“Ona aitim” dedi ve daha başlamadan bitti…
Bir insan başka birine ait olduğunu söylediği vakit, ona yardım etme imkanınız kalmamıştır. Çünkü bu cümle öznesi, nesnesi ve en çok da yüklemiyle mutlak köleliği, yani kendi varlığını inkarı sessizce bağırır. Teslimiyetin, başka bir deyişle mutlak-gönüllü köleliğin en çarpıcı ifadesi bu olsa gerek.
Ich gehöre ihm orjinal adlı “Ona aitim” (!) Temmuz 2017’de gösterime giren bir aile-gençlik filmi. Pek çok perspektiften izlenebilecek olan bu filmi, başta gençler, ebeveynler, eğitmenler ve öğretmenler olmak üzere herkese tavsiye edebilirim. Ama baştan söyleyeyim, hangi perspektiften izlenirse izlensin, orada ele alınan konuların anlaşılması, hazmedilmesi gerçekten çok zor… Her durumda ruhunuzu daraltan tatsız bir çaresizlikle günlük hayata devam etmek zorunda kalabilirsiniz. Tıpkı tedirgin bir merakla, ürperip iğrenerek okumak, dinlemek, izlemek zorunda kaldığınız, çocuk istismarları, kadın cinayetleri, insan ticareti, taciz, tecavüz haberlerinde olduğu gibi. Kurmaca değil, gerçek hikayeler bunlar. İşte Caro’nun hikayesi de bu hikayelerden biri. Yaşanmış…
Olay Örgüsü:
Caro 15 yaşında bir çocuk. İyi halli denebilecek ailesiyle (anne-baba ve kızkardeş) müstakil bir evde yaşıyor. Okulda başarılı. Ayrıca çok iyi basketbol oynuyor. Hatta takımın kaptanı. Öğretmenleriyle ilişkileri iyi, arkadaşları var. Buraya kadar her şey normal. Ta ki kendisine tanımadığı halde ilan-ı aşk eden Cem hayatına girene kadar. Pahalı bir araba, hediyeler ve parlak karizmasıyla Caro’yu etkileyen Cem, sıradan bir genç değildir. Loverboy… Yani illegal fuhuş sektörünün elemanlarından biri.
Bildik, klişe oyunlar, yalan ve manipülasyonla önce Caro´yu boş bir eve götürüp onunla cinsel ilişkiye girer. İlişkinin hemen ardından eve çağırdığı arkadaşlarının Caro’ya tecavüz etmelerini sağlar. “Artık bana aitsin! Biz arkadaşlarımla sahip olduğumuz her şeyi paylaşırız.” dediği Caro kısa bir süre sonra gerçekten kendini Cem’e ait hisseder. Alkol, sigara, uyuşturucu kullanmaya, aşırı derecede makyaj yapmaya, -hiç istemediği halde, zorlandığı için- tuhaf seksi elbiseler giymeye başlar. Dışardan farkedilen bu değişimin bilinmeyen karanlık tarafındaysa, götürüldüğü boş evde dozu gittikçe artan cinsel istismar, taciz, tecavüz, hakaret, fuhuş ve fiziksel şiddet vardır. Cem Caro’yu bir gün içerisinde birkaç müşteriye pazarlar. Müşterilerin sapkın cinsel talepleri doğrultusunda, onun daha yeni ergenleşen çocuk bedeni defalarca, artık telafisi mümkün olmayan, her türlü şiddete maruz kalır.
Caro’nun fuhuş çetesinin eline düştüğünü farkeden anne-babası, öğretmenleri, arkadaşları ve hatta kurumlar onu oradan kurtarabilmek için her türlü yardım etmeye hazırdır. Özellikle anne-baba onu koruyabilmek, yeniden hayata katabilmek için yaşadıkları şehri terk etmeye karar verir. Ancak Caro doğal çevresinin ve kurumların yardımlarını kabul etmez… Çünkü artık o “ona aittir”(!)…
Didaktik Kodlamalar
Konu son derece ağır ve berbat olduğu halde film -hemen her Alman filminde fark edileceği gibi, abartısız, renklendirmeden, demagojiden uzak ve nesnel. Toplumsal bir soruna yan karakterler üzerinden eşit mesafede yaklaşılmış. Ana karakter olan Caro’nun perspektifiyse, baştan sona rahatsız edici bir edilgenlik haliyle ekrana yansıyor. Bu yanıyla film tamamen didaktik açıdan ele alınarak, eğitim-öğretim kurumlarında, gençlik ve aile merkezlerinde izletilip üzerine konuşulabilir.
Bana göre filmi izlerken fokuslanması, daha doğrusu anlaşılması gereken; ana ve yan karakterlerin perspektiflerinin incelenmesinden çok, Fail-Mağdur ilişkisi hakkında verilen didaktik kodlar.
Bu bağlamda dikkatimi çeken kodları şu şekilde sıralayabilirim:
a) İşlenen suçun normalleştirilmesi: Almancada kullanılan bir ifade var; verharmlosen. Yani zararlı olan bir eylemin/suçun herhangi bir gerekçeyle zararsız ve hatta mümkün ve meşru gösterilmesi. Cem’in tecavüz ettirdikten sonra, kendisiyle görüşmek istemeyen Caro’ya işlediği suçu; “Biz arkadaşlarımızla her şeyimizi paylaşırız.“ diye açıklaması, çocuğun o suçu normalmiş gibi algılamasına sebep oluyor.
Burada ebeveynlerin dikkat etmesi gereken kesinlikle; çocuklarına kendilerine rahatsızlık veren her ortamdan uzaklaşmalarını sağlayacak öz-güven ve öz-değerini kazandırmak olmalı.
b) Failin kendini sürekli tekrar eden samimiyetsiz özrü: Cem Caro ile kurduğu ilişkisinde daha etkin durumda. Dolayısıyla Caro ne zaman ekstrem şiddetle karşılaşıp ondan uzaklaşmak istese, Cem “özür dileyerek” onu şiddet sarmalında tutmaya çalışıyor. Tabi tahmin edileceği gibi özrün kabul edilmesiyle, uygulanan şiddetin dozu da gittikçe artarak devam ediyor. Sadece çocukların değil, kendini şiddet ilişkisi içinde hisseden her mağdurun (özellikle kadınların) özür karşısında kararlılıkla durması ve istenmeyen davranışı mutlak biçimde reddetmesi gerek.
c) Kendine acındırma, mağduru daha güçlü olduğuna inandırıp ondan yardım talep etme: Sadece fuhuş çetesindeki bir Loverboy’un değil, aile içi şiddette de şiddet uygulayan her