AKP liderinin uluslararası büyük güçlerle tüm pazarlık çabasına, onlar tutmayınca Öcalan manipülasyonuna rağmen kozları işe yaramadı ve beklenmedik bir seçim sonucu ortaya çıktı: İki aday arasında 31 Mart’ta 30 bin olan oy farkı, 3 ay içinde 800 bini geçti.
Ekrem İmamoğlu oyların yüzde 54’ünü aldı. Bu oran Erdoğan’ın ilk belediye başkanı seçildiği seçimdeki yüzde 25’lik oranın iki katından fazla. Bir CHP adayının ise, İstanbul’da aldığı en yüksek oy oranı.
Seçim analistleri çok daha derinlikli değerlendirmeler yapacaktır: Bizce en önemli sonuç CHP’nin iktidar stratejisi olan Erdoğan-AKP karşıtlığı tuttu, bu kez HDP ve sosyalistlerin önemli bir kesimi boylu boyunca bu stratejiye ayak uydurdular. Kimi faşizm dedi, kimi kurumlaşmakta olan faşizm dedi, anti faşizm edebiyatı üzerinden CHP stratejisi benimsendi. Yeni olan budur.
Bu yenilik, CHP’ye yeni bir başlangıç yapma imkanı vermiştir ve CHP yönetimi bu imkanı öncekilerde olduğu gibi emekçilere, sola ve HDP’ye moral vermek için kullanmayacaktır. Sosyalistlerin ve Kürt demokratik hareketinin burjuva fraksiyonlar arasındaki dengede, dengeyi değiştirecek sayıda oyları vardır, ancak siyasi rengi bu sonuca yansıtacak önderlikleri yoktur.
Seçim sonuçları hem karşılıklı ittifaklar içinde hem de sosyalistler ve HDP içinde tartışılacak. Sonuçların çok yönlü muhasebeye yol açacağı, her iki tarafta da ayrışmaların yaşanmasının kaçınılmaz olduğu bir dönem ön görmeliyiz.
İttifaklar sürdürülebilir değil
Burjuva ittifakların gerçek bir programları yok. “Yaptık yine yaparız” ya da “her şey çok güzel olacak” sloganları; programsızlığın ifadesidir. Son slogan zaten bir gencin tesadüfi sözüdür.
Cumhur İttifakı’nın zayıf karnı seçmeni kendi etrafında birleştirecek koalisyonu ve ikna gücünü kaybetmiş olmasıdır. MHP ile ittifak AKP’nin gerici, ırkçı yüzünü parlattı. Böyle bir ittifakın 80 milyonun yüzde 50-50 bölündüğü şartlarda rızayla ya da baskıyla da yönetme imkanı yoktur.
Başarılı olan “anti Erdoğan/AKP” ittifakının başkanlık sistemi karşıtı burjuva parlamenter çizgisinin zayıf karnı ise, emekçiler ve Kürt halkı karşısındaki tutumudur. İmamoğlu ve CHP liderliği, seçim başarısında emekçilerin ve HDP’nin etkisini silikleştirmek istiyor. Başarılarını AKP-MHP seçmenlerinden yaşanan oy kaymasına bağlıyorlar. Sendikaların, emekçilerin, sosyalistlerin ve HDP’nin bilinçli ve aleni desteğini, “oy kayması” başlığı altında değerlendiriyorlar. Her iki ittifakın da emekçilerin ve Kürt halkının taleplerini karşılayacak bir vaadi yok.
Burjuva ittifakların ortak noktası, tıkanan sistemi işletmek, burjuva düzeni yerelde, ülke genelinde ve uluslararası zeminde yeniden tesis etmektir. Cumhur İttifakının elinde başkanlık, parlamento hakimiyeti ve yerel yönetimlerin çoğu bulunuyor. Millet İttifakı ise, sadece yerel yönetimler zemininde büyük illeri kontrol ediyor. Bu bilanço, iki tarafı pat durumunda bırakıyor ve biri lehine bir çoğunluk hakimiyetine yetmiyor.
Bu durum, iki ittifakı 19 Mayıs’ın yüzüncü yıl fotoğrafına yani büyük burjuvazinin “Türkiye İttifakı” talebine yeniden döndürebilir. Erken seçim istememek bunun bir işareti sayılır.
Dolayısıyla önümüzdeki dönem HDP ve sosyalist solun beklentilerinin çok altında siyasal sonuçlar görülecektir. Yanılmamak ve aldanmamak için siyasal temkinliliğe gerek var. Bu da kendi cenahımızda muhasebe ve yeni birlik arayışlarını zorunlu kılacaktır.
Abartılı beklentiler zayıflık belirtisi…
23 Haziran seçimlerine yüklenen güçlü siyasal anlam ve “kazanmak” olgusu, demokrasi vurgusu genel olarak sosyalist hareketin büyük bileşenleri, HDP ve bağımsız sosyalist bireyler için bir özlem, önemli bir ihtiyaçmış; bu sayede öğrenmiş olduk. Bu aynı zamanda sosyalist bilincin HDP ve ana akım sosyalist gruplardaki düzeyini, hiç bir örgüte girmeyen bağımsız sosyalist bireylerin de düşünce sistematiğini görmemizi sağladı. Sosyalist siyasal bilincin gerilemesi, 12 Eylül apolitizminin ve sol liberalizmin, Kemalizm’in derin izleri güçlü.
