Donald Trump protestolar arasında resmen ABD başkanı oldu. Trump, genel eğilime uygun olarak “milli” ve “alışıldık olmayan” bir başkan olacağını açıkladı ve başkanlık konuşmasında da “Amerikan malı satın alınmasını ve Amerikalıların işe alınmasını” dile getirdi. Yine Rusya, siyasal İslam, Ortadoğu, İsrail ya da başka birçok konuda önceki döneme ait tüm geleneksel politikaları terk edeceğini söyledi.
Ana akım medya yerine twitter tercih ediyor. Bir taraftan boyalı basının süslediği popülizme son verdiğini söyleyip acı reçetelerini açık bir dille ifade ederken diğer yandan da sosyal medyayı yeni bir popülist söylemle kullanıyor.
Nitekim, medya ve kadınlar Trump’ın gelişinden hissetlikleri tedirginliği ifade etmeye, kitleler halinde sokağa çıkıp protestolarına başladılar bile. Basının verdiği haberlere göre, Trump’ın başkanlığını protesto edenlerin sayısı, onu desteklemek üzere toplananların sayısından kat be kat fazlaydı.
ABD’nin en yaşlı başkanı (70) seçilen Trump’un koltuğa oturmasıyla meydana gelecek politik değişimlerin neler olacağını tam olarak bilmiyoruz. Fakat Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier “Trump’ın seçilmesiyle eski 20’nci yüzyıl dünyası tamamen sona erdi… Bu zamanlarda yeni bir küresel düzen söz konusudur ancak bugün her şey risk altında” dedi. Şu bir gerçek ki, Trump yönetimi dünya seviyesinde ABD egemenliğinin gerilemesini gidermek üzere işbaşına getirilmiştir. Elinde kadife bir eldiven de olmayacağını bizzat kendisi söylüyor. Trump’ın politikalarına ise önceki başkanların politikalarına da yön veren dinamikler, yani uluslararası dev finans, petrol, enerji, silah ve otomotiv şirketleri, banka ve tröstler, ABD ordusu ve gizli servisler karar verecek. Trump’ın magazin konusu da olan beyaz Protestan Amerikalı (WASP), ırkçı ve maço özellikleri ve büyük patron oluşu Amerikan ve global kapitalist sermayenin çıkarlarına uygun olmuştur.
Çok değil 25 yıl önce başta ABD olmak üzere Avrupalı büyük devletler eski Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kapitalizmin kesin zaferini ilan etmişlerdi. Bizi, bundan böyle tek kutuplu bir dünyada ekonomik refah, barış ve insanlığın güzel geleceğinin işaretlerini göreceğimize inandırmaya çalışmışlardı. Bu algının oluşması için çok sayıda üniversite hocası, gazeteci, uzman ve politikacı dil döktü.
Ancak, eski Sovyetler Birliği’nin geri çekildiği coğrafi ve siyasi alanları büyük kapitalist devletlerin hızla askeri, ekonomik ve siyasi olarak doldurmaya başlamasıyla birlikte, hayatın gerçekleri feci sonuçlar doğurdu. Bunun bedelini ödemeye hala devam ediyoruz.
Afganistan, Pakistan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, dağılan Sovyetler Birliği’nin üyesi Orta Asya Cumhuriyetlerinde, tabii ki Yugoslavya başta olmak üzere Doğu Avrupa ülkelerinde muazzam iç savaşlar, ayrı devletler, hızlı iktidar değişiklikleri, katliamlar ve yeni tipte diktatörlükler ortaya çıktı. Öyle ki, bu durum çeyrek asrı bulan iç savaşlar hala sürüyor ve El Kaide, IŞİD gibi kitle desteği de olan dinci terör örgütlerinin doğmasına yol açıyor.
Ekonomik eşitsizlikler daha da keskinleşti. Davos’taki zirveye katılacak olan Oxfam’ın direktörü Winnie Byanyima, “10 kişiden biri günde neredeyse iki doların altında bir parayla geçinirken bu kadar servetin birkaç kişinin elinde olması korkunç. Eşitsizlik, yüz milyonlarca insanın yoksulluk içinde yaşamasına yol açıyor, toplumlarımızı parçalıyor ve demokrasimizi zayıflatıyor” diyor.
Trump bu dünyadaki kötülüklerin ve kaosun baş sorumlusu olan devletin başkanıdır. Kendisi gibi sözcüleri de varolan toplumsal eşitsizlikleri azaltmaktan ziyade Amerikan çıkarları için iktidara gelmişlerdir. En fazla önceki yöneticilerin kötü şöhretlerini gündeme getirmek suretiyle bu dönemlerin üstünü kapatma yoluna gidebilirler. Trump’ın ‘Amerika’ vurgusu, önceki dönemlerin aksine kendini biraz yalıtmış bir ABD’nin bu defa “evinden” dünyayı yönetecek bir ülke kavramıdır. Ama sonuç değişmeyecektir. Trump ABD’nin egemenlik tarzını değiştirmeye yönelse bile, doğası gereği büyük sermayenin ve devletin çıkarlarını temsil edecektir.
Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin Trump’ın başkanlık yemini ettiği 20 Ocak gününün kendileri için bir şans doğuracağına dair yarattıkları beklenti boş bir hayalin pompalanmasından öteye geçmedi. Trump’ın ilk açıklamaları, özellikle de İslamiyet konusundaki vurguları hasletle beklenilen liderin AKP ile kimyasal bir zıtlık içinde olduğunu gösteriyor. AKP gibi Ortadoğu’da oyun kuruculuğa soyunup da bunda başarısız olmuş bir yönetimin Trump’tan dolayı Türk toplumunun beklentiye girmesine yönelik bir algı yaratması, Türk yönetiminin ABD’ye bağımlılığının tescil edilmesinin yanısıra, 15 Temmuz sonrasında oluşan ABD karşıtlığını kırmak üzere düzenlenen bir mizansendir.
Ne ABD ne de kapitalizm ve yerel milliyetçi diktatörlükler insanlığın geleceğini temsil edemez.