“Bir Oyun izledim hayatım değişti”, diyemeyeceğiniz türden, soap tiyatro eserleri başına koymanız gerekecek birisini, İstanbul Şehir Tiyatroları, Darülbedayi sahneleri sergiliyor:
Matruşka!
Oyun birkaç sezondur perde açıyor, zaten tek perdedir, çarçabuk da bitiyor, tadı damağınızda kalıyor.
Cici, azıcık da hoppa fakat hakkını yememeli, aile görgüsü de görmüş bir genç kadın rolündeki oyuncuyla, onu baştan çıkartan azıcık olgunlaşmış evli bir erkeğin diyaloglarına dayanıyor.
Eğlendiriyor lakin bütün bunların bize mesajı nedir, sorusunu da açıkta, ortada bırakıyor.
Otuzlarına daha girmemiş, bir an evvel evlenmek ve bir erkeğe sahiplenmek tutkusuyla yanıp tutuşan, üstelik güzelce bir kadının, [ Sahnede canlandıran en sempatik ve göz alıcı hâlleriyle Derya Yılmaz’dır ] yolda karşılaştığı, artık saçlarına kırağı yağmış orta yaş üstü bir erkekle tanışıp ve dahası âşık olunca, bundan sonrası ne olur sorusuna cevap aramak için Matruşka başlıklı tiyatro oyununa buyurunuz.
Bir saati azıcık aşan süresinde, oyun, bir erkek ve kadın arasındaki binlerce yıllık insanlık tarihinin temel sorununa, kadın ve erkek birlikteliği-çelişkisi-uzlaşmasına ışık tutuyor.
Oyunun yazarı, bu alanda saymakla tükenmez gibi görünen birçok ödül sahibi,Tuncer Cücenoğlu’dur ; hem Mekteplidir hem Alaylı… Biz onu Biga-1920 oyununda rol aldığı sahneden de hatırlarız; otuza yakın tiyatro oyununda sahneye çıkmıştır.
Işıklar sönüyor, “Cep telefonlarınızı lütfen kapatın!” uyarısı duyuluyor, ama ben buradan şikâyet edeyim, tiyatroya gelmiş izleyicilerin text-mesaj-instagram merakı oyun boyu sürüyor ve salonda ateş böceği gibi birçok koltuktan ışık yayılıyor.
Ey sizler, tiyatro izlemeye geldiniz; ışıklarınızı kapatınız.
Oyun başlarken, eserin kadın ve erkeğini sahnede değil, evvela aramızda görüyoruz. Onlar sanki biletlerine bakarak koltuk arıyor gibiyken birbirlerini buluyorlar; tesadüfün iğne deliği işte bu!
Sonra olaylar hızla gelişiyor ve erkek oyuncumuz Cem Karakaya’nın âşığı kesilen genç kadın, Derya Yılmaz’ın canlandırdığı karakter, kendisini evli bir erkeğin kollarında buluyor.
Kadının tek derdi var; aldatılmamak, ihanete uğramamak.
Âşık olup, birlikte yatıp kalktığı bu erkeğin akrabası halasının oğluna ait bir garsoniyerde haftasonları kaçamak yapmakla buluşması baştan güzeldir; ardından kadının talepleri gelecektir. Bana ev aç, karını boşa beni al; vs., vs.,
Sezen Aksu’nun şarkısı aklımıza gelir, koltukta gömülüyken: Bana ne, beni al onu alma!
İşte bu adamın evli olduğunu, kendisinden birkaç yaş küçük, yirmi yaşlarında bir kızı da bulunduğunu öğrenmesiyle her şey değişiyor.
YOK, aslında değişmiyor!
İkinci kadın, metres olmaya razı bir kadın var şimdi karşımızda…
Zaten bizim eleştirimiz de burada! Kadın, evli erkeğin kendisini aldatmamasını talep ederek oyunu baştan çıkmaza sokuyor. Erkekle beraber olduğu zamanlarda, sık sık telefon açıp, komedi bu ya, kocasından YUFKA isteyen karısına razı; yeter ki başka kadınlarla beraber olmasın. Hasılı ona ihanet etmesin. Resmî nikâhlı kadın, ne de olsa, yasaldır; ona ihanet edilse de bu ihanetten sayılmaz!
Zira oyunumuzdaki kadın için ihanet hem evli kadına ve hem de evli olmayan kadına aittir; onu baştan çıkartmış erkek buna riayet etmelidir.
Oyun yazarımız Cücenoğlu’nun tematik hatası buradadır, fakat kakafonik bir BROUHAHA içinde bu ahlaki vurgu ortadan kayboluyor; kahkahalar arasında anlaşılamıyor.
Sevgilisi ve çapkın erkeğin başka kadınlara gitmesine razı olmayan ve ilişkisini sonlandırmak isteyen genç kadın, bir yandan evliliği süren öteki, ASIL KADINA boyun eğmekte; buna razılık göstermektedir.
Sonunda, 1 saat 5 dakikanın sonunda perde iner; ama perde inmezden evvel, yönetmen Bora Seçkin’in gayet güzel kurguladığı gibi sahneyi temizlikçiler alır, hepsi birer gerçek temizlik işçisidir, tiyatrocu değil.
İşte onların sahneyi süpürdüğü, ortalığı topladığı sırada, oyuncularımız sahneden kovalanır.
Zaten aşk da gün gelir kovalanır, evlilik de; her şey çöpe gider.
Temsili mükemmel bir oyun bu! Fakat içinde bir paradoks barındırıyor.
Bu da yetmez, başlığı da bir paradoksa tekabül ediyor.
MATRUŞKA, iç içe geçmiş Rus bebeklerinden oluşan tahta bir sembol/oyuncak/her neyse O işte…
Genç kadın âşığı olduğu erkeğe doğum gününde Matruşka hediye ediyor; oyun yazarı Cücenoğlu, Matruşka’yı niye buraya koymuş, bu anlaşılamıyor.
İç içe geçen, erkeklere ait sırf çapkınlık yapmak için uydurulmuş kılıfları mı simgelemek istemiştir; kim bilir!
Bana kalırsa, oyunun adı Matruşka değil, Yufka olmalıydı.
Değil mi, kendisine zil zurna âşık genç kadınla buluşan evli erkek, sık sık karısından gelen telefon talimatıyla gidip yufkacıdan yufka alıyor, eve götürmek üzere alışveriş filesine koyuyor.
Hatta, oyun sonlanırken, kadın ve erkek, yufka filesini çekiştirip birbirlerine YUFKA diyor:
Vallahi, bu oyunun adı YUFKA olmalıydı.