Herkesin bir hikâyesi var, her ailenin bir yaşanmışlığı var.
Yüz sene sonra insanın arkasından konuşacak kimse kalmıyor.
Hayatımın ilk hayal kırıklığını annemin şehrinde yaşadım. İzmir’e, annemin şehrine küçüklüğümden beri hep gidip gelirdik.
Annemin yaşlı bir amcasıyla yengesi orada yaşardı, nereden bilebilirdim ki seneler sonra onlar benim en iyi arkadaşlarım olacaklardı.
Hayal kırıklığı deyince, şöyle oldu: On altı yaşındaydım, başımda kavak yelleri esiyordu ve çok beğendiğim bir erkek arkadaşım vardı İzmir’de…
Devamlı anneme babama yalvarıp “ne olur, işte ben İzmir’e gideyim, Alaçatı’yı özledim, amcamı göreyim çok özledim” deyip dururdum; erkek arkadaşımı görmek için bahane bunlar tabii.
O yaşlarda insanın kanı deli akıyor. O zaman cep telefonları yok, telefon etmek dahi zor ve tek çare mektuplaşma derken, gün geldi erkek arkadaşım okumak için yurt dışına gitti…
Biz hayallere kapıldık ya, hani hemen evleniyoruz ya, mektuplar gelip giderken bir gün erkek arkadaşımdan aldığım mektup beni çok ama çok üzecekti; benden ayrılmak istediğini yazmıştı.
Düşünebiliyor musunuz, 16 yaşındaki bir kızın nasıl parça pinçik olup üzüldüğünü.
Ahh gençlik!
Neyse bu ilk aşk hikâyeleri bir yana, ben size ailemin amcamla olan hikâyelerini anlatmak istiyorum.
Ailenin bütün hikâyesini dinleme fırsatı bulup ayrıntılarına kadar bana anlatan “Oncle Josef” ile her gün konuşurduk.
Oncle Josef hayatı boyunca Levantenlerin yanında çalışmış; fındık, incir, üzüm ticareti yapmış; fevkalade Fransızca konuşan birisiydi. Karşılaştığımızda 93 -94 yaşlarında olmasına karşın aile hikâyelerimizi sanki dün yaşamış gibi net hatırlıyordu.
Anlattığına göre benim dedem Nesim, ailenin büyük oğluymuş.
Anneleri Oncle Josefi ve ikiz kardeşi Ester’i dünyaya getirirken vefat etmiş.
O günlerde devam eden eski bir Musevi adeti gereğince, eşi vefat eden büyük dedem eşinin dul kız kardeşiyle, baldızıyla evlenmiş ve böylece dedemin teyzesi aynı zamanda üvey annesi de olmuş. Bu kadının da bir önceki kocasından iki kızı varmış.
Ve ikisi de Brezilya’da yaşıyormuş.
Daha sonra dedemin ikinci annesinden de, iki erkek kardeş dünyaya gelmiş.
Fakat o on-on iki yaşlarındayken babası öldüğünde Brezilya’da yaşayan iki üvey kız kardeş gelerek annelerini de alıp Brezilya’ya götürmüşler.
Böylece bir anda hem annesini hem babasını kaybeden amcaya, çocukluk çağından delikanlılığa doğru geçen yıllarında, bir müddet İzmir’deki Fransız rahibeleri bakmış. Ardından da İzmir’in Yahudi Mahallesi olan Karataş’taki Ecole Israelite’e yerleştirmişler.
Amcamın bu derece iyi Fransızca konuşmasının sebebi de işte bu okulda eğitim görmesi olmuş. Hakikaten aynı okuldan mezun olan annem de çok iyi Fransızcaya sahipti. Zaten Osmanlı döneminde, İzmir’deki Yahudilerin Sefarad lisanı olan Ladino’nun yanı sıra Fransızcayı da akıcı konuştukları bilinir.
Amcam İzmir’in Yunan işgali altındaki günlerinden sık sık bahsederdi. Yunan Ordusu İzmir’den çekilirken şehrin birçok yerini, özellikle de Kordon’un ateşe verildiğini, yakıp yıkıldığını söylerdi. Onlar o zamanlar Karataş’ta, yani İzmir’in daha iç kesimlerinde oturdukları halde belki yangın bizim evimize kadar gelir ya da gelip bizim evimizi de yakarlar korkusundan bir hafta boyunca kayıkta yatıp kalkmışlar.
Babalarının ölümünden sonra dört sene boyunca dedem Nesim’i hiç göremeyen amcam, bu müddet zarfında dedemin ne yaptığını da bilmiyordu. Fakat anlattığına göre dört sene kadar sonra İzmir’e dönüyor ve kardeşlerine sahip çıkıyor.
