Hollywood’un Broadway ve New York tiyatro dünyasını konu edinen 1950’lerin filmlerinde görmüşsünüzdür; hatırlarsınız.
Oyunun ilk gecesi ardından gazete sütunlarındaki eleştiriler için bir telaşe alır başını gider.
Oyun yönetmeni ve oyuncuların akşam baskısı yapan gazeteleri alıp eleştirileri okuduklarındaki heyecanlarını, sevinç yahut kırgınlıklarını beyazperdede izlerdik.
Şimdi, akşam baskısı yapan bir gazetemiz olsa ve o muhayyel gazetenin tiyatro köşesinde bir eleştiri yayınlanacak olsaydı “Baylar Bayanlar, Dario Moreno” oyunu için şunları yazardım:
“Haftalar öncesinden başlayarak yılın en iyi oyunları arasında olacağına dair büyük vaatler sunan, ümit veren, bu yüzden önceden alkışımızı hazırlayarak gittiğimiz oyun bir sukutuhayalle sonlandı.”
Ve, herhalde yazı şöyle devam ederdi:
“Yapımını Tiyatro Rudius’un üstlendiği, Kosta Kortidis’in yazıp yönettiği ‘Baylar Bayanlar, Dario Moreno’ müzikal oyunu, gala gecesinde beklenen beğeniyi karşılayamadı.
Pek çok başarılı oyuna imzasını atmış usta yönetmen, tiyatrocu Kortidis, bu müzikalde Türk Sefarad Yahudisi Dario Moreno’yu canlandıracağı başrolü üstlenmekteydi.
Tek perdelik ve 70 dakikalık oyun, vefatı üzerinden 56 yıl geçen ve bu süre içinde sahneye, sinemaya hiç taşınmamış bir Dario Moreno anlatısı olarak sanata, tiyatroya bir vesika düşürecekti; fakat beklenen tam olarak karşılanamadı.
1921 yılında Aydın doğumlu, geçim sıkıntısı nedeniyle annesi tarafından İzmir’de bir yetimhaneye terk edilmiş olan Dario Moreno’nun hayat hikâyesinin oyunlaştırıldığı bu müzikal, sanatçının 1 Aralık 1968’de, henüz 47 yaşındayken hayatını bir kalp kriziyle kaybetmesine kadar olan günlerinin bir dramı olarak sunuluyor.
1950 ve 60’ların görkemli gazino tefrişatıyla yapılmış dekora, sahne üzerinde yerini almış ve canlı müzik yapılacak izlenimi veren küçük bir orkestra eşlik ediyor; ne ki playback~bant kaydı üzerinden verilen müziğe zaman zaman katıldığı anlaşılan melodik bir akış içinde bu orkestra da Homo Ludens oluyor.
Oyun Dario’nun daha baştan kalp krizi geçirip ölmesiyle başlıyor, sonra oyun ekibinin ‘Ölmemelisin, yaşamalısın’ gibi haykırışlarıyla Moreno (Kosta Kortidis) ayağa kalkıyor, birden çocukluğuna gidiyoruz: Terk eden annesi, ona sahip çıkan üvey anne, sonra çocukluk arkadaşı ve menajeri-sunucusu olan Alber, derken Maya adında bir başka kadın yardımcısı ki sonradan sevgilisi oluyor, böylece oyuncu kadrosu zuhur ediyor.
Ankara’daki gazino sahibi Mülayim Beyin, ‘Sen bir Yahudisin ve ibnesin’ demesiyle Dario’yu tanıyoruz, ancak oyuna Maya adındaki biraz maskülen, hatta biraz kabadayı bir kadın karışıyor; bir erkek olmalıydı bu karakter. Kosta Bey, neden çekindi, belli değil. Oyun boyunca bir eşcinsel olan Dario, Maya’yla öpüşüyor; henüz seçimine karar verememiş gibi…
Bu kadarla kalmayalım, güya Paris’te, turnedeyken bir aşk yaşıyor Dario; yıllar sonrasıdır. Bu aşk, aslında erkek olması gereken ama şimdi kadın olarak bize sunulan eski sevgilisi Maya’yı çileden çıkarıyor. Nitekim kombinezonuyla başka yarı çıplak genç bir kadın sahneye geliyor, ‘Yahudi ve…. Dario’, sahnede bu kadına sarılıyor, acele tarafından sevişiyorlar.
Eşcinselliğin teşhirinden çekinilmiş olunmalı; erkek yerine kadınla ikâme ediliyor.
Bu da Kosta Kortidis’in sanat ve özgür düşünce yaklaşımıyla tenakuz ediyor.
Sonra Dario bir kez daha ölüyor; oyunun sonunda… Dramaturji olarak anlaması zor ama oluyor. Bu ikinci ve galiba son ölümüyle, Dario’nun dramını fakat bir yandan renkli hayatını bütünüyle izlemiş miyiz, emin olamıyoruz.
Dario hakkında bir şeyler bilen için bir anlamı var ama ola ki genç kuşaktan, eski TRT yayınlarını dinlememişler için sıfır anlamı var.
Bütün bunların yanı sıra teknik anlamda göçmüş bir yapıyla oyun izlenmiştir. Oyuncuların yaka mikrofonu kullanmadığı, doğal seslerin cılız değil ve hatta hiç çıkmadığı oyun boyunca bant yayınların sesi patlarken, Dario-Kosta’nın sesi ve şarkıları anlaşılacak gibi olmadı.
Sahneye sarkıtılmış iki mikrofon ve bir seyyar şarkıcı mikrofonu sık sık parazit yaptı, hani arada Bay Kosta ‘püfff püff 1, 2, 3 test test’ diyecek sandık…
Devamlılık açısından pek çok hatayı da görmek gerekir; izleyici görüyor. Dario’nun annesi Madam Roza’nın sahnede unuttuğu valiz, bir sonraki başka anlatımlarda hâlâ ayak altında dolaşıyor. Aradan on sene geçmiş, eski valiz hâlen orada; hatta Yahudilerin 7 kollu şamdanı da ortalıkta, halbuki az evvel işi bitmiş, kandiller sönmüştü. Oradan geçen bir oyuncu farkına varıp kaldırmasa, yerini seven bir şamdan olarak sonuna kadar kalacak.
Bütün bunlara ilave olarak, salona alınmış ve sonradan gazetenizin muhabiri tarafından öğrenildiğince, Wilma Elles adlı Alman asıllı tiyatrocu bir kadın izleyicinin puset içinde pış pış ederek uyuttuğu bebeğiyle içeri gelmesi her şeyin üstüne tüy dikti.
Bayan Elles’in kendi ülkesinde biberonlu bebeğiyle bir tiyatroya gitmesi olanaksızdır; bunu biliyor olmalıydı. Üstelik kendisinin de bir tiyatro oyuncusu olması dikkate değerdir.
Dario tam ölüyor, trajedi başlamış, arkalardan bir bebek ağlaması geliyor; biberon yetişiyor susturmaya. Sonra yine, yine, yine…
Salonda açılıp kapanan cep telefonları, video kayıtları gırla gidiyor; bu ayrı ve önemli bir mesele. Allahtan ki ses kaydı yapılamıyor, çünkü ses yok!
Dekora gelince, öylesine korkutucuydu ki, merdiven basamakları sahnenin proscenium’una kadar uzanıyordu, sahneye girip çıkan oyuncular takılıp düşecekler diye ödümüz patladı; bir iki kez de tökezlediler. Gazino sahibi Mülayim Beyin ceketinin üst cebinde mendiliyle birlikte havuç bulunması, arada bir çıkarıp tavşan gibi kart kurt ısırıp yemesine ise bir anlam veremedik; fakat belki bunun oyunda önemi vardı, biz bilemedik.
Salon yöneticileri seyircilerin giriş ve çıkışlarında ısrarla ve ne hikmetse elektrikleri yeterince açmadıklarından, loşlukta rıht ayarı uygun olmayan, biraz Yunanî ölçüye göre yapılmış geniş merdiven aralıklarında kapaklanıp düşenleri de bu karmanyolaya eklemeliyiz.
Hasılı büyük ümitlerle gittiğimiz oyun bize göre hüsranla bitiverdi.
Oyun sonrasında tiyatro dünyasının önemli isimleri fuayede konuşuyordu. Parlatma Provası ile bu oyunun düzeltilemez olduğunu, değerli sanatçı, tiyatro insanı Bay Kosta’nın baştan sona Dario Moreno müzikli oyununu elden geçirmesi gerektiğini söylemeleri dikkati çekti.”
♦♦♦
İşte gazete yazı ve yorumu böyle olurdu; zannederim.
Ama yayınlamak istemezdim, hatta hiç yazmamak; zira sanatçılıklarına hayran kaldığım oyuncuların üzülmelerini de istemem.
Ama mızrak çuvala girmez, ne gördüysek o!
O halde, ben de bir şey ekleyip perdeyi kapatayım:
Dario Moreno’yla artık özdeşleşmiş olan ve dillerden düşmeyen bir şarkısı var, “Deniz ve mehtap sordular seni”; bu söylenmeden hiç olmazdı.
Müzikalde nedense beklediğimiz bu şarkıyı Bay Kosta, o usta sesiyle bize sunmadı; hatta “İstanbul’un Kızları” ve “Sarhoş” şarkılarını da…
Oysaki bunlarsız Dario anlatılamazdı; niye böyle oldu; burası da anlaşılmaz.