Dünyada ne kadar tiyatro sahnesi varsa, bir o kadar Macbeth vardır.
Macbethler sahne perdesinin hemen ardında, çoğu kez kuliste öteki oyuncuların arasında, mesela kostüm ve makyaj odalarında, perukacının tarağında, aksesuarcının çantasında, kimileyin orkestra çukurunda, bazı bazı sofitanın merdiven basamaklarında, eğer orada da değilse fuayede tiyatro kapısının açılmasını bekleyen seyirciler arasındadır.
Sahne sırasını beklerken kulağı kondüitin sesindedir.
Her sahneye farklı farklı Macbethler çıkar, ki bu oyun yazarına, dramaturgun yorumuna, yönetmenin keyfine, tiyatro oyuncularının becerisine kalmıştır.
Hepsi farklı olsa da özü aynıdır Macbeth’in: Hırs, gurur, kibir ve acımasızlığın abidesidir o!
Tiyatronun kurucu ismi Shakespeare’in 1606 yılında kaleme aldığı dört büyük trajedinin sonuncusundan çıkıp geldi, Macbeth…
O zamandan beri kötülüğün, hem de hem ustaca hem sıradan kötücüllüğün simgesi oldu.
Yıl 1603; çocuksuz ölmüş Kraliçe 1.Elizabeth’in ardından onun en yakın meşru varisi olan 1.James’i apar topar tahta oturttular; taht boş kalamaz!
Yıl 1606; geç olsun ama güç olmasın misali, Şekspir, üç sene sonra krala bir selam gönderir gibi Macbeth’i yazar; trajedilerinin sonuncusudur bu…
İlki Hamlet’ti, hani “Olmak veya olmamak” diye herkesin dilinde sakız oldu; 1601’de yazdı, Kraliçeye sundu.
İkincisi Othello’dur, hani sancaktarı Lago’nun iftirasına kanıp kıskançlıkla karısı Desdemona’yı öldüren Mağribi asıllı Kıbrıs valisi; 1604’de yazdı. Kraliçe çoktan tahtını ve daha önemlisi dünyayı terk etmişti. Türkçeye bir vakitler “Arabın İntikamı” diye çevrildiğini de izah ve istihza ile nakledelim.
Üçüncüsü Kral Lear’dir, hani krallığını üç kızı arasında pay etmeye kalkışıp her şeyi birbirine karıştıran yaşlı kralın trajedisidir; 1605’de yazıldı, tahta James geçmişti ama onu pek memnun edemedi.
Memnuniyetini kazanmak için sıra son trajedisi Macbeth’e geldi. Sarayda oynanacaktı bu trajedi ve uzun olmasın, haşmetmeap kral hazretleri sıkılmasın diye sadece 1993 dizeden ibaret tutuldu.
Ayrıca kralın epeyi evvel yazıp yayınlattığı ¨Daemonologia¨ adlı eserinde cadılığın kötülüğünden bahsedip cadılığa karşı bayrak açtığını bilen Şekspir, Macbeth’e 3 cadı ekledi; ona gelecekte kral olacağı müjdesini verip aklını çelen, ruhunu gurur ve hırsla dolduran üç cadı…
Şekspir’in tarih yazıcısı Raphael Holinshed’in eski vakayünivilerinden, kronolojilerinden yararlandığını da Macbeth’in tarihçileri bize aktarır. Lakırdıma mesned olsun diye kaynak aramaya hiç kalkışmam, apaçık söylerim ki tiyatro tarihinde Macbeth kadar üzerinde kalem gezinmiş başka bir eser yoktur; mürekkebi de kurumaz bir türlü…
Macbeth, eğer yanılmıyorsam, mürekkebi yine ıslak kalan bu yazının size ulaştığı tarihte, sadece İstanbul’daki sayısı yüzü geçmiş tiyatro sahnelerinden en azından beşinde sahneleniyor. Bunlardan birisi de Cihangir Atölye Sahnesi~CAS tiyatrosudur.
Tiyatromuzun tiyatroda epik sanatın ruhunu gayet iyi kavramış yönetmenlerinden, oyuncu, sanatçı Muhammet Uzuner’in yönetimindeki CAS’da ardı arkasına pek çok oyun yer alıyor; bu sefer Macbeth!
İsmin-başlığın içindeki H harfi T ile yer değiştirerek yazıldığı gibi; ¨Macbett¨ 7 Şubat 2025 tarihinde prömiyerini yaparak seyircisinden alkış aldı; bitimsiz alkışlar.
Bülent Düzgünoğlu’nun yönettiği Macbett’in yazarı Rumen asıllı Fransız yazar Eugène Ionesco; böyle olunca mürekkebimizin hokkasını doldurmak lazımdır, zira yaz yaz bitmez. “Gergedanlar” ile başlayan “İki kişilik hırgür” gibi Absürd Tiyatronun unutulmaz eserleri, 1994’de hayatını kaybetmiş bu usta yazarındır.
Ionesco, Macbett’i bu haliyle, komediye uzanan trajedisiyle ilk kez ABD’de sahneledi. Şekspir’den ayrı düşmek için kahramanın adını da Macbett yaptı.
The New York Times gazetesinin drama eleştirmeni Mel Gussow prömiyer gecesi oyunu izler, sonra gazete idarehanesine gider ve daktilosunun şaryosuna kâğıdını koyup yazar:
“… Ionesco bir monarşi komedisi yazmış. Macbeth’i grotesk bir şaka olarak görüyor. Kitlesel cinayeti başka nasıl açıklayabilirsiniz ki? Mesaj ciddi ve hatta ahlakçı – Shakespeare ve Ionesco, her ikisi de hırsın yozlaştırıcı etkisini inceliyor – ama her şeyden önce, çok ama çok komik bir oyun.”
