Seçimlere iki gün var ve Tayyip Erdoğan sahaya indi. AKP’ye yakın medya Erdoğan’ın ‘Binali bey seçim kampanyasını iyi yönetemiyor’ dediğini söylüyor. Oysa asıl mesele seçim kampanyasının çok ötesinde: Erdoğan’ın bir koltukta iki karpuz taşıma siyaseti ABD-Rusya çekişmesinin şiddeti altında çökmüş bulunuyor.
Son 15 gün içinde ABD kaynaklı peşpeşe gelen açıklamalar Erdoğan ile ABD pazarlığının sonuçsuz kaldığını, ABD’nin Erdoğan’ı gözden çıkarmanın ötesinde pazarlık yapmayacağını gösteriyor.
Konu tabii ki, S-400’ler bağlamında yaşanıyor.
İlki, ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi alması halinde F-35 programından çıkarılması çağrısı yapan karar tasarısını kabul etti. Türkiye’ye S-400 silah sistemi alımını iptal etmesi çağrısı yapıldı.
İkincisi, ABD ordu yönetimi sert bir mektup gönderdi, Türk genelkurmayı ancak 12 gün sonra cevap verebildi. Savunma Bakanı NATO Genel Sekreterine gitti.
Üçüncüsü, bugün de Moody’s adlı uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu devletin, bankaların ve büyük şirketlerin kredi notunu peş peşe düşürdü.
Moody’s, Cuma günü Türkiye’den 18 bankanın ve Türkiye’nin kredi notunu düşürmüş, görünümü ise ‘negatif’ olarak tutmuştu.
Kuruluş, yaptığı açıklamada “Türkiye uzun süreli ekonomik ve finansal oynaklık dönemine karşı kırılgan olmaya devam ediyor” demiş ve ABD ile yaşanan S-400 krizine ilişkin de not düşmüştü.
Erdoğan’dan ve dışişleri bakanlığından yapılan açıklamalar ise, Rusya’dan alınacak S-400’lerin 15-20 gün içinde Türkiye’ye teslim edileceği yönündedir.
Bu durum, Erdoğan’ın seçimleri erteleyerek pazarlık kozunu kullanıp yerel seçimi genel seçim havasında pazarlama taktiği tutmadı. Tutmayınca seçim siyaseti değiştirildi.
Ordu havaalanı VİP salonu…
İmamoğlu’nun baram ziyareti yaparak Karadeniz’de büyük ilgiyle karşılaşması, düğmeye basmak için fırsat oldu. Ordu Valisi ile İmamoğlu arasındaki ağız kavgası epeydir istismar ediliyor. Ancak başka gelişmeler de oldu:
İlki, İmamoğlu-Yıldırım televizyon programı sabote edildi, İsmail Küçükkaya ile İmamoğlu’nun program öncesinde The Marmara Otelinde buluştuğu patlatıldı.
Ardından Erdoğan’ın seçim saha çalışması programı açıklandı, 3 ilçede miting ve onlarca ‘selamlama’ adıyla mini miting.
Üçüncüsü, bu akşam saatlerinde Anadolu Ajansı’nın servis ettiği Abdullah Öcalan mektubu. İddiaya göre, Öcalan seçimlerde tarafsız kalınması gerektiğini söylemiş ancak avukatlar bunu açıklamamış…
Erdoğan konuyla ilgili istihbarat bilgileri de paylaştı ve yorumladı. Öcalan ile Demirtaş arasında liderlik yarışı yorumunu yaptı, HDP ve Kandil’in Öcalan’ı dinlemediğini söyledi.
Öcalan’ın avukatlarının yarın (Cuma günü) bir açıklama yapması bekleniyor.
Seçimler güdükleşirken
Ardı ardına yaşanan bu gelişmeler, siyasi olarak İstanbul’u verip iktidarını tahkim ederek ABD’nin siyasi desteğini alırken, Rusya’dan da S-400’lerini alma siyasetini boşa düşürdüğünü gösteriyor.
23 Haziran seçim yenilgisi Erdoğan için kabul edilebilir bir pazarlık konusu olmaktan çıktı, ABD pazarlık yapmıyor. Bu da onu ve yakın çevresini daha da saldırgan yapıyor.
Erdoğan planı değiştirmekte geç kalmış olmanın yarattığı farkı kapatmak için bizzat İmamoğlu’nu hedef alıyor ve Ordu Valisi’nden özür dilemezse koltuğa oturamayacağını, yargı kararının İmamoğlu’nun önünü keseceğini iddia ediyor. Hiçbir hukuki karşılığı olmayan, tehdit dolu sözler söylüyor.
Seçime iki gün kala provakasyonlara açık bir ortam hazırlanıyor.
Bu durumda seçimler daha önemli hale gelmiş olmuyor. Seçim sonrasında mücadelenin önemi daha da artmış bulunuyor. Seçimlere odaklanmanın yetmeyeceği artık apaçık. Hiçbir ülkede seçimler belirleyici bir güç olmaya yetmedi.
Mısır örneği
İhvan lideri Mursi’nin mahkeme sırasında kalp krizi geçirip ölmesi, Erdoğan için siyasi malzeme oldu. İmamoğlu’nu Mursi’yi deviren general Sisi’yi benzeterek, seçimlerde Sisi’ye mi Yıldırım’a mı oy vereceksiniz diye soruyor.
İmamoğlu’na oy verme çağrısı yapanlar boykot önerilerine yanıt olarak Mısır’ı gösteriyor. Mısır’daki Tahrir eylemlerinin ardından, AKP’nin Mısır’daki karşılığı İhvan hareketi seçimleri kazanmıştı. Sol ve laik kesim seçimleri boykot ettiği için, seçimlere katılım oranı yüzde 33 olmuş, İhvan da oyların, yani yüzde 33’ün yüzde 70’ini alıp iktidar oldu. Ardından askeri darbe geldi hem sol velaikleri hem de iktidarı dağıttı.
Mısır’da seçimlere katılmayan sol ve laik kesim, Mursi’nin kazanmasının sorumlusu gibi gösteriliyor. Bir yönüyle doğru. Ancak mesele bu mu? Tarih seçim sonuçları yoluyla değil, sınıf mücadesiyle ilerliyor. Boykot Mursi’nin kazanmasına fırsat verse de, orduyu ve ABD’yi rahatsız eden Tahrir Meydanı oldu. Askeri darbe, azınlık hükümetine faturayı keserken solu ve laik kesimleri de dağıttı.
Mesele seçimler ve seçim taktiği boykot değil demek ki. Öyle olsaydı, general Sisi o koltukta oturmuyor olurdu. Sol ve sosyalistlerin seçim eksenli bakış açılarının hayli abartılı olmasına itiraz edişimiz bundan. Kendi işiyle meşgul olmayıp, vekalet savaşı yürütmenin devrimci bir yanı bulunmuyor.