Konya’nın, şimdiki Aksaray vilayeti içinde yer alan, Gelveri~Güzelyurt kasabasına, 1914 yılında Yunanistan’dan göçe zorlanmış, mübadele mağduru bir balıkçının ve ailesinin hüzünlü hikâyesi titiz bir çalışmayla beyazperdeye yansıdı. 2024’ün Haziran ayı sonlarında gösterime çıkan Yakamoz başlıklı film insan ruhunun incelikleri arasında kamerasını dolaştırıyor.
Senaryosunu Ali Can Yaraş‘ın yazdığı, Ali Kerem Gülermen‘in yönettiği “Yakamoz” adlı filmde Yetkin Dikinciler, Engin Alkan, Nur Gürkan, Görkem Yeltan ve Feriha Eyüboğlu olağanüstü duyarlı, incelikli yorumlarıyla perdede adeta büyülü bir simya oluşturmuşlar.
Gerçek anlamda insan malzemesini bulup çıkartmış, yaşar kıldıkları karakterlere sahicilik boyutu katmışlar. Kısaca, ustalıklarını konuşturmuşlar.
Özellikle belirtmeliyim ki, Dimitri ve Eleni’nin evlat acısıyla yüzleştikleri sahnelerde Engin Alkan, Nur Gürkan sergiledikleri dorukta oyunculukla dört dörtlük bir başarıya imza atmışlar.
Film gök gürültüsü gibi yankılanan, derin, öncesiz sonrasız bir hüznü, hayat kırıklıklarını, değiş tokuş edilen sırları, yağmalanan hayalleri anlatıyor aslında.
Savaş kimilerini göçe zorlamıştı. Ait oldukları yerlerden ayrılmışlardı. Kimse tercihlerini sormamıştı bile. Gideceklerdi… Öyle ya da böyle gideceklerdi.
Sonrasında, Lozan’da alınan karar kesindi; mübadele yapılacaktı.
“Peki ya kalanlar? Onların mezarını kim sulayacak?”
Yaşananlar, yaşanacak olanlar herkes için aynıydı artık.
Muhacir İsmail’in burnunda denizin tuzlu su kokusu tütüyordu nicedir. Sandalı ile bozkırın bir yerinde kalakalmıştı. Nasıl yaşayacak, ailesini neyle geçindirecekti?
O, sadece balıkçıydı…
Her iki aile de bir diğeri için hem öteki, hem aynaya düşen tek suretti. Karanlığın ortasında bir var olup, bir kaybolan yakamozlardan farkları yoktu aslında.
Peki ya vuslat? Günün birinde terk ettikleri diyarlara dönebilecekler miydi? Böyle bir umut var mıydı?
Yaşadıkları yerde değildiler. Her şey ters yüz olmuştu hayatlarında. İçlerindeki derin sessizlikte nice isyanlar, çığlıklar, güvensizlikler vardı sakladıkları. O korkunç savruluşa rağmen, hâlâ bir ümit, bir yakamoz pırıltısına emanet edilen geçmiş zamanlar kalmıştı ellerinde…
“Yakamoz” da mübadeleye dair tüm gerçekler, hüzünler, acılar, iyi duygular yorumlanmış ve yargı izleyiciye bırakılmış.
“Yakamoz” senaryosu, rejisi, belleklerde yerini uzun süre koruyacağını düşündüğüm ustalıklı oyunculukları, anlamsal bütünlüğü, kostüm tasarımı, çevre düzenlemesiyle alkışı fazlasıyla hak eden, görülmesi ve üstünde düşünülmesi gereken, özenle hazırlanmış bir film.