Hayatımdaki öğretmenlerimden en çok ilkokuldaki öğretmenini sevmişimdir.
İsrail’den döndüğümüzde on iki yaşındaydım.
Altıncı sınıfa gitmem gerekirken dördüncü sınıfa imtihana alındıktan sonra devam etmem istendi.
Çok az Türkçe konuşuyorum, doğru dürüst anlamıyordum.
Tabii dördüncü sınıfa girmem için sözlü bir imtihana tabi tutuldum; imtihan yapılacağı odaya girdim. Her tarafım yaprak gibi titriyordu, tek tek öğretmenlerin yüzüne bakıyorum ve sordukları hiçbir soruyu da anlamıyordum.
Canım biricik öğretmenim Sıdıka Akhuy hemen imdadıma yetişti ve imtihan heyetine dönüp “Bir dakika arkadaşlar, bize İbranice bir şarkı söylesin, bakalım nasıl şarkı söylüyormuş” dedi.
Canım öğretmenimin verdiği direktifle kendime öyle bir güven geldi ki ben de Havahnagilah şarkısını söylemeye başladım.
Şarkıyı bitirdiğimde sınıfta olan bütün öğretmenler hararetle beni alkışlamıştı.
Öğretmenim yanıma geldi, beni başımdan okşadı ve aferin bak imtihanını geçtin artık dördüncü sınıftasın dedi.
Canım öğretmenim bana üç ayda Türkçeyi öğretecekti. İnsan ne olsa, ne yaşasa da ilkokul öğretmenini hiç unutamıyor; eğer Sıdıka öğretmen yaşıyorsa sağlıklı, uzun ömürlü olsun.
***
Sıdıka öğretmenim sayesinde ilkokulumu ne kadar sevdiysem, Karaköy’deki Fransız okulumu ise o kadar sevmedim. İnsan hiç mi sevmez o okulu!
Her gün okula gittiğimde, bu okul daha yanmadı mı, yansa kül olsa diye aklımdan geçirirdim.
Hayatımda ilk defa o okulda antisemitizmle karşılaştım. Tarih ve Türkçe öğretmenimiz var; sınıfa her girdiğinde “Burayı Havra’ya benzettiniz, susun bakayım!” derdi.
Ben de ne olduğunu anlamadığım için bu deyişi merak ediyordum ve bir gün, akşam babam eve geldiğimde sormuştum.
“Havra’ya benzetmek de ne demek babacığım?”
Babam durdu, sustu, yüzü renk verdi, belli ki içi ezilmişti ve dedi ki, “Boşver kızım, sen buna boş yere takılma.” Çok sonra öğrenecektim bunun anlamını: Yahudilerin ibadet yerini kalabalık, gürültülü ve patırtılı bir yer diye gösteren pejoratif bir söz…
***
Bu kadın öğretmen o kadar çok nefret saçardı ki, bunu acıyla görür, hissederdim. O dönemlerde yabancı okullarda Ermeni, Rum, Yahudi talebe daha fazlaydı.
Bir gün bir arkadaşım, tarih dersinde öğretmenin sordugu soruya cevap vermek için elini kaldırdı, ama kalkıp oturduğu zaman sıra çok gıcır gıcır ediyordu. Bunun üzerine hocamızdan izin istedi başka bir sıraya geçebilir miyim diye sordu. O antisemit öğretmen hayır otur yerine dedi. Tabi otururken tekrar o sıra tahtaya tebeşirle kulak tırmalayan bir ses çıkarır gibi yine gıcırdadı ve gıcırdayınca öğretmen deliler gibi arkadaşımı azarlayıp çabuk çık dışarı dedi.
Arkadaşımın hiçbir günâhı olmamasına rağmen herhalde sinirlenmişti, belki de bile isteye çıkarken kapıyı arkasından bir parça gürültüyle çarptı. Bunun üzerine o öğretmen ben dahil iki arkadaşıma döndü dedi ki, “Gördünüz mü, bana eşşoğlueşşek Türkler!” dedi diye asılsız bir iddiada bulundu.
Ben de kalktım dedim ki, “Yani hocam, öyle bir şey demedi ki kızcağız, o bir şey demedi!” dedim
Hoca ısrarla yok yok öyle dedi diye baskın çıktı.
Ondan sonra o olay büyüdü, disipline gitti, Milli Eğitim‘den müfettişler geldi ve o öğretmen, biz önde oturan öğrencilere “Eşşoğlueşşek Türkler dedi demezseniz, sizi sınıfta bırakacağım!” Ben yalan söylemedim, doğruyu söyledim disiplin kuruluna tanık olarak çıkarılınca…
Tabii ki ben o sene sınıfta kaldım.
Çocukluğundan beri hiçbir haksızlığa dayanamadım için tepki göstermiştim; kabullenemezdim. Bugün de içim rahat, müsterih.
Arkadaşım okuldan bir haftalığına uzaklaştırıldı. Sonrasında psikolojisi bozulduğu için okulumuza devam etmek istemedi.
Türkiye’de de yaşamak istemiyordu artık ve ailesi onu Amerika’ya gönderdi, orada okudu ve şu anda arkadaşım, kim biliyor musunuz! ABD’de çok meşhur bir kanser araştırma ve tedavi profesörü oldu.
