Frida Kahlo’nun metalaşması hızlı ve acımasızca oldu… Frida kupaları, minderleri, vazoları, takvimleri, örtüleri, küpeleri, el çantaları, çorapları, bardakları ve kutuları… Oysa Kahlo amansız bir anti-kapitalistti.
Dikiz aynamdan Frida Kahlo araba parfümü sallanıyor, kokusu çoktandır bitmiş. Sanırım Kahlo’nun çehresinin bir hizmet aracında sallanması güzel bir görsel yan yanalık gibi geldi bana, hatta cinsiyetlendirilmiş bir alanda hoş bir terslik.
Birkaç yıl önce satın aldığımdan bu yana, Kahlo’nun yüzü Mango ve Princesse Tam-Tam gibi giyim markalarından Grupo Erik gibi kırtasiye markalarına, Lladró gibi porselen şirketlerine, Flamingo Mumlarına, Temerity Jones gibi hediyelik eşya üreticilerine ve elektronik aksesuar üreticisi Ecell’e kadar perakende dünyasında epey revaçtaydı. Mattel’den bir Barbie bebek bile var.
Araba parfümünü satın aldığım butik artık kapandı ama birkaç dükkân aşağıda yeni bir mağaza Frida Kahlo makyaj çantaları satıyor. Yolun karşısında Bendigo Sanat Galerisi’nde ise Frida Kahlo, Her Photos sergisi var. Kahlo’nun 257 fotoğraflık koleksiyonu kendi fotoğraflarının yanı sıra Man Ray ve Pierre Verger gibi çağdaşlarınınkini de içeriyor.
İmajın metalaştırılması
Burada Kahlo’nun siyasi görüşleri net şekilde sunulmuş. Sade hayatlar süren yerli Meksikalıların ve kısa bir süre Kahlo ve eşi ressam Diego Rivera ile birlikte yaşamış olan Leon Troçki gibi önemli şahsiyetlerin fotoğrafları var. (Kahlo’nun ölümünden sonra Rivera tabutunu bir Sovyet komünist bayrağına sarmıştı.) Dolayısıyla sormak lazım: 1932 tarihli oto-portresinde, Meksika ve ABD sınırında yerli Meksika çiçekleri ve eserleri ile bir Ford fabrikasının duman tüten bacasını birbirine karşıtlık içinde çizmiş olan bir antikapitalist, imajının metalaştırılmasından memnun olur muydu?
Cevabı zor bir soru, en çok da Kahlo kendisini resmin tam ortasına, kültürün muhafazası ile kapitalizm arasına yerleştirdiği için. Bir yanda, simasının seri yeniden üretimi, Guevara’nın kızının onun toplumsal ideallerine bir hakaret olarak kınadığı 1980’lerdeki Che Guevara posterlerine ve tişörtlerine benzer. Öte yanda Kahlo genç yaştan itibaren babası için ve hayatı boyunca başka fotoğrafçılar için poz vermiş ve hiç çekinmeden söylenebilir ki bugün kişisel marka denilebilecek bir şey yaratmış.
Feminist telefon kılıfı mı?
Tüm başarılı markalar kendi özlerinde bir fikri yoğunlaştırmaya dayanırlar ve onun imajını kullanma lisansı veren ve paranın bir kısmını kadın ve çocuklarının yaşamının iyileştirilmesini amaçlayan yardım kuruluşlarına bağışlayan Frida Kahlo Kuruluşu, web sitesinde bu özün ne olduğunu son derece net beyan ediyor: “Marka dişi bir rol modelini, güçlü bir kadını temsil etmektedir.”
Böylece Kahlo’nun siması modern feminizmin simgesi haline geldi. Adını Etsy’nin arama motoruna girdiğinizde lisanssız ürünlerden 15.456 sonuç veriyor. Bulgaristan’da üretilen bir tişörtün “girl power” etiketi var. Bir svetşört “desteklemek, ilham vermek ve güçlendirmek istediğiniz her kadın için mükemmel bir hediye.” Bir telefon kılıfına ise “feminist telefon kılıfı” denmiş.
Frida kupaları, minderleri, vazoları, küpeleri
Bazen mesaj kafa karıştıcı da olabiliyor. Birleşik Krallık’ta, Kahlo’nun eşyalarının rekor kıran müzayedesinden önce bile, Theresa May sanatçının resimlerinden oluşan minyatür panellerden yapılma bir bilekliği Muhafazakâr Parti’nin 2017 konferansında takmış ve Telegraph gazetesinin “Theresa May’in Frida Kahlo bilekliği ile söylemeye çalışıyor olabileceği dört şeyi” tahmin etmeye çalışmasına neden olmuştu.
