Geride bıraktığımız Kurban bayramını memleketimdeki büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperek değerlendirmek yerine; bayramı fırsat bilip yurtdışına tatile gidenlerden biri olduğumu itiraf etmeliyim. Yoğun geçen bir yılın ardından yeni yıla dinlenmiş ve zinde girmek amacıyla tatil mekanı olarak sessiz ve önceden tanıdığımız bir yeri seçtik ve Selanik’e gittik.
Sakın yazının devamında sizlere Selanik’in görülecek gezilecek mekanlarını tanıtacağımı, iyi ve ucuz tavernaların adreslerini falan vereceğimi zannetmeyin. Bu kesinlikle bir gezi yazısı olmayacak (çok ısrar ederseniz gelecek yazıda anlatabilirim).
Bildiğiniz gibi Yunanistan artık Avrupa Birliği’nin kıdemli üyelerinden biri. AB’ye üye olduğu yıllarda ekonomisi bırakın Avrupa’nın batısını, doğusunu bile yakalamaya yetmeyecek gibi görünen bir ülke bugün Balkanların ekonomik olarak hamiliğini üstlenmiş durumda. Ama bu yazıda Yunanistan’ın GSMH’sinin 25 yılda nereden nereye geldiğini ya da Yunanistan’ın Sadece Türkiye’de değil tüm Balkanlarda kaç banka satın aldığını da anlatacak değilim. Bu yazının konusu Selanik’in kaldırımları olacak. Yanlış okumadınız; kaldırımları…
Yabancı tanıdıkları olanlar iyi bilirler; “şiş kebap ve rakı” ikilisi gerçekten bizim onlara yakıştırdığımız ve gerçeklikle çok da fazla ilgisi olamayan bir övünç kaynağımızdır. Yabancıların çoğu anason kokusundan hoşlanmaz, belki her gelen bir kez tadına bakmak istediği için çok yoğun bir ilgi olduğu izlenimi doğmuş olabilir. Ancak tartışmasız bütün yabancılar İstanbul’a hayrandır. İstanbul’un bir benzerinin olamayacağı aşikar, eşdeğerinin de olduğunu zannetmiyorum.
Ama bir dünya başkenti -ki 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olarak bu sıfatını resmileştirecek de- olan böyle bir kentin 21. yüzyılda hala kaldırımsız kalmasını da anlamış değilim.
Beş gün boyunca Selanik sokaklarını adım adım dolaştığım halde hiç yollarda yürümek zorunda kalmadım. Kaldırımlar her gittiğim yere uzuyordu ve otomobillere tahsis edilmemişti. Daha da önemlisi, kaldırımlar üç yaşında bir çocuğun adım atabileceğinden daha yüksek değildi. Ayrıca önceki ziyaretimden bu yana değişen kaldırım taşlarına da rastlamadım. Ziyaret ettiğim başta Avrupa ülkelerinde de benzer durum söz konusu.
Kaldırımlar bir ülkede medeniyetin göstergesidir. Otomobilini kaldırıma gönül rahatlığı ile park edenler, kaldırımı dükkanının bir parçası olarak görenler, kaldırımın bir hizmet değil yandaşı müteahhitler için rant kaynağı olduğunu düşünenler ise medeniyetsizliğin…
Yunanları tanıyanlar bilir… Bizden çok farklı değildirler. Selanik’te yayalar karşıdan karşıya geçmek için yeşil ışığın yanmasını değil, trafiğin yavaşlamasını bekler.
Havaalanı ya da tren istasyonuna gelen turistler taksiye binerken ödeyecekleri tutardan emin olamazlar. Hatta son gezimde arkamdan gelen gürültülü boğaz temizleme ve tükürük fırlatma sesi bir an kendimi vatanımda hissetmemi bile sağladı.
İnsanların bunca benzerliğe rağmen kaldırımlar arasındaki derin farkın bana göre en önemli nedeni Avrupa Birliği’dir. Avrupa Birliği’nin yeni katılan Bulgaristan ve Romanya’nın GSMH’sine, kişi başına gelirine velhasıl bilcümle ekonomik göstergelerine ne kadar katkısı olur bilemem ama, kaldırımların insani boyutlara geleceğine eminim.
Kendi ülkem ve kentim için de aynısını istiyorum ve Bunun bedeli AB’ye girmekse ödemeye hazırım.
Bu yazı ilk kez Kahve Molası internet sitesinde yayımlanmıştır