Göbek hizasında kavuşmuş bir çift el gördüğünüzde ne düşünürsünüz?… Bir de ellerin sahibinin kafasını hafifçe öne eğdiğini ve karşısındakiyle yüzüne bakmadan, düşük frekansla konuştuğunu hayal edin… Nedir bu? Bir biat etme hali. Peki biat nedir? Doğu kültürünün hala kendisiyle hesaplaşıp, bir türlü bilince çıkaramadığı kötü bir nüvesi… Yani insanın kendisinden daha güçlü olan karşısında; „Bana istediğini yap. Buna rağmen her durumda, her yerde ve her zaman emrine amadeyim.“ demesi.
İşte 9 Eylül 2017’de Köln´de izlediğimiz Abluka adlı film böyle bir sahneyle başlıyor. Yakın çekim kamera görüntüleri henüz tanımadığımız ana figürün bazen ellerini, bazan kolunu ama daha çok arka cepheden çekilmiş olan omuzlarını konuşturarak izleyiciye mutlak biat halinin, gittikçe ağırlaşan yükünü anlatıyor. Kasvetli… Yönetmenin büyük bir beceriyle filme işlediği sessizlik, ışıklandırma, görseller ve patlamayı andıran sesler… Bir kapının çarpılması mesela, sonra kilide giren anahtar, küçücük ranzanın zelzeleye uğramış gibi sallanması… Bütün bunların hepsi kasvetli. Öyle ki; ana figür Kadir´in koğuştan çıkıp sokaklara değen ayak seslerini dinlerken, bir an üzerinde oturduğunuz koltuğu terk edip gitmeyi bile isteyebilirsiniz.
Kadir 20 sene boyunca adli suçtan dolayı cezaevinde kalmış, sıradan bir adam. İki sene sonra cezasını tamamlayıp çıkabilecekken, şartlı tahliye kapsamında „serbest“ bırakılıyor. Şartlı tahliyenin tek şartı muhbirlik. Kadir muhbirliğe zorlanırken bu zoru reddetmek aklının ucundan bile geçmiyor. Çünkü Kadir biata alışık. Gücü gördüğü her yerde hemen bükülmeye hazır. Tıpkı çevresindeki diğer insanlar gibi…
Bu haliyle film gerek Kadir´in gerekse filmdeki diğer karakterlerin nezdinde „Abluka“ içinde yaşayan insanların değer yitimlerini, korku ve tedirginliklerini başka bir deyişle „hiç“ oluşlarını konu edinmiş diyebiliriz.
Karakterler
Filmdeki olay örgüsü Kadir´in yaşadıkları üzerinden gelişse de, diğer karakterlerin onun hikayesiyle kesişen hikayeleri ve oyunculuktaki performansları Kadir´i baş-rol-oyuncusu olmaktan kurtarıyor. Kendisinden çok küçük olan erkek kardeşi Ahmet, Ahmet´in arkadaşı Ali ve Ali´nin eşi Meral hemen hemen aynı etki eşitligiyle ele alınmış. Bu dört karakter arasındaki ilişki yüzeysel bir sevgi&saygı çerçevesinde ekrana yansırken, filmin derin yapısında her birinin kendi iç dünyasındaki yalnızlığı ve korkuları, en önemlisi de güvensizlikleri dikkat çekiyor.
Bu haliyle filmi iki katman üzerinde değerlendirmek mümkün.
- Kahramanların dışarıya (sokağa) yansıttıkları davranış biçimleri.
- Kahramanların içerde (evlerinde) sakladıkları hisleri.
Özellikle Kadir ile Ahmet´in ilişkisinde bu iki katman arasındaki gidiş-gelişlere tanık oluyoruz. Bir yandan kardeş olmaktan kaynaklı güven, öte yandan gittikçe daralan iç dünyalarındaki şüphe arasında sıkışıp kalıyorlar. Buna en iyi örnek olabilecek sahne, Ahmet´in evde intihar etmeye çalıştığı sırada Kadir ve Ali´nin gelip kapıda zile basması. Aynı sahne hem dışarda Kadir´in perspektifinden hem de içerde Ahmet´in perspektifinden veriliyor. Son derece çarpıcı… Aynı çelişik durum o ikisinin Ali ve Meral´e karşı tavırlarına-hislerine de yansıyor. Ali ve Meral´in iç dünyalarına girilmemiş. Ali çok az gösterilse de Meral´in olay örgüsündeki yeri ve konumu yine Kadir´in şüphelerine bağlı olarak ele alınmış. Ayrıca yan karakter sayilabilecek ortanca kardeş Veli ve diğer mahalle sakinleri sadece Kadir´in yaptığı muhbirliğe bağlı şekilde, korkunun ve şüphenin nesneleri olarak karşımıza çıkıyor.
