Gezi İsyanı yurtta ve dış temsilciliklerimizde kutlanıyor. Gezi üzerine güzellemeler yapılıyor. Ancak siyasi ve örgütsel sicilimiz, ideolojik düzeyimiz ne durumda soran yok. Gezi daha hayattayken neler yapıldı ve bugün ne yapılıyor? Güzelleme zamanında değiliz, acı da olsa gerçekleri konuşalım!
Anti Gezi: Seçimler
Gezi’nin mimarlarının bir hareket yaratalım sonra da seçimlere girip belediye ve milletvekili kapalım gibi bir kaygısı olmadı. Ama Gezi’yi siper yapıp bu kaygıyı taşıyanlar çok oldu. Gezi adına parti bile kurulu.
Gezi daha hayattayken hareketi anlama, kucaklama ve ileriye taşıma başarısı gösterilemedi. Ya Gezi’ye sahip olmadığı siyasi manalar yüklendi, sınıf hareketi bile dendi ya burun kıvrıldı, küçümsendi. Bu tutumlar yine de Gezi mahfilinde kaldı. Ama en kötüsü Gezi’yi yaklaşan seçimlere kanalize etmekti ki, bu Gezi’nin fıtratına ters bir hareketti. Yapıldı.
CHP ve ana akım sosyalist ve komünist hareket, onca ölüm ve acıya rağmen seçimleri işaret ettiler.
HDP ise daha o vakit yeni kurulmuştu. Halkların Demokratik Kongresi vardı ve HDP’nin bugün liderliğini oluşturan sol liberallerin o günlerde HDK meclislerinde ‘önümüzdeki 3 seçim (yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği) için bir siyasal parti’ dayatmasıyla HDP kurulmasını istediler. Gezi bunun üzerine geldi. HDP’nin yıldızını parlatan Gezi oldu.
Gezi ile kendisini özdeşleştiren Haziran Hareketi ise, süreç içinde ÖDP ile yalnızlaşırken, ÖDP ise, eş genel başkanını CHP’den ilçe belediyesine aday adayı yapmakla kalmadı, Gezi’nin seküler yaşamı savunan temel ilkesini tuz buz ederek müzikli ‘ramazan sohbetleri’ düzenler oldu.
Özetle isyan eden kitlelerin sürekli yönlendirildiği alan seçimler ve parlamento oldu. Gezi kitlesinin siyasi deneyimi de bunun ötesinde değildi.
Kim korkar ıslah edilmiş Gezi’den?
Gezi İsyanını, Haziran eylemlerini 6’ıncı yıl dönümü vesilesiyle anmanın, basitçe bir nostaljik tutum olmaktan ileriye gitmediği çok açık. Bu sadece bir kitle hareketinin eksikliği sebebiyle değil. Gezi’nin manasızlaştırılmış olması sebebiyle böyledir.
Bildik, klasik sosyalist, sendikal ve CHP söylemi Gezi’yi denetim altına almakla meşgul olmuştur. Denetim altına alamayınca Gezi kitlesinin de deneyimsizliğinden faydalanarak hareketi seçimlere yönlendirmişlerdi. Gelmekte olan 3 seçim için iyi bir güçtü Gezi.
Fark şu ki, Gezi Demirtaş gibi üçüncü bir seçeneğin ortaya çıkmasına yol açmış ve toplumsal muhalefet 2015 seçimlerinde HDP etrafında buluşabilmişti.
O günden bugüne siyasal eksen değişmedi, günün somut durumunda ise üçüncü seçenek yok. AKP-MHP aşırı sağ rejimine karşı, CHP-İYİ Parti adayını destekleme konusunda herkes mutabık. Yeni Gezi için değil seçim için güçler seferber…
6 yıl sonra Gezi Hareketinin bileşenleri artık bir risk taşımıyor. Gezi bileşenleri dedik, Gezi’nin mimarlarından söz etmiyoruz onlar hala ve devamla bir çıkış yolu aradıkları kanaatindeyiz.
Bu arayışa yanıt verilemediği için, bugün yapılabileceklerin en iyisi olarak kendi kuvvetlerini değil, CHP’yi ve adayını bir seçenek olarak görüyorlar. Sosyalistler de onlara başka bir seçenek göstermiyor.
Gezi kitlesini küçümsemiyoruz, ama Gezi bileşenleri sendikalar, meslek örgütleri, sosyalist kurumlar açısından da o günde bu gün de yapacak birşeyi olmadığı anlaşılıyor ki, bunu kabul etmiyoruz.
Kitleler değişime her zaman açıktır. Canlıdır. Mevcut kurumlar yani sendika, meslek örgütü ve sosyalist yapılar ise, mecalsiz, ölü. Kahir ekseriyeti seçeneksiz kalan ve yön arayan kitlelerin en dip siyasi noktasını siyasi bir öneriymiş gibi savunmaktadır. Bu geri ideolojik çizgiyi savunmayı bize mücadele, faşizmi alt etme, devrimci, sosyalist politika diye sunuyorlar itirazımız bunadır.
