Son yıllarda pek çok insan Türkiye’yi terk ederek göç etmek zorunda kaldı. 7 Haziran 2015 seçimlerinden 1 Kasım’da yapılan tekrar yapılan seçime giden süreçte patlayan bombalar, Ankara Katliamı, IŞİD saldırıları, 15 Temmuz Darbe Girişimi, OHAL süreci, Kanun Hükmünde Kararnameler, son 3 yıl içinde istikrarsızlık ve hayatı felç eden saldırılar pek çok kişinin bavulunu toplamasına neden oldu.
Son yılların en yoğun göç iklimlerinden biri yaşanır durumda. Gitme fikri pek çoğumuz için uzak bir fikir değil.Gazeteci Gözde Kazaz ve H. İlksen Mavituna, göç iklimini mercek altına aldı. Gidenlerin hikayesini dinledi. Kazaz ve Mavituna’nın çalışması, “Bu Ülkeden Gitmek” Metropolis Yayıncılık tarafından yayımlandı. Gözde Kazaz ve H. İlksen Mavituna, sorularımızı yanıtladı.
Hangi dönem üzerine çalışma yaptınız?
Kazaz: Kitap fikri 2017’nin ilk günlerinde ortaya çıktı. Metropolis editörlerinin, son yıllarda ayyuka çıkan bu yeni göç olgusuyla ilgili bir kitap hazırlama teklifi üzerine Türkiye’den gidenlere ve kalmaya karar verenlere ulaşmaya başladık. Çalışmanın son şeklini alması 2018 sonbaharını buldu, yani yaklaşık bir buçuk senelik bir süreçte ortaya çıktı kitap. Gidenlerle ilgili bakmaya çalıştığımız zaman aralığı biraz daha değişken; hazırlık aşamasında ‘son beş senede gidenler’ gibi afaki bir hedef koymuştuk. İnsanlara ulaşmaya başladıkça özellikle 2015 yılından itibaren gidişlerin ivme kazandığını fark ettik; dolayısıyla görüşmecilerimizin ağırlığı bu dönemde gidenler oldu. Fakat kitapta 2010-2011 yılından itibaren yurtdışında yaşamaya başlamış görüşmecilerimiz de var.
Kaç kişiyle görüşüldü, görüşmelerin kapsamı ne? İşinden olanlar, iş bulamayanlar gibi özel bir ilgi alanınız oldu?
Mavituna: Bu çalışma kapsamında 28-49 yaş aralığında 16’sı kadın 11’i erkek toplam 27 kişi ile görüştük. Lakin görüşeceğimiz kişileri belirlerken demografik kriterlerden ziyade kişilerin hikayelerine öncelik verdik. Yine de görüşmecilerimizi seçerken farklı meslek gruplarından olmalarına özen gösterdik. Tek bir kuralımız vardı: Herhangi bir ülkeye iltica başvurusunda bulunmuş olanlarla görüşmemek. Biz sadece, somut bir tehditle karşı karşıya olmayan ve gitmeye mecbur olmasa da kendini gitmek zorunda hisseden kişilerin hikayelerine kulak vermek istedik.
Kazaz: Genelleme yapmaktan kaçınsak da kitapta yer alan görüşmecilerin çoğunun toplumun geneline kıyasla sosyo ekonomik açıdan daha avantajlı olduğunu söylemek mümkün. Bir görüşmecimiz Barış Bildirisi’ne imza atan bir akademisyen; biri fotoğrafçı, diğeri de sinemacı, iki görüşmecimiz de barış akademisyenlerine destek veren bildiriye imza attıkları için haklarında soruşturma açılmış durumda. Ama kişilere ulaşırken haklarında soruşturma açılmış olma gibi bir kıstasımız olmadı.
‘Dönmemek üzere gidiyorlar’
Ülkede daha önce yaşanan göçlerden belirgin farkları var mı?
