Çubuk’taki saldırı bir gözdağıdır. ‘Beka’ harekete geçmiştir. İstanbul seçimleri yenilensin veya yenilenmesin Cumhur İttifakı’nın militanları, şimdi ya emir bekliyor ya da fırsat! Emir ve fırsatların CHP’ye ve CHP liderine yönelmesi en zayıf halka olması sebebiyle. Çünkü en büyük ve örgütsüz kitle CHP’de.
Ana muhalefet lideri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’nın Çubuk ilçesi Akkuzu mahallesinde düzenlenen cenaze töreninde, ırkçı bir grubun saldırısına uğradı. Bu menfur saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Yener Kırıkcı, Hakkari’de Irak sınırındaki çatışmada yaşamını yitiren 4 askerden biriydi. Cenazesine Savunma Bakanı Hulisi Akar, Genel Kurmay Başkanı, Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş, AKP ve MHP’li vekiller, Emniyet Müdürü gibi isimler de katıldı.
Tertip çok açık
Cenazede en dikkat çeken olgulardan biri polisçe ‘etkili’ güvenlik önlemlerinin alınmamış olmasıdır. Kılıçdaroğlu’nu koruyan az sayıda jandarma ve özel koruma dışında kimse yoktu. Kalabalık doğrudan Kılıçdaroğlu’na yöneldi.
Demek ki, Kılıçdaroğlu’nun cenazeye geleceği biliniyordu. Nitekim, CHP Grup Başkan Vekili Engin Özkoç Hulisi Akar’ın korumasının Kılıçdaroğlu’nun cenazeye gelip gelmeyeceğini sorduğunu söylüyor. İçişleri Bakanının cenazeye katılımla ilgili gerekli bilgiyi vermediğini iddia ediyor.
O İçişleri Bakanı ki, geçen yıl Haziran ayında valiklere talimat gönderdiğini ve “CHP il başkanlığını bundan sonra şehit cenazelerinde protokole kabul etmeyin” dediğini biliyoruz.
Ortada bir tertip havası olduğu anlaşılıyor.
İki kanıt daha var. İlki Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın saldırganları sözde dağıtmak üzere yaptığı çağrı sırasında “Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz. Tepkinizi gösterdiniz” diyerek saldırıyı meşrulaştırmasıdır.
İkincisi, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin veciz deyişiyle “Yüzde 9,83 oy aldığın yere hala mahkemede aklanmamış, paklanmamış bir belediye başkanı ile gidiyorsun. O bölgede ne işin var senin?” diyerek ‘hak ettin’ demeye getirmektedir.
Çubuk Ülkü Ocakları ise, bizzat AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan tarafından seçimler sırasında ziyaret edilmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, olayın üzerinden 24 saat geçtikten sonra yaptığı açıklamada, olayın şiddet boyutuna itiraz etmekte, Akar ve Bahçeli gibi siyasi mesajına birşey dememektedir.
Saldırgan Osman Sarıgün AKP üyesidir, diğerleri de üye olmasalar bile taraftarlarıdır. Bir kısmı yakalandı, saldırgan tutuklandı. Bunlar işin cilvesi. Ana siyasi meselede, tutum alışta bir değişme yok.
Seçim sonuçları hazmedilmedi
Olayın gelişimi ve özeti, 31 Mart yerel seçimlerinde CHP’nin HDP oylarıyla Ankara, İstanbul gibi büyük kentleri, MHP’nin elindeki Adana’yı almış olmasının faturası Kılıçdaroğlu’na kesilmiştir. Kılıçdaroğlu’na saldırının asker cenazesinde düzenlenmiş olması tesadüf değil. İktidar ve yandaş basın asker cenazelerinin sorumlusu olarak HDP’yi gösteriyor. Siyasi uzantısı sayıyor. HDP’nin Batı’da AKP’ye kaybettirme stratejisi, CHP’ye yaradığı için Kılıçdaroğlu saldırıya uğramaktadır.
AKP sözcülerince yapılan kınama açıklamaları, ne HDP ne de CHP hakkındaki ırkçı-gerici kanatlerinin değişmediğini gösteriyor. Ancak saldırı büyük tepki çekti. Bu tepki karşısında AKP sözcüleri geri adım attı. Yoksa siyasi yaklaşımları değişmedi. Onlara göre HDP asker ölümlerinin sorumlusu olmaya hala devam ediyor, CHP HDP ile ittifak yapıyor, öyleyse asker cenazelerinden CHP sorumludur.
Hatırlanacaktır, Akit TV spikeri geçtiğimiz günlerde bir darağacının önünde Kemal Kılıçdaroğlu’nun idamını istedi.
Saldırı iktidar çevrelerince bir tertip değil münferit bir olay sayılıyor. Ankara valiliğinin yaptığı açıklamada saldırı bile denmiyor, ‘müessif protesto eylemi’ deniliyor. Tüm bunlar saldırıyı meşrulaştırmayı amaçlıyor.
CHP’de ‘yeni’ olan birşey yok
Çubuk’taki saldırı bir gözdağıdır. ‘Beka’ harekete geçmiştir. İstanbul seçimleri yenilensin veya yenilenmesin Cumhur İttifakı’nın militanları, Ülkü Ocakları, Osmanlı Ocakları, Sedat Peker benzeri çeteler, Gebze Cezaevi önünde annelere saldıran polis tipindeki binlerce polis ve belediye görevlisi şimdi ya emir bekliyor ya da fırsat!