Küçümsemiyoruz: Ortada olan CHP’nin biraz solunda, devrimci iktidar gibi bir bilinci ve eylemi olmayan, günlük yaşam kaygılarıyla kendini sınırlamış, cumhuriyetçi, aydınlanmacı, seküler, Kemalist ve otorite karşıtı geniş bir kitledir. Bunun Türkler ve Kürtlerdeki iz düşümüdür.
Seçim ertesinde yerellerde gerçekleşen kutlamalara ya da sosyal medyaya bakınca şaşırarak gördüğümüz şudur: Kutlamalara katılanlar genel olarak sosyalistler, HDP seçmenleri, bağımsız sosyalist bireyler, Aleviler ve CHP soludur. Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü kutlamasına da katılım bu kesimlerden geldi.
Bir burjuva ittifaka sadece Erdoğan ve AKP karşıtı olarak çoğunluğu elde ettiği için “kazandık” demek, ciddi ciddi bu sonucu sosyalistçe sahiplenmek, bundan sosyalizm ve Kürt demokratik hareketi için yeni bir başlangıç imkanı çıkartmak siyasal saflık olur. Nedeni basit: Bu seçim burjuvazinin fraksiyonları arasında yaşanmıştır. Kazanan yolsuzluğa, israfa, ahlaksızlığa batmış olan eski düzenin restorasyon güçleridir. Burjuvazinin restorasyon çabasında ne emekçilere ne Kürtlere ne de sosyalistlere yer vardır.
İmamoğlu, Erdoğan’ın tasfiyesi için sadece bir imkan ve girişimdir. Hem ABD hem Türkiye büyük burjuvazisi Erdoğan’ın kendileri için tüm başarılı icraatlarına rağmen, denetlenemez oluşundan ve siyasi olarak uyguladığı baskı politikaları, israf ve çürümenin halkta biriken öfkenin patlamasından korkmaktadır. Erdoğan’ın Gezi korkusu, burjuvazinin bütününde vardır.
Türkiye işçi sınıfı ve devrimci hareket, Kürt demokratik hareketi Akdeniz, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da en gelişmiş siyasal bilince, kitle gücüne sahiptir. Bu gücün potansiyelini en iyi bilenler büyük devletler ve büyük burjuvazidir. Korku bundandır.
Öcalan haklıdır
Abdullah Öcalan’ın mektubunun yeniden servis edilmesi ve bu mektuptan AKP’nin medet umması bir yana, Öcalan’ın Üçüncü Yol vurgusu, iki ittifaktan da ayrı durma iradesi önemlidir. Stratejik olarak doğru olan bu tutumun taktik açıdan Millet İttifakına oy verilmesine dönüşmesi de mümkündür. Bu da HDP kurullarına bırakılmıştır.
Diyelim ki taktik olarak bir tarafa oy vermek istiyoruz, o zaman taleplerimizi ileri sürüp, farkımızı koyup, burjuva ittifaka da (ikinci cepheye) adıyla hitap ederek yine oy verebiliriz. Ancak HDP’nin ve sosyalistlerin çuvalladığı yer tam da burasıdır: CHP’nin stratejisine renklerini terk ederek katıldılar. Oy verme taktik tutumu, bugünkü seviyede angaje olmayı değil mesafe koymayı gerektirir.
İmamoğlu ve CHP lideri HDP ile arasına sınır çizmekten geri duruyor mu? Öyleyse HDP ve sosyalistlerin angaje olmaları neden? Bu soru yanıtlanmayı bekliyor.
Oysa bu mümkündü: Muharrem İnce’nin adaylığı sırasında kısmen yapılmıştı. İnce ikinci tura kalırsa, ona bazı talepler iletip bunları kabul ederse oy desteği verilecekti. Bunun kendi içinde bir tutarlılığı vardı. Ancak 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde eleştirel bir destek yerine “kendi adayımız gibi çalışacağız” denilerek ideolojik ve siyasi farklar tamamen silindi.
Sosyalist solda ve HDP bileşenleri içinde angaje olarak oy vermeye itiraz edenlerin varlığı, TKP hariç boykotçu tutum ve Öcalan’ın mektubu yeni bir tartışmanın zemini olacaktır.
TKP hariç dedik, çünkü TKP hiçbir zaman Kürt demokratik hareketini dikkate almadı, önemsemedi, Kürt halkının taleplerine de yer vermedi. Bu sebeple onun boykot tutumunun nedeni devrimci bir çabadan çok İmamoğlu’na verdikleri desteğin üstünü örtmektir. Kürt hareketinden ayrı durmakla ilgililer. Dolayısıyla devrimci programdan ayrı bir yerde duruyorlar.
Önümüzdeki dönemde birlik zemini 23 Haziran seçimlerindeki tutumlarımızın mantığıyla, politik arka planıyla yakından ilgili olacaktır. Muhasebeye ve muhasebe üzerinden yeni birliklere ihtiyaç var.