Bendigo Sanat Galerisi’nde, Frida Kahlo kupaları, diyoramaları, minderleri, vazoları, takvimleri, örtüleri, küpeleri, el çantaları ve kutuları var. Küratör Leanne Fitzgibbon şöyle diyor: “Frida Kahlo oto portrenin gücünü kesinlikle anlıyordu ve yaşamı boyunca kendi imajını, resimleri, fotoğrafları ve kamusal alanda kendini sunumu üzerinden özenli bir şekilde oluşturdu ve kontrol etti. Kendi imajını Meksika kültürüne olan sevgisi, savaşçılara has gücü ve zorlukların üstesinden gelme becerisi üzerinden örmüş olan bir birey olarak, imajının bu denli yaygın paylaşıldığını görmek muhtemelen onu memnun ederdi.”
Galeriye giden kadınların Kahlo ile derin bir bağ kurduklarına şüphe yok. 1989’da, feminist aktivist sanatçılar Gerilla Kızlar, “Kadınlar Met. Müzesine girebilmek için çıplak mı olmak zorunda?” diye bir afiş hazırlamışlardı. Modern sanat bölümündeki sanatçıların %5’ten azının kadın ama nü eserlerin %85’inin dişi” oluşuna işaret ediyorlardı.
Kararlı bir anti-kapitalisti
Kahlo’yu sanat okulunda keşfetmiş olan Jacqui Donchi-Berthaume sergiyi dolaşırken, “Magritte, Pollock, Warhol ve Munch’e doyduktan sonra, arka mahallelerden kadın bir sanatçıyı duymak insanın içini açıyor,” diyor. Fitzgibbon’ın Kahlo’nun imajının yaygınlaşmasından memnun olacağı düşüncesine katılıyor. “Her ne kadar onun tesadüfen bir ikon haline geldiğini düşünmek istesek de, Frida son derece bilinçliydi,” diyor. “Uluslararası şöhret peşindeydi ve Meksika kültürüne ve ikonografisine ne kadar ateşli biçimde bağlı olursa olsun, asla sıradan halktan biri sayılamazdı. Dolayısıyla kararlı bir antikapitalist olmasına rağmen, imajının kronik biçimde tekrar kopyalanmasını Warhol veya Bowie’nin yaptığı gibi incelikle kabul ederdi. Postmodern bir dalgalanma efekti oldu.”
Sıra dışı bir moda ikonu
Rachel Boyce ise şöyle diyor: “İlham almayalım da ne yapalım? Biseksüel, bıyıklı, tek kaşlı, erkek giysileri giyen renkli bir kadın. Köylü kıyafetlerini ve geleneksel tekstili yücelten, muhteşem biçimde sıra dışı bir moda ikonu. Ve muazzam, seçkin bir sanatçı.”
Birkaç makalede Kahlo’ya “selfi kraliçesi” dendi; Boyce buna katılmıyor. “Oto portre ve selfi aynı şeyler değil. Bu Kahlo’yu Kardashian’la aynı kefeye koyan iğrenç ve basitleştirici bir çağdaş okuma,” diyor. “Kahlo’yu daha çok Mirka Mora gibi görüyorum. Yaşam boyu canlı sanat.”
Ama bazı sanatçılar Kahlo’yu oto portrelerini kendilerine mal etmek yerine ilham kaynağı olarak kullandılar. Liz Jones şöyle diyor: “Benim ona dair versiyonum, ayırt edici görünümü ve harika sanatsal mirası. Frida’nın yüzünün meta haline getirildiğinin farkındayım. Onun oto portrelerinin duş perdelerinden zıbınlara kadar her şeyin üzerine konduğunu gördükçe, onun eserlerinin ardındaki kişisel anlam yok oldu ve persona’sı seri üretim tasarım konsepti içinde silikleşti.”
Böyle bir şey erkeğin başına gelir miydi?
Bir başka sanatçı Louise Saxton ise şöyle diyor: “Frida’nın metalaştırılmış imajını satın almayı hiç istemedim. Kamuoyunun önünde olmayı benimsemiş ve imajının böyle yaygınlaşmasını sevecek olsa bile, bir sanatçının bedeninin bu şekilde metalaştırılması bir erkeğin başına hiç gelir miydi, merak ediyorum.”
Çeviri: Serap Güneş
İngilizce orjinali theguardian.com internet sitesinde yer alan bu yazının çevirisi ilk kez dunyadanceviri.com’da yayınlanmıştır.