Mavituna: TÜİK’in 2018’in Eylül ayında yayınladığı raporu anmak gerek önce. Bu rapora göre 2017 yılında Türkiye’den yurtdışına göç edenlerin sayısı 2016 yılına göre yüzde 42’lik bir artışla 253 bin kişiyi bulmuş. Yaş dağılımına göre en fazla göç veren kesim ise gidenlerin %15.5’ine tekabül eden 25-29 yaş grubu.
Kazaz: Kitap akademik saikle yazılmadığı için göç gibi çok kapsamlı bir konuda genelleyici tespitler yapmaktan kaçınıyoruz. Fakat gözlemlerimizden şunu söyleyebiliriz ki, 1960’lardan itibaren başlayan işçi göçü, 1980 darbesi sonrası ortaya çıkan politik göç ya da 90’lar ve 2000’lerde artan ‘beyin göçü’nden ayrıştığı yerler var son yıllarda yaşananların. Çünkü ekonomik olarak Türkiye’de avantajlı konumda olan, yurtdışında ‘küme düşeceklerini’ bile bile gidenler de var. Öte yandan ülkedeki siyasi baskı ortamı önemli bir faktör olsa da tek faktör değil; toplumsal sıkışmışlık, değer görememe hissi ve kentteki yaşamın bunaltıcılığı epey baskın. Bizce bu kitapta çıkan en genel sonuç şu oldu; bu yaşanan göç dalgasında duyguların büyük payı var. Korku, endişe, sıkışmışlık, bunaltı, bıkkınlık… bu hisler neredeyse görüşmecilerimizin hepsi tarafından dillendirildi. Ve diğer göçlerden belki de en büyük farkı, görüşmecilerimiz dönmemek üzere gidiyor. Yani artık Almanya’ya işçi göçüyle gidip de ‘bir gün memleketime döneceğim’ fantazisi kuran yok.
Daha gidenler olacak
Ortaya çıkan gözlemleriniz neler? Göçlerin arttığı dönemler hangi dönemler? Hangi durum değişikliği ülkeyi yaşanmaz kılıyor?
Mavituna: Açık ki göçlerin artması konusunda belirli bir dönemden bahsetmek çok zor. Çünkü kimse bugünden yarına karar verip göç etmeye kalkamıyor. İbrahim Sirkeci’nin giriş yazısında belirttiği gibi bir ülkeden çıkış yapmak için belli türden sermayelere sahip olmak gerek. Lakin görüşmecilerimizin ne zaman ülkeden gitmeyi iyiden iyiye elzem gördüklerini ve tasarlamaya başladıklarını gözlemlemek daha kolay. Bu zaman aralıkları da gündelik hayatın sekteye uğradığı ve özellikle terörize edildiği dönemlere tekabül ediyor. Örnekse Gezi sonrası yaşanan polis şiddeti ve ablukası veyahut 28 Haziran 2016’daki havalimanı saldırısı ya da 15-16 Temmuz günü. Gerek kendi gerekse yakınlarının yaşamı için duyulan endişe travmatize edici olabiliyor ve kişinin ülkeyle bağını iptal ediyor. Keza kitabın ‘Bir İhtimal Daha Var mı?’ başlıklı ve gitmemekte karar kılmış mülakatlara yer verilen son bölümünde de – ülkeyi terk etmeme gerekçesini ‘henüz kimse kapımıza silahla dayanmadı’ olarak ortaya koyanlar da var.
Bununla beraber böyle dramatize edici momentlerin daima son damla işlevi gördüğünü de söylemek lazım. Yani kentleşmenin mutenalaşma momenti ve buna bağlı belli türden çok acı bir bellek yitimi yanı sıra eğitim ve iş olanaklarında yitirilen kalite – tüm bunlar bizim işaret etmeye çalıştığımız göç hareketini yıllar içinde tedricen hazırlayan etmenler. Belli ki daha da gidenler olacak.
Göç etmek konusunda temel motivasyon ne? Sadece siyasi atmosfer mi? Ekonomik motivasyon mu?