Kurgu ve gerçek ilişkisi
Yukarda sözü edilen korku ve şüpheyi besleyen hem politik ortamdaki gerilim, yani devlet şiddeti, hem de Kadir´in ve Ahmet´in kafalarındaki kurgular diyebiliriz. Kadir muhbirlikten dolayı mümkün olduğu kadar çok senaryo kurgulamaya ve bunları ispatlamaya çalışırken, kardeşi Ahmet sürekli kabuslar görüyor. Yönetmenin Ahmet´in kabuslarını ve Kadir´in kurgularını filmin olay örgüsüne bilerek kattığını söylemek mümkün. Böylece izleyici neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayıramadığı bir anlatım tekniğiyle zorlanıyor. Öte yandan filmdeki boş alanlar da herkesin artalan bilgisine, algılama yeteneğine ve fantezisine göre doldurabileceği şekilde düzenlenmiş. Meral´in Ahmet´le cinsel ilişkisi var mı? Veli gerçekten hayatta mı? Politik çekişmeler hangi boyutta? Film nasıl bitiyor? Bütün bu soruların cevapları bilerek açıkta bırakılmış.
Görsel ve işitsel eEstetik
Filmde dikkat çeken ve sanat kalitesini yükselten başka bir unsur; görsel ve işitsel estetik olarak değerlendirilebilir. Müziğin ve ses efektlerinin hemen hemen hiç kullanılmadığı filmde sahnelere bağlı olarak değişen seslere ve sessizliğe rastlıyoruz. Ayak sesleri, mutfakta yemeğin kaynaması, bir çekiç, ya da zil sesi, tüfek patlaması, siren sesleri, son derece rahatsız edici biçimde filmi tamamlıyor. Bazen kuru-soğuk bir sessizlik sanki korkunun altını çizer gibi. Hatta film daha çok bu türdeki boş alan motifleriyle anlatılmış diyebiliriz. Mesela Ahmet´in kullandığı tüfek, tüfeğin patlamasıyla ekranın kararması, sokakta olup bitenlerin tamamıyla gözlemci bir bakış açısıyla ekrana yansıması, siren sesleri, binalar, patlama sırasında çatlayan pencere camları dikkatli izlendiğinde çok şey anlatıyor. Görsel ve işitsel estetik tamamıyla filmin konusunu destekleyecek şekilde kullanılmış.
Mekan ve zaman unsuru
Bu filmde anlatılan mekanın İstanbul olduğu biliniyor. Ancak çekimin yapıldığı yerlerde İstanbul´un genel resmini görmek mümkün değil. Çünkü anlatılan İstanbul´da martılar, yok, boğaz yok, deniz havası, köprüler, tarihi yerler yok. İstanbul´a göçeden yoksul insanların yaşadığı bir kenar mahalle var. Bakımsız binalar, sistemli bir şekilde katledilen sokak hayvanları, yoksulluk, gittikçe daralan ve küçülen eğlence yerleri-meyhaneler, çöp bidonları İstanbul´un dışardan bakıldığında görülmeyen gerçeğini oluşturuyor.
Anlatılan zaman dilimi şimdiki zaman. Yani filmde tamamen güncel bir sorun ele alınmış. Ele alınan sorun mikro-gösterim tarzıyla diğer sorunlardan koparılarak, sanki mercek altında büyütülmüş ve izleyiciye öyle sunulmuş diyebiliriz. Nitekim -son derece gerçekçi çekimler olduğu halde- filmi soyut bir zemine taşıyıp sanat filmi haline getiren de, ele alınan konunun bu tarzda işlenmesi. Filmde doğrudan politik-didaktik bir mesaj ya da sistem eleştirisi yok. Ancak sorun, yani politik gerilim ve maddi imkansızlıklar içinde hayat alanı daralan insanların mutsuzluğu kamera önüne çekilip tamamıyla çıplak bir halde gösteriliyor.
Bu yanıyla kesinlikle kafkaesk özellikler taşıdığını söyleyebileceğimiz film, insan ruhunun kirli politik gerilimler yüzünden nasıl Abluka´ya alındığının altını çiziyor. Kasvetli… Bu kasvete katlanıp, toplumun ve bireyin yok oluşuyla hesaplaşacak güçte olanların izlemesi gereken bir film.
Filmin Künyesi:
- Yönetmen: Emin Alper
- Senaryo: Emin Alper
- Müzik: Cevdet Erek
- Oyuncular: Kadir (Mehmet Özgür), Berkay Ateş (Ahmet), Tülin Özen (Meral), Müfit Kayacan (Ali)
- Yapım yılı: 2015
- Ödüller: Jüri Özel Ödülü (Venedik)
Köln, 11.09.2017