Yüzlerce bağlamadan oluşan bir orkestranın Beethoven’ın 9. Senfonisi’ni çalması nasıl bir yanılsamaysa Dadaloğlu’nun bir türküsünün armonilendirilerek klasik müzik orkestrası ile çalınması o denli bir yanılsamadır. Ruhi Su’nun türküleri arya biçiminde seslendirmesi, Anadolu Rock akımının türküleri “rocker tarzı”nda çığırması aynı yanılsamanın başka başka suretleridir ve ancak Japonya’da on bin kişilik koroların 9. Senfoni’yi seslendirmesindeki “ilginçlik” ile yarıştırılabilirler.
Bir ulus devlet inşa etmeye cüret edenlerin “ulus” yaratmak uğruna her alanda olduğu gibi müzikte de “ulusallık” peşinde koşması, “milli” olanı Anadolu’nun bağrından çıkarıp şehirlerin modernitesine katık etmesi kaçınılmazdı. Ancak ulus devletin “ulus” yaratmadaki başarısızlığı her alana sirayet eden bir başarısızlıkla sonuçlandı. Elbette müzik de bu başarısızlıktan nasibini aldı.

> h2o Kitap, 295 sayfa
> Satın almak için
Fırat Kutluk’un derlediği İllüzyon, Cumhuriyetin Klasik Müzik Serüveni adlı kitapta yer alan yazarlar işte bu başarısızlığın nedenlerini, nasıl vücuda geldiğini ve sonuçlarını ele alıp sergiliyorlar. Sunuş yazısı adeta manifestoları: “Bir derdimiz var” diyorlar. “Yunus’leyin derdim vardır inilerim” demeleri müziğe dair kanıksadığımız yanlışlardan, yanlışlıklardan dolayı. Çünkü bir şeylerin müzik adına yanlış yapıldığı, işlerin yolunda gitmediği, hâlâ yapılması gereken onca şey olduğu halde ortalığın güllük gülistanlık olduğunu düşünenlere, klasik müzikte gelinen noktanın bir başarı hikâyesi olduğunu iddia edenlere her şeyin yolunda gittiğini düşünen akademisyen ve müziksever amatörlere itirazları var. Üstelik bu konuda daha önce yaptıkları eleştirilerin doğru anlaşılmadığı düşünüyorlar ve bu kitapla eleştirilerini iyice belirginleştirip açıyorlar. Bu temel çıkışı ve itirazı sınırlı bir çerçevede olsa da kendilerine ayrılan bölümlerde ilgili oldukları alanlarda özgün ve oldukça da birikimli açıklamalarda bulunuyorlar. Yapılan yanlışların farkında olan ya da gösterildiğinde kavrayan ama yine de eleştiriye itiraz edip “o dönemin şartlarında öyle gerekiyordu” yaftası ile Cumhuriyet’in klasik müzik serüvenini her ne olursa olsun kucaklayıp, savunanların bu bahanesinin tutarsızlığını, dayanaksızlığını tersyüz ediyorlar: “Gerekmiyordu ve şimdi ise hiç mi hiç gerekmiyor,” diye haykırıyorlar. Çünkü “öyle gerekiyordu” bahanesi bugün gelinen noktayı ve daha da kötüsü bugün yapılanları da meşrulaştırabilir. Bugün yapılanları “böyle gerekiyor” diye savunmak da ne kadar kolay değil mi?
Yazıların temel çıkışı, müzik ve kurumları hakkında kanıksanan doğru diye sunulan neredeyse her şeyin bir “illüzyon” (yanılsama) olduğu gerçeğidir. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne bir Türk klasik müziğinin var olduğunu, kurulduğunu, hayat bulduğunu söylemenin ve savlamanın, gözümüzün önünde duran gerçekliğin eğilip bükülerek alt üst edilmesinden ve bir yanılsama olarak sunulmasından ibaret olduğudur. Klasik müzikle derinden bir ilişkiniz olmasa bile bu kitabı okuduğunuzda kitaptaki yazarların asıl dertlerinin neler olduğunu siz de çok iyi anlayabilirsiniz çünkü bu “dert” aynı zamandan sizin klasik müzikle neden “derinden bir ilişkiniz” olamadığına da ışık tutacaktır –klasik müzik severlerin de neden Türk klasik müziği ile “derinden bir ilişkisi” olamadığına.
İllüzyon’a imza atan yazarlar “hâlâ müziği bilen birileri” olduğunu düşündükleri için bir araya gelmişler ve burunlarının direklerini sızlatan gerçeklikleri yani doğru bildiklerini başkalarıyla da paylaşmışlar bu kitap aracılığıyla. Türk klasik müziğinin mevcut durumundan hoşnut olanların müzikal alandaki iktidarlarını yıkmaya bir güç birliği (Voltran) olmuşlar bana göre.
Olur da bu yazıdan sonra kitabı edinip okuyacak olanların, halk müziği konusunu Jön Türk modernleşmesinin bir bileşeni haline getiren ve Garp fenniyle tertip edilişini, devlet politikaları kapsamında Türk bestecilerin elinden çıkan çoksesli müziğin günümüze dek olan yolculuğunu, Cumhuriyet Dönemi’nin önemli kuruluşlarından olan Halkevleri ve müzik ilişkisini illüzyon ve gerçeklik gerilimi içinde değerlendirişini, Darülbedayi’den esen opereti kültürel seçkincilik boyutunda incelemesini, müzik yazarlığının ideolojik boyutunun tarihsel sürecini eleştirel bir bakışla yorumlamasını, Cumhuriyet sonrası süreçte Türk müziği politikalarını –müziği ve kurumlarını devletin gözünden– Devlet Klasik Türk Müziği Koro ve Toplulukları ekseninde uygulanışını inceleyeceklerini ve son olarak da Cihan Aşkın’la yapılan geniş ve derinlikli konuşmada özetlediğim konuları bir duayenin bakışıyla sıkılmadan okuyacaklarını oldukça da bilgileneceklerini muştulamak isterim.
Bu yazı ilk olarak Mesele Kitap dergisinin 120‘nci sayısında yayınlanmıştır