CAS’ın genç oyuncularından oluşan kadrosu içinde yaş ortalaması otuzlarda, hatta belki yirmi beşlerinde bulunan sanatçılarla Macbeth çıkarabilmek çok ciddi iştir; Stanislavski’nin tiyatroda 4.Duvar adını verdiği o eşik, izleyici ve oyuncu arasındaki görünmez duvarı kurabilmek ve gerektiğinde yıkabilmek zor iş. CAS ve yönetmen Bülent bey bunu başarıyor.
Tek perde, 60 dakikalık oyunda, on bir oyuncu rol alıyor; dekor yok, aksesuar olarak taht parıltısı içinde yaldızlara sarılmış ama nalburdan alınmış, açılır kapanır 5 basamaklı bir merdiven var sadece. Dekora ihtiyaçları yok, açık sahneli oda tiyatrosunda oyuncuların her hareketi bir dekora tekabül edecek kadar dolu, zengin, anlamlı ve tiyatral. Tam bir ekip çalışması ve ansambıl tiyatro örneği…
Ionesco, her şeyi en basite indirgeyerek yok sayan ve şakacı yöntemlere haiz ¨indirgemeci nihilizmi¨ ile oyunun bir yerlerinde Shakespeare’i dahi tiye alıyor, sarakaya getirip dalgasını geçiyor. Tıpkı Şekspir’in vakayinüvis Holinshed’i cebinde taşıdığı gibi, Ionesco da onunla birlikte; fakat bu Macbeth komik bir karikatüre dönüşmüş, acınası bir kral…
Krallar da yükselir, düşer, yenilir, hatta Kral Çıplak olur!
CAS’da biz çıplak bir kral izlemiş olduk; elbette şaşaalı bir üniforma içinde korkusundan aslında ödü patlayan, paçalarından zavallılık akan sahte bir heybet gibi bir kral ve onun alkışcısı halk; Ionesco’ya göre halk da entrikacı ve iki yüzlüdür.
CAS’da karşımıza çıkan Macbeth’in oyunu basit bir önermedir aslında: Kifayetsiz muhterislerin kibiri, önünde sonunda felakete yol açar!
Komik absürde dayalı bu Macbeth versiyonunda Kral Duncan terörle yöneten deli bir zorbadır. İktidar ihtirasıyla dolu General Macbett hem ıssız ormanda karşısına çıkan üç cadı tarafından müjdelendiği gibi kral olmaya çoktan hazırdır ve hem Lady Duncan’a duyduğu çılgınca seksi arzularına teslim olacak, rakibini öldürüp tahta geçecek, sonunda kendisi de paranoyak ve narsist bir canavara dönüşecektir; nihayetinde Duncan’ın oğlu tarafından öldürülecektir.
Kulağa yabancı gelmedi, değil mi!
MÖ 458’de Atina’da sahnelenmiş, Aiskhylos’un yazdığı Agamemnon trajedisine ne kadar benzer. Truva’dan dönmüş kral Agamemnon’u sevgilisi Aigisthos’a öldürten karısı Klytaimnestra, cinayete azmettirdiği kocasının katilini önce kral ve sonra kocası yapıp tahta oturtur; ardından Agamemnon’un oğlu Orestes gelip intikamını alır.
Ya Bodrumlu hemşehrimiz Herodotus’un anlattığına ne demeli! Bir zamanlar, Lidya kralı Kandaules dünyanın en güzel kadını diye hayran kaldığı karısının çıplak görünümünü muhakkak birisine gösterip paylaşmak arzusuyla yanar tutuşur; o bir negatif teşhirci olarak sabırsızdır. Kadını kime gösterebilir ki! En güvendiği subaylarından Gyges’e… Onu sarayında bir gece, yatak odasının perdesi arkasında saklıyor ve karısı soyunduğunda onu gizlice gösteriyor. Kraliçe bunu öğrendikten sonra subaya iki seçenek sunar, ya ölecektir ya da gidip kralı öldürecek ve tahta geçecektir, yeni kocası olacaktır.
Şekspir’in İskoç tahtına atıfta bulunan bu oyunu, Macbeth, dünyada pek çok farklı eserde temsil edildi. Sinemadan güzel sanatların her alanına kadar, akademik yazım dünyasından edebiyata kadar pek çok uyarlamayla; hatırlayın, mesela Japon sinema ustası Kurosawa’nın Kanlı Taht’ında bile karşımızdaydı.
Macbeth monarşik acımasızlığın karikatürü olarak, daha önce, 1896’da, Fransız yazar Alfred Jarry’ın yazdığı Ubu Roi, Türkçede bilindiği gibi Kral Übü ile tematik akrabadır. Absürdizmin zekâ kıvılcımlarını çakmak taşı gibi çakar ve her hecesinde ortaya koyar.
Bu zavallı karikatürün sonuna doğru; Duncan, muzaffer bir edâ ile bir savaştan sonra yıkık dökük kalmış halkına seslenir, ¨Bu taht sizin de tahtınızdır!¨, Macbeth ise artık ölümlüler dünyasındadır ve hayaletler tarafından ziyaret edildikten sonra müstehzi, hatta alaycı bir ifadeyle, ¨Bu gece başka ölü gelecek mi?¨diye sorar.
Ama biz, seyirciler, CAS’ın Macbeth uyarlamasında, MACBETT’de hayaletlerin ziyaretine şahit olamadık.
Zira Macbett öldürüldüğünde parıltılı düğün sırmalarına sarılmış açılır kapanır merdivenden başkası olmayan tahtından yere yuvarlandı; hepsi o!