Sizce bu olayda kim kaybetti? Tabii ki Türkiye kaybetti.
Yazık günâhtır bir sürü değerler böyle yok oluyor…
Neyse ben niye bunları anlatıyorum, bazen işte böyle haksızlığa dayanamadığım içindir.
O gün okuldan, disiplinden çıktıktan sonra eve gittiğim zaman öyle bir sinirliydim ki, öyle bir ağlıyordum ki anneannem beni tatlıyla teselli etmek için, azıcık şımartmak için bir pasta yaptı: Aman da aman! O kötü günün en güzel sürprizi bu oldu…
Anneanneciğimin pişirmiş olduğu ıspanaklı kişle, çikolatalı tart tadıyla, eh bir nebze olsun unutmuştum o olayı.
İşte şimdi hem hatırladım hem de tariflerini şuracığa iliştirdim.
ISPANAKLI KİŞ
İç Malzemesi
- 5 çorba kaşığı zeytinyağı
- 750 gr. ıspanak
- 750 ml süt
- 2 çorba kaşığı tereyağ
- 2 çorba kaşığı un
- 3 yumurta
- 1 demet taze soğan
- 250 gr. krema
- 1 adet kırmızı biber kapya (küp küp doğranmış)
- 250 gr. taze kaşar, rendelenmiş
- 1 tatlı kaşığı şeker
- 1 tatlı kaşığı muskat
- tuz
- karabiber
Hamuru İçin
- 250 gr. tereyağ veya margarin
- 1adet yumurta
- 1 tatlı kaşığı tuz
- Aldığı kadar un (kulak memesi kıvamında)
(8 KİŞİLİKTİR)
-Tereyağı yumurta ve tuzu mutfak robotunda krema kıvamına gelene kadar çırpın.
-Mutfak robotu çalışır haldeyken on kaşık unu yavaş yavaş ekleyin, iyice yedirdikten sonra kulak memesi kıvamına gelene kadar mutfak robotunda yoğurun.
-Mutfak robotundan aldığınız hamur karışımını ellerinizle iyicene yoğurduktan sonra streç filme sarıp buzdolabında 30 dakika bekletin.
-Ispanağı köklerinden ayırın iki santim boyunca kesin yıkayın ve kuruttun.
-Taze soğan ayıklayıp yıkayın ince ince kesin.
-Zeytinyağını koyduğunuz bir tavada taze soğan ile biraz kavurduktan sonra ıspanak kırmızı biber tuz ,muskat, karabiber ve şekeri ekleyip kavurmaya devam edin.
-İki kaşık tereyağını bir tencereye koyup un ile kavurun sütü azar azar dökün ve çırpıcıyla karıştırmaya devam edin; karışım akışkan bir muhallebi kıvamına geldiğinde krema ve kaşar peynirini ekleyin peynir eridikten sonra tencereyi ateşten alın.
-Bir kâse de karıştıracağınız yumurtaları hazırladığınız bu beşamel sosa yavaş yavaş yedirin.
-Tavadaki ıspanak karışımı sonra beşamele karıştırın.
-Buzdolabında dinlendirdiğiniz hamuru bir yağlı kağıt üzerine açıp yuvarlak bir tart kalıbına ince olmasına dikkat ederek yerleştirin.
-Soslu ıspanakları hamurun üzerine dökün ve 180°’de ısımış fırında kenarları ve üzeri kızarana kadar pişirin.
ÇİKOLATALI PORTAKALLI TART
İç Malzemesi
- 3 adet yumurta
- 1 çorba kaşığı ince rendelenmiş portakal kabuğu
- 100 ml süt kreması
- 100 gr. pudra şekeri
- 60 gr. bitter çikolata
- 2çorba kaşığı kakao
- 2 çorba kaşığı portakal likörü
Hamuru İçin
- 1,5 su bardağı un
- 1 çay bardağı pudra şekeri
- 150 gr. tereyağı
- 2 yumurta sarısı
- 2 çay kaşığı soğuk su
- 2 paket vanilya
Üzeri İçin
- 140 gr. bitter çikolata
- 60 gr. krema
- süslemek için portakal kabuğu tatlısı
8-10 KİŞİLİKTİR
-tereyağı, yumurta, şeker ve vanilyayı mutfak robotunda çırpın.
-Robottaki un ve yumurta sarısına soğuk su ekleyin ve pürüzsüz bir hamur elde edene kadar yoğurun.
-Hamuru açın ve tart kalıbına yerleştirin.
-İçi için ayırdığınız biter çikolatayı küçük parçalar halinde bölün ve benmari usulü eritin.
-İçi için ayırdığınız yumurtaları pudra şekeri ile beraber çırpın, Portakal rendesi, krema, portakal likörü ve erimiş çikolatayı ekleyerek çırpmaya devam edin.
-Karışım hazır olduğunda tart hamurunun üzerine dökün ve tartı 180 derecelik fırında 30 dakika pişirdikten sonra soğumaya bırakın.
-İçin ayırdığınız çikolatayı benmari usulü erittikten sonra kremayla karıştırın ve tartın üzerine dökün.
-Tart soğuduktan sonra arzu ederseniz portakal kabuğu tatlısıyla süsleyin.