Yoksa, bu görüşleri savunan, yayan, ısrar edenler sosyalist ve kitle örgütü kimliği dışında bu tutumları beyan etseler, hangi partiye oy vereceklerse versinler. Kimsenin itirazı olmaz. Kimin için çalışacaksa çalışsınlar. Ancak kurumsal manada CHP’ciliğin teorize edilmesi, meşrulaştırılması ve bu yönde siyasi adımlar atılması emin olun mevcut ideolojik seviyemizi daha da aşağıya çekecektir.
Üçüncü seçeneği terk eden emekçileri, ezilenleri terk eder
Gezi İsyanını siyasi bilançosu üçüncü seçeneği ortaya çıkartmış olmasıdır. Bu seçeneğin hakkı verilmemiş de olsa, Demirtaş rüzgarı hala esiyorsa, bu Gezi’nin kuvveti sebebiyledir. Üçüncü seçenek ezilenleri, emekçileri, sosyalistleri AKP-CHP ikileminin dışında konumlanmayı mümkün kılmıştı. Bir potonsiyeli açığa çıkarttı. Egemenler bu sebeple 2015 Haziran seçimleri yok sayıp, Cizre’yi, Şırnak’ı, Yüksekovayı yakıp yıktılar.
Bugün HDP’nin tutumu üçüncü seçenek yaratmakla ilgili değil. HDP ‘CHP’ye oy vermeyi içine sindiremeyen 200 bin seçmenini sandığa çekmek’ üzere ‘kendi adayı varmış gibi sahaya inme’ kararı aldı. ‘250 bin fark’ istiyor ve gücünü egemenlere göstermek için sınava hazırlanırmış gibi sahaya iniyor.
Çürümekte olan düzenin yıpranan partilerinden boşalacak alana sığışmayı öngören bir liderliğin HDP’yi esir aldığı çok açık. HDP’nin CHP’nin kazanmasında söz sahibi güç olmasının karşılığı sadece boşluk doldurma olabilir. Egemenler düzeyinde kendini yeniden konumlandırma ve yer sahibi olma, sınıf atlama kaygısından başka hangi anlama gelir? Demokrasi mücadelesi bu mudur?
HDP’nin 23 Haziran seçimlerine ilişkin tutumunu, 19 Mayıs’ta yapılan açıklamayla birlikte okuyalım: 1919’un 100’üncü yılında Samsun’a çıkan düzen partilerinin erkek politikacıları karşında, HDP’nin eş kadın başkanı Pervin Buldan ne diyor: ’19 Mayıs törenlerine çağrılsaydık giderdik’. Pervin Buldan kendi adına gidebilir, ama HDP’ye oy verenler adına ne hakla?
Bu iki tutum HDP’nin girdiği yeni siyasi kulvar hakkında bize yeterince fikir veriyor ve bu gidiş üçüncü seçenekten kopuştur. HDP’yi emekçiler ve ezilenlerden koparma yönünde bir hamle olduğu kanaatindeyiz.
Gezi’nin özet bilançosu
Gezi’nin neden bir sosyalist örgüt veya örgütlerin, parti veya partilerin eseri olmadığını ya da zamanla onlara dahil olmamasını bugün daha iyi anlıyoruz. Doğaları uyuşmuyor.
Renault işçilerinin Bursa’da başlattığı ve 50 bin metal işçisine ulaşan isyanı, Demirtaş’ın ‘seni başkan yaptırmayacağız’ çıkışı Gezi rüzgarından etkilenmediğini söyleyemeyiz. Ama o kadar. Yazık ki, ne işçi hareketi ne de Kürt hareketi bu kavrayışı uzun süre taşıyabildi, yeniden üretebildi. Sosyalistler onlara seçimler dışında bir açılım getiremedi. Renault işçileri gibi HDP de eski konaklarına döndüler.
Mevcut sendikalar, meslek örgütleri ve sosyalist partiler ve HDP’nin siyasal donanımı Gezi isyanının doğasıyla uyuşmuyor. Gezi kendini onlar gibi hissetmediği için mesafe koydu ama mevcudu da aşamadı. Böyle bir birikimi yoktu. Zamanla kendi kabuğuna çekildi. Düzenin içine, seçim sathına gömüldü ve zaten başka bir seçenekleri de yoktu.
Mesele politiktir. Kitlelere üçüncü seçeneği sunabilme başarısını gösterebilmektir. Bunu başaramadığımızda üçüncü seçeneğin unsurları iki partili seçenek içinde solda görünenin tarafında yer alacaktır. Oysa 2015 seçimlerinde onları üçüncü seçeneğe çekebilmiştik. Yine yapılması gereken budur. Kendi gücüne, emekçilere, ezilenlere güvenmek ve üçüncü seçeneği inşa etmektir.