Emir ve fırsatların CHP’ye ve CHP liderine yönelmesi en zayıf halka olması sebebiyle. En büyük ve örgütsüz kitle CHP’de. Bu kitlenin dağıtılması, moralinin bozulması için birkaç yüz kişilik gruplar yeterli olmakta. Biraz tarihe bakanlar İran’da da sosyalist TUDEH’in mitinglerini birkaç yüz gözü kara Pastaran militanının dağıttığına tanık olacaktır. 1968 Kanlı Pazar’da farklı olmadı. Maraş, Sivas katliamlarına bakın yine bir kaç yüz kişilik grupların binleri esir aldığını göreceksiniz.
İkincisi, sağcılığa göz kırpan, biz de ‘ülkücüyüz’ açıklamaları yapan, HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldıran, asker cenazelerinde ve 15 Temmuz darbe girişiminde iktidarla adeta milliyetçilik yarışına girişin CHP’dir. Sağa bunca bükülen CHP liderliği yine saldırıdan kurtulamıyor.
Yeni nesil politikacı olduğunu iddia eden Ekrem İmamoğlu sağcılık konusunda farklı mı? İstanbul mitinginde mehter çaldı, dua okundu, yüzbinler amin dedi. Yeni nesil ama din ve Osmanlı mehteranıyla başlangıç yapıyor.
CHP liderinin her saldırıdan sonra ‘CHP’yi sokağa çekmek istiyorlar, bu oyuna gelmeyeceğiz’ açıklaması ise, bir sağduyu isteğinden çok geri adım olarak görülmektedir.
Sokaktan onlar korkusun
Sokaktan korkan AKP-MHP’dir. Gezi İsyanından sıkça nefret ederek söz etmelerinin nedeni budur. Gezi İsyanı ise, CHP’nin korkmaması gereken demokratik bir eylem oldu. Nitekim CHP mitinginin yerini değiştirip Taksim’e çıktı. CHP kurmayları sokaktan korkabilir ne de olsa onlar da düzen partisinin temsilcileri. Sokağın nerede duracağını kestiremeyeceklerini biliyorlar. Kitleleri sadece oy vermekte ve denetleyecekleri sahalarda istiyorlar.
Seçimlerde kitlelerden korkmuyorlar, mitinge kitleleri çağırırken korkmuyorlar, İmamoğlu’na mazbatasını verin diyen taraftar gruplarının tezahüratlarından korkmuyorlar, sıra gericiliğe, faşistlere karşı mücadele sözkonusu olduğunda, kitlelerden korkuyorlar!
Sokaktan söz edildiğinde hemen ‘Türkiye Suriye olur’ diyorlar. Akıllarına nedense Cezayir ve Sudan gelmiyor. Suriye iç savaşıyla kitleleri pasifize etmek isteyenler dikkatlerimizi gerçek halk muhalefetine kapatmamızı istiyorlar.
Kuşkusuz örgütlü olunmadığından söz edilebilir. Ancak Türkiye tarihinde örgütlenme konusunda küçümsenmeyecek bir deneyim birikimi var. Yeter ki, kollar sıvansın!
Söz meclisten içeri
Ekonomik kriz yaşanırken ırkçı, dinci, milliyetçi söylemle hızla yoksullaşan küçük burjuva kesimleri yönlendirmek zor değil. En zayıf halka CHP’ye saldırtmak, emekçi sınıfları Kürt-Türk, Alevi-Sünni diye bölmek iktidarın ve sermayenin her zaman aradığı şey. Muhalefet edenler, AKP-MHP ittifakı kadar kararlı olmak zorunda. Onların resmi, sivil zorbalıkları krizin faturasını yoksullara ödetme stratejisinin parçasıdır.
Kriz ve sokaktaki ırkçı terör birbirini besleyen olgulardır. Krize karşı mücadele aynı zamanda resmi ve sivil ırkçı-dinci saldırgarlığa, devlet baskısına karşı emekçi sınıfların birliğini korumakla başlar. Emekçi sınıflar arasında her seviyede örgütlenmek artık zorunluluktur.
Gazete ve dergi çevrelerinde, panel ve toplantılarda, basın açıklamaları ve mahkeme kapılarında hukuksal eşitlik, adalet arayışından daha önemlisi, pratikte örgütlenme ve savunma gücünü oluşturmaktır.
Bunu CHP yapar ya da yapmaz, kendi bilir.
Bir diğer kendini bilmezlik, entellektüeller arasında var: Türkiye’ye Batı tipi demokrasi geleceği beklentisiyle zalime ‘yetmez ama evet’ denileli çok zaman olmadı…
CHP kurmaylarının ve liberal solun siyasi faturasının bedelini hep beraber ödüyoruz. Sözümüz onlara değil.
HDP ve sosyalist öbekler, sendikalar ve meslek örgütleri yeni evrenin ihtiyaçlarına göre konum almak zorunda. Bu evrenin ihtiyaçlarını saptarken meselenin teorik değil pratik bir mesele olduğunu asla akıldan çıkarmamalı.