İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, 19. yüzyılda matbaanın yaygınlaşmasıyla yavaş yavaş etkisini kaybeden, 20. yüzyılda geniş kitleler için bir bilgi, hikaye ya da maneviyat kaynağı olmaktan çıkıp koleksiyonerlerin ilgi alanına giren Osmanlı elyazması kültürünü, “Hafıza-i Beşer: Osmanlı Yazmalarından Hikâyeler” başlıklı sergiyle yeniden gündeme taşıyor.
Osmanlı elyazması kültürü, imparatorluğun çok dilli toplumunda ve erken modern dönemin, sınırları geçişken coğrafyalarında şekillendi. Bu dönemde üretilen, okunan ve elden ele dolaşan yazmalardan yansıyan bu kültür, 19. yüzyılda şekil değiştirmeye başladı. Kitaplar matbaadan birbiriyle aynı binlerce nüsha halinde çıkıyor; okurların sayfa kenarlarına aldıkları notlar kendi kopyalarında kalıyor; kütüphaneler kitaplarına yazı yazan okuyucuları cezalandırıyor; yazarın metni dokunulmaz, değişmez bir statüye bürünüyordu.
Modern tarihçiliğin elyazmalarıyla ilişkisi de yazma ve okumayla ilgili bu değişimlerden etkilenmişti. ‘En doğru’ metni, ‘en kıymetli’ cildi, ‘en temiz’ nüshayı tespit etme çabası literatürü biçimlendirdi. Oysa yazmalar çok daha kolektif bir okur-yazarlık dünyasında şekillenmişti. Metinler, onları çoğaltanların ve okurların elinde değişiyor, bu değişikliklerin fiziki izleri kâğıdın üstünde takip edilebiliyor; okur ve yazarlar metin aralarında ve kenarlarında diyaloğa giriyordu. Yazmak kadar okumak da kolektif bir eyleme dönüşmüştü. Bir yanda kahvehane ve kıraathanelerde popüler hikâyeleri yüksek sesle okuyanlar, diğer yanda önceki okurların notlarına cevap veren başka okurlar vardı.
“Hafıza-i Beşer” sergisi, yakın zamanda gelişen yeni yaklaşımlardan yola çıkarak kolektif okuma-yazma kültürünün ve elyazmalarının çok katmanlı dünyasını daha iyi anlamamıza olanak sağlıyor. Sergi, izleyicisinden artık okumanın tarihini yazmaların tarihiyle beraber düşünmesini; metinleri ise hareket halinde, ucu açık yaratılar olarak yeniden ele almasını talep ediyor.
“Hafıza-i Beşer”, Van Kalesi’ni beklerken yazma kopyalamaya fırsat bulan muhafız İbrahim Ağa’yı, divanı elden ele gezmiş Zübeyde Hanım’ı, kendi yazmasını düzelten Fransa Sefiri Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’yi, esere “yazan yanlış yazmış” diye müdahale eden Kilisli Rıfat’ı, yazdıkları ayıplanmış, yasaklanmış ama kulaktan kulağa anlatılmış Enderunlu Fâzıl’ı, yazmayı koruması için yazılmış “Ya Kebikeç” duasını, bunu umursamadan karnını doyurmuş kâğıt kurdunu ve yüzlerce meşhur ya da isimsiz yazarı ve okuru bir araya getiriyor.
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Elyazması Koleksiyonu’ndan bir seçkiyle ziyaretçileri metinler, objeler ve zamanlar arasında bir yolculuğa çıkaran sergi, elyazmaları üzerinden Osmanlı toplumunda çok dillilik, gündelik hayat, tıp, evren ve zamanın bilgisi, toplumsal cinsiyet ve cinselliğin izlerini sürüyor; İstanbul’un tarihsel coğrafyasının yazmalar aracılığıyla nasıl yeniden yaratılabileceğini de gösteriyor. İnsanlığın elyazmalarında maddeleşmiş, ilahi ve dünyevi, çok dilli ve dinli, eşsiz ve sıradan, bazen çok yabancı bazen de tanıdık, parçalı, noksan ama her zaman ilham verici hafızasının kapılarını aralayan “Hafıza-i Beşer: Osmanlı Yazmalarından Hikâyeler” sergisi, 25 Temmuz 2020 tarihine kadar İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde ziyaret edilebilir.