Anneannemin annesinin İzmir’de önemli bir şifacı olduğunu anlattı, ki ben onun bazı özelliklerinin bana da geçtiğine inanırım.
Nedense metroda bir kör gördüğüm zaman durdururum ve elimi gözüne sürerim; iyi olur mu bilmem, fakat ben içimden gelen bir hissiyatla kendimi tutamam…
Bu aile hikâyelerini mutfağa, RECA’NIN MUTFAĞI’na taşımak lazım sohbet kayığımızı iskeleye bağlarken…
İzmir Yahudi Mutfağını çok iyi bilen teyzem, aynı zamanda muhteşem bilge bir kadındı. Ondan öğrendiğim ve ona mutfakta yamaklık ettiğim birkaç yemek tarifini size vermek istiyorum. Çok enteresandır ki ben İzmir’i çok severdim, toprağı beni yine çekmiş olmalıdır, hayatımın sonraki kısımlarında oraya yerleştim de…
Seneler sonra kendimi 12 sene İzmir’de yaşarken buldum.
İzmir’de Alsancak semtinde oturdum. Pazar günleri Alsancak pazarında iki sokakta sadece ot satarlardı. Çok genç yaşta kaybettiğim arkadaşım, rahmetli Şive’nin evinde yemek yiyorum ve deniz börülcesi ile o zaman tanıştım.
Tarifini istedim. Bilirsiniz deniz börülcesi ıspanakgillerdendir ama denizde, med-ceziri (gel-git yaşanan yerler) olan sahillerinde yetişir. Biraz deniz biraz kara bitkisi…
Ertesi hafta pazardan aldığım deniz börülcesini tarifteki gibi pişirdim.
Aman Allahım, o da ne! Ağzıma sicim gibi ipler takılıyor.
Vay pazarcı efendi, bana bayat deniz börülcesi verdi diye sızlandım.
Sonra öğrendim ki, tarifte bana deniz börülcesini soyulması gereken sapından sıyır demeyi unutmuşlar.
Ben katır kutur sert sapını da çiğnemeye kalkışmışım…
Bu vesile teyzemi de tekrar anayım: Teyze, bizde Tant demektir ve Tant Neli’nin eli öyle lezzetliydi ki, sormayın, diye bitireyim.
Sefarad Mutfağı’nın ünlü baklava hamuruna sarılı kuzu beyni ve katı yumurtadan yapılan Ojaldres böreği ve bademli cevizli balığı onun gibi pişiren hiç olmazdı.
Ha, tabii ki bir de ben…
OJALDRES ( Üçgen Börek)
MALZEMELER
- 1/2 kg baklavalık yufka
- 1/2 bardak sıvı yağ
- 1 adet kuzu beyini
- 2 haşlanmış yumurta
- Tuz
- Karabiber
- Susam
YAPILIŞI
Beyini temizletin. Suda haşlayın. 2 yumurtayı haşlayın. bir kapta bir çatal yardımı ile beyini, yumurtayı ezin. Tuz karabiberi ilave edin
Baklavalık yufkayı ,üst üste fırça ile yağlayın. Muska böreği saracak şekilde kesin ve her birine harçtan koyun.
Üstüne yumurta sarısı sürdüğünüz ve susam serptiğiniz Ojaldesleri 180 -200 derecedeki fırına koyun 20-25 dakika pişirin
FIRINDA BADEMLİ VEYA
CEVİZLİ BALIK
(pişkado Reynado)
MALZEMELER
- 1 kg balık fileto (levrek veya sardalya)
- 1 kg domates
- 1 demet maydanoz
- 2-3 dilim ıslatılmış ekmek içi
- 4 yumurta
- 100 gr. Badem file veya ceviz ufalanmış
- Tuz
- Karabiber
- Z.yağı
4-6 KİŞİLİK
Balıkları yıkayın ve kılçıklarını ayırın.
Kabuklarını soyup çekirdeklerini çıkardığınız domatesleri küçük parçalara bölüp bir kaba yerleştirin.
Kabın içine ince kıyılmış maydanoz, tuz, karabiber ,ekmek içi, çırpılmış yumurta, ince kıyılmış ceviz veya badem ilave edin, iyicene karıştırın.
Bir tepsiye 1 çay bardağı koyun. Yağın üzerine malzemenin yarısını yerleştirdikten sonra balıkları dizin. Balıkların da üzerini malzemenin geri kalanıyla örtün.
Üzerine fırça ile az yağ sürün ve orta hararetli fırında üstü ve altı kızaracak şekilde pişirin