Reina baskını yapısı, hedefi ve mesajı yönünden uluslararası bir eylem sayılır. Eylem, yankısı ve hedef aldığı kitle açısından da uluslararası nitelikte olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’yi yönetenlerin içine düştükleri Ortadoğu cangılında MHP ile tahkim edilmiş AKP-Erdoğan rejiminin büyük güçlere çalım atmak üzere giriştiği maceranın yol açtığı ikinci büyük felaket olmuştur. İlki Rus Büyükelçisi cinayeti idi.
Türkiye bu son iki eylemle birlikte vekalet savaşlarının üzerinde oynanacağı bir zemin olma yolunda mesafe kat etmiştir. Uluslararası yorumcuların sıklıkla tekrarlamaya başladığı gibi, bu bir tür Pakistanlaşma sürecidir. Ne menem bir şeydir ki bu, AKP-Erdoğan rejiminin iddia ettiği gibi Türkiye büyüdüğü ve güçlendiği için değil, Erdoğan’ın başkanlık ve iktidar hırsı sebebiyle her geçen gün daha çok terör ve şiddet sarmalına girmektedir. AKP-MHP-Erdoğan rejiminin siyasal seçenekleri bu girdabın oluşmasına yol açmaktadır.
Reina baskını aynı zamanda ve daha da kuvvetli biçimde siyasal-ideolojik bir eylemdir. İç politikaya yansıması bu yönden olacaktır. Seküler bir yaşam sürmek isteyen kitlelere büyük mesaj içeriyor. Sadece Türkiye toplumuna değil, ülkelerinde yaşayamadıkları özgürlükleri Türkiye’de yaşamak üzere gelen İslam toplumlarına da Vehabiliğin, Sünni İslam mezhebinin ideolojisine boyun eğin mesajı.
Reina baskını, neredeyse son 10 gündür üst üste devlet cenahından Milli Eğitim genelgelerinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Cuma hutbelerinde ve tarikat şehlerinin açıklamalarında pompalanan, yeni yıl kutlamalarını okullarda yasaklayan, Sünnilikçe günah sayılan, geleneklere uymadığı söylenen bir İslam propagandası ortamında gerçekleşmiştir.
Reina baskını, basın yayın yoluyla yine aynı mezhep ve din algısıyla Akit, Milli Gazete, Milat gibi günlük gazete ve televizyonlar eliyle, Osmanlı Ocakları başta olmak üzere bir takım sivil gerici örgütlerin Noel Baba düşmanlıklarıyla şişirilen, tehdit edilen, yılbaşı kutlamalarına katılanları dışlayan ve cezalandırmaya yönelen iklimin üzerine gerçekleşmiştir.
Üstelik, Reina baskınından sonra bile devleti yönetenler İslamcı-mezhepçi siyasal ve idelojik işlevini sürdürmektedir. Eylemi kınamak üzere karanfil bırakan sosyalistleri, laikliği savunan gençleri İçişleri Bakanlığı twitterdan ihbara çağrıp gözaltına alarak katliamın ideolojik mesajına destek vermeye devam ettiler. Katliamı kınamak, laikliği savunmak adeta yasaklandı.
Toplumun geniş kesimlerine verilen ortak mesaj çok açık: İtaat et, Sünni İslamın kurallarına, buyruklarına göre yaşa, dinine, geleneklerine uy! Eğer uysaydın başına da bunlar gelmezdi… Cübbeli Ahmet Hoca denilen soytarının işi tavlaya, satranca kadar uzatması bu iklimde mümkün oluyor.
Reina’yı basan teröristin düşünce dünyasıyla AKP-MHP hükümetinin bize dayattığı siyasal-ideolojik yaşam alanı arasında ne fark var? Sadece yöntemleri farklı. Siyasal-ideolojik dünya görüşü açısından aralarındaki büyük benzerlik sebebiyledir ki, AKP-MHP hükümeti bu eyleme yönelik tepkilere izin vermemekte, engel olmakta ve yasaklamaktadır.
AKP-MHP hükümeti iki yüzlüdür. Eylem seçmekte, PKK ve TAK eylemlerini kınamayı teşvik etmekte, IŞİD kökenli eylemlerin tümünde tanık olduğumuz gibi protesto etmeyi yasaklamaktadır. Nitekim Suruç’ta Kobane’li çocuklara oyuncak götürmek için toplanan sosyalist gençlere yönelik 31 gencin öldüğü katliam sonrasında da, 10 Ekim’de Ankara’da sendikaların düzenlediği mitinge yönelik bombalı eylemin sonucunda 101 kişinin ölümünden sonra da protesto eylemleri yasaklanmıştı.
IŞİD cephesine, AKP-MHP hükümetine direnecek kuvvetler ise hapiste. HDP eş başkanları, belediye başkanları, milletvekilleri, parti yönetici ve üyelerinin yüzlercesi tutuklu. Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticileri, Ahmet Şık başta olmak üzere sosyalist gazeteciler tutuklu ya da gözaltına alınmaya devam ediyor, yargılanıyor. KESK üyeleri kamudan ihraç ediliyor.
Bu koşullarda ana muhalefet partisi CHP ne yapmaktadır? Üstelik, IŞİD ve AKP-MHP hükümeti doğrudan bu partinin tabanına yönelik eylemlerde bulunurken ne yapmaktadır? CHP devlet kuran parti modunda treni sallamaya devam ederek ciddi bir iddiasızlık ve cürüme içine girmiş bulunuyor. MHP-AKP rejimiyle siyasal, ideolojik ve fiili mücadeleyi göze almadan seküler yaşam ve laiklik savunusu mümkün değildir. Geleneksel burjuvazinin partisi artık çok yaşlı, zayıf ve MHP-AKP karşısında siyasal-ideolojik olarak yetersiz kalıyor.
CHP tabanının güvenle sırtını yaslayabileceği siyasal taraf, sosyalistlerle birlikte IŞİD barbarlığına karşı kendini fiilen ve uluslararası sahada ispat etmiş olan demokratik Kürt hareketidir.
Her geçen gün yaşamı tehdit altında olan, bunu hisseden, korku duyan kadınlara, gençlere, seküler yaşamı savunan kitlelere güven verecek, kendilerini savunmayı öğretecek, yanyana gelmelerini, örgütlenmelerini sağlayacak bir siyasete ihtiyaç var. Bu siyaset, AKP-MHP merkezinin dar çıkar çevresi dışındaki kitlelerin hızla önyargılardan uzaklaşıp demokratik, seküler, insanca bir yaşam için ekonomik önlemler alacak, Kürt halkıyla barış içinde birarada yaşamayı savunan acil talepler için mücadeleye girişmeleri halinde mümkün olabilir. Acil ihtiyacımız budur.
Yunus Öztürk