ten çocuk yapmak istemediğini söylüyor. Bu ikili ilişkilerde sınıf çelişkisinin dört gencin günlük hayatına nasıl yansıdığına tanık oluyoruz. Tabi bu diyalogların fiktif olduğunu da unutmamak gerek.
3. Teorik Tartışmalar
Fikir tartışmaları filmde kitaplar ve birinci el kaynağa dayalı yazışmalar üzerinden tamamıyla tarihsel gerçekliğe uygun, ispatlanabilecek bir şekilde verilmiş. Marx´ın çocuk işçilerle ilgili çalışmaları, Engels´in Manchester’daki işçilerin hayat koşullarıyla ilgili araştırmaları, Hegel diyalektiğinin Marx tarafından yeniden değerlendirilmesi diyaloglara yansıyor. Ancak fikir tartışmalarında en çok dikkat çeken dönemin anarşistleriyle yapılan tartışmalar olarak değerlendirilebilir. Burada Proudhon´un ajitasyona dayalı söylemleri Marx ve Engels´in rasyonel bakış açısıyla teşhir edilirken, Bakunin´le yapılan tartışmalarda, özel mülkiyetin yeniden tanımlanması üzerinde durulduğuna tanık oluyoruz. Yine “Felsefenin Sefaleti” ve “Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi” adlı kitapların yazılma süreci de filmin bu içeriksel kategorisi içerisinde ele alınabilir.
Marksist teori ve komünist ideolojinin doğuşu
Bana göre filmdeki en önemli sahnelerden biri Karl Marx´ın Engels ile tartıştığı bir anda ona, dünyayı değiştirmek için yeni bir felsefe ortaya koymaktan söz etmesi. Artalan bilgisine sahip olan izleyicilerin gözünden kaçmayacak olan bu sahne, aynı zamanda Marksist felsefeyi diğer felsefelerden ayıran önemli bir nokta diyebiliriz. Burada işçi hareketini burjuvazinin mutlak yükselişi karşısında gerçekçi ve yapısal bir dinamikle toparlamaktan söz ediliyor. Ajitasyona dayalı, plansız örgütlenme yerine, hedefe odaklı ve yol gösterici yeni fikirlerin üretilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor. Nitekim daha sonraki sahneler de bu çıkarıma bağlı olarak sürekli yeni fikirler üretmek şeklinde gelişiyor. Almanca´da “Interessen Konflikt” dediğimiz Türkçe´ye belki “çıkar çatışması” olarak çevrilebilecek olan ifade, filmde sınıfların uzlaşmaz çelişkisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumu Hegel´in diyalektiğindeki zıtların birliği ilkesiyle açıklamak da mümkün. Marx ve Engels yapılan bir işçi toplantısında iki sınıf arasındaki karşıtlığa ve üretim ilişkisi değişmediği sürece farklı sınıftan insanların uzlaşamayacağına değiniyorlar. Aynı sahnede Mary ve Jenny tarafından “Bütün dünyanın işçileri birleşiniz!“ pankartı asılarak tüm dünya tarihinde iz bırakacak yeni bir süreç başlatılıyor.
Pratik, yapısal, gerçekçi ve hedefe odaklanmış işçi hareketinin çekirdeğini oluşturan Komünist Manifesto’nun yazıldığı sahneyse, bence filmin en önemli final sahnelerinden biri. Bu sahne son derece emosyonal bir yoğunlukta ve etkileyici biçimde kurgulanmış.
Mum ışığıyla aydınlatılan karanlık bir odada Marx, Engels, Jenny ve Mary’yi hep birlikte bir masada oturmuş, yazarken görüyoruz. Dört genç insan dikkatli bir heyecanla tek tek kelimeler ve cümleler üzerinde durarak komünist ideolojinin temel fikirlerini el yazılarıyla kağıda geçiriyorlar. Bu sahnedeki gergin atmosfer izleyicide doğum anına benzer bir izlenim yaratıyor. Derken manifestonun ilk satırları okunduğunda doğumun gerçekleştiğini anlıyorsunuz: “Avrupa´da bir hayalet dolaşıyor…”
Filmi nasıl izlemeli?
Almanya´da filmi izleyenler hakkında ciddi bir istatistik yapıldı mı bilmiyorum. Ama sinema salonlarını genç-yaşlı, kadın-erkek, yerli-yabancı her kesimden insanın ilgiyle doldurduğunu söylemek gerek. Kuşkusuz izleyen herkes kendi artalan bilgisi, ilgi alanı, tecrübe birikimi ve hayata bakışıyla filmi farklı bir biçimde alımlamıştır ya da alımlayacaktır. Ancak bana göre özellikle:
– Marksizm´i bilimsel bir dünya görüşü olarak kabul eden izleyicilerin filmi duygusal bağ kurmadan, yani sadece nesnel yaklaşarak izlemesi gerekir. Sonuçta rejisörün de ifade ettiği gibi konular dogmalardan uzak, reel ve reflektif bir bakış açısıyla 1843-1848 yılları arasındaki işçi hareketinin fikirsel gelişimini mercek altına alarak yansıtılmış.
– İçeriksel kategori değerlendirilirken; kurguya dayalı olan sahneleri, tarihsel belgeler, kitaplar ve yazışmalara dayalı olan sahnelerden ayırmak gerek. Böylece filmi, yani anlatılan tarihsel zaman ve mekan ilişkisinin güncel önemini daha doğru anlamak da mümkün olacaktır.
– Bana göre film 1843’ten 1848’e kadar süren beş yıllık zaman dilimi içerisinde Komünist Manifesto’nun yazılma sürecini anlatıyor. Sanat estetiği, oyunculuk, felsefi derinlik ve devrimci bakış açısı gözetilerek kurgulanmış bu filmi, sadece tarihsel bir film olarak değil, bugünkü kapitalist toplumun çözümsüzlüğüne karşı güncel bir mesaj olarak algılamak mümkün.
– Filmin içeriksel kategorisi çok katmanlı olduğundan ihtiyaç ve imkan doğrultusunda birkaç kez izlenebilir.
Tavsiye ederim.