Kazaz: Tek bir motivasyondan bahsetmek çok zor. Gidenlerin hikayeleri, gitme sürecinin pek çok bileşenli ve tahmin edilebileceği gibi çok da kolay bir süreç olmadığını gösteriyor. Siyasi atmosfer önemli bir etken olsa da kesinlikle tek etken değil, ekonomik motivasyon da öyle. Fakat özellikle akademi, medya, yayıncılık ve kültür sanat sektörlerinde çalışan görüşmeciler, son yıllarda ivme kazanan sektörel güvencesizleştirilme süreçlerinde işlerini kaybettiklerini, ya da üç otuz paralarla çalışmak zorunda kaldıklarını anlattı. Dolayısıyla medyadaki dosya haberlerde aktarıldığı şekliyle ‘siyasi belirsizlikten kaçan orta sınıf’ portresinden daha karmaşık durumlarla karşılaştık.
Mavituna: Bellek ve aidiyet yitimi denilebilir.
Göç ettikten sonra neler yaşanıyor? Göç sonrası zorlu bir süreç mi?, Sosyal veya ekonomik statüleri değişiyor mu? Kendilerini daha mı güvende hissediyorlar?
Mavituna: Kitabın üçüncü ve dördüncü bölümü olduğu gibi bu minvalde öykülere ayrıldı. Zira gündemdeki göç olgusunu ele alırken ülkeden neden gidildiği kadar giderken gidişin sonrasında neler olduğuna bakmak ve bunu yansıtmak bizim için etik olarak önemli idi. Zira konunu insani yönünü görme ve gösterme sorumluluğumuz var. İnsanların şahsi hikayelerini salt gidiş hikayesi olarak malzeme etmek doğru değil. Her bir hikaye belli bir yaşantıya ilişkin.
Bu açıdan bakarsak diyebiliriz ki yeni bir yaşantıya adaptasyon zorlu bir süreç. Kişinin elindeki yetenek ve görgülerini yeni bir ortama adapte etmesi oldukça emek yoğun bir mesai ve azim istiyor ve de tabii ki zaman. Dediğiniz gibi sosyal ve ekonomik statülerin değişmesinin – kişinin belli türden bir statü kaybına uğraması da dahil – bu olgunun çok sık rastlanan bir sonucu olduğu düşünülürse dediğim çok daha iyi anlaşılabilir. Lakin ekonomik statü kaybının belli bir sosyal refah kazancıyla telafi edildiği vakalar da çok manalı. Dil dünyasını geride bırakan bir yazar yine de oğlu için orada kalmayı tercih edebiliyor ya da mesleğini bırakan bir gazeteci gündüz işi olan santral memurluğu mesaisinden çıktıktan iki adım sonra denize girme lüksünü paha biçilmez bulabiliyor.
Güvenlikte hissetme konusunda ise şunu belirtmek gerek ki yakın dönemde yurt dışına çıkanların umutları henüz taze – zaten bin bir emekle varmışlar varacakları yere ve muhtemelen tercihen yeni çevrelerini daha olumlu buluyorlar. Bununla beraber göç deneyimini sindirmiş yani etrafına daha gerçekçi bir şekilde görmeye başlamış olanlar içinde bulundukları hal ve durumun bir göçmenlik durumu olduğunu idrak etmekteler. Görüşmecilerimizden birisinin tabiriyle idraki – yani ne orada ne de burada olabildikleri gerçeği – göç olgusunun kişisel manada en trajik ve yine de en aleni ve inkar edilemez veçhelerinden birini teşkil ediyor.
Geri dönüş motivasyonu var mı? Dönüş gündemde mi?
Kazaz: Mülakat yaptığımız 27 kişiden sadece bir tanesi dönmek istediğini söyledi, o da Türkiye’yle ilgili çalışan bir akademisyendi. Yani en azından bugünden baktığımızda geri dönüş gündemde değil.
Mavituna: Konuştuklarımız son üç-dört yılda gidenler. Yani bir şey söylemek için daha erken, hiç belli olmaz tabii ki.
Bu söyleşi ilk kez 17 Ekim’de Agos internet sitesinde yayınlanmıştır