Reis Türkiye’yi bir savaşa sürmekten geri durmayacak. O’na OHAL yetkileri yetmiyor. Yargı hiyerarşisinin alt üst edilmesi yetmiyor. İhraçlar, tutuklamalar, yargısız infazlar, intiharlar az geliyor. Kararname hazırlamaya bile gerek olmayacak bir siyasi ortama ihtiyacı var. Tek kanun kendisi olsun istiyor. Fazla zamanı yok. O’nu belki kimse kovalamıyor ama kovalama ihtimali çok büyük, bunu iyi biliyor. İhtimalleri ortadan kaldırmak için uğraşıyor, uğraştıkça rızasını aldığı seçmen sayısı azalıyor.
Öyleyse acele etmeli. Son icraatı öncekinden daha etkili olmalı, her konuya el atılmalı, açıklamalar birbirini kovalamalı… ki, dönüp arkaya bakan olmasın.
Lakin bu kez el yükseltti. Nicedir bu günleri bekliyordu. İşlerin artık iyiye gitmediği bir dönemden geçerken, toplumun yüzde 50’sini kontrol etmekte zorlandığı şu günlerde, CHP ile, Gül ile (Abdullah olan) uğraşmaktansa kökünden işi halletmenin peşinde. Bu sebeple yamağı MHP’nin piç ettiği güzelim şarkı sözünü diline dolamış durumda ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’.
O milli kahraman olmak istiyor. Toplumun zaten bir bölüğü onu böyle saymakta. Ama tamamı üzerinde bir korku ve imrenilecek bir güç elde etmek hiç de fena olmaz. Üstelik zaten başkomutan, bir de işin ucununda mareşal olmak var, Fevzi Çakmak’tan neyi eksik, değil mi ya! Ama Enver gibi Sarıkamış’a kakılmak da var… neyse geçelim.
Öyle bir savaş olmalı ki, cihan savaşına benzesin. Zaten imaj devrindeyiz. Aslı olmasına gerek yok, benzesin, mış gibi yapsın yeter. İşte ‘ey Amerika’ ünlemesi bunun ifadesi. Ünlemenin savaş yerine propaganda edilebildiği bir çağdayız. Yine de işin ayarını kaçırmamak lazım. Bu sebeple sık sık U dönüşü yapmak gerekiyor, yapıyor. Hırslanıyor ama hemen vaz geçiyor, yemiyor.
Almanya, Hollanda; olmadı Amerika’ya ünleyince toplumun yüzde 60’ını, 70’ini, Ergenekoncusundan Perinçekçisine, ulusalcısından faşistine varana kadar ‘milli ve yerli’ olanı şahsında birleştirebiliyor. Bunun keşfiyle birlikte, politikayı yeniden dizayn eden reis, Kürtlere karşı savaşın stratejik bir devlet politikası olması, Arapların da zaten Osmanlı’yı arkasından hançerlemiş olduğu iddiasıyla savaş tamtamlarını çalmaya başladı. Böylece tozlu tarih kitaplarının sayfalarından koparılıp alınan cihan devleti efsanesinin günümüze uyarlanan ‘milli ve yerli’ savaş konsepti oluştu.
Savaşın pek çok insan kaybına yol açacak, ekonomik kirizi tetikleyecek olması ne gam. O’ndan kıymık bile kopmayacak (öyle sanıyor). Aslında bu bir kumar. Bir koyup üç almak sağcı ve tüccar devlet reislerinin ortak hesabı. Turgut Özal Irak savaşı sırasında benzer bir hesabın takipçisi olmuştu. Eli boş döndü.
Bu kez dünya koşulları çok farklı. Rusya etkin bir güç. ABD gerilese de büyük emperyalist devlet. Bize çizilen fotoğrafta Türkiye İran ve Rusya ile aynı safta duruyor, ama esasen ne Amerika’ya ne de Rusya’ya yaranıyor. Reis arada kalmış durumda.
Ortadoğu’daki taraflar Rusya ve Amerika, dünya seviyesindeki siyasi ve ekonomik rekabetlerini bölge sahasında sınıyorlar. Büyük güçlerin karşılıklı el ense çektikleri bir zamanda, iki tarafın arasında bir o yana bir bu yana savrulan tribün amigosu olmanın dışında ortada ne var? Kuru gürültü.
Ama bu gürültücü amigoluk ve kendini bilmezlik durumunun devam etmesi halinde iki süper gücün amigoyu ortalarına alıp, ‘ortada sıçan’ oynamaları gayet mümkün. Ya tetikçilik yaptıracaklar ya da silkeleyip atacaklar.
Sözlerinin ciddiye alınmadığını gördükçe daha da hiddetlenen, ABD ve Rusya’yı CHP ve HDP milletvekllerine, belediye başkanlarına yaptığı muameleyi yapmaya kalkan reisin sonunu düşünecek değiliz. Ama ‘zeki’ olduğu iddiasında. Oysa şu günlerde girdiği macera, savaş emrini vermekle sınırlı kalmayacak, büyük yıkımın ve siyasi iktidarın sonunun habercisi olacak.
Ortadoğu uzmanı gazeteci Fehim Taştekin’in deyişiyle Afrin’e ‘bir gece ansızın girebilirsiniz ama bir gecede çıkamazsınız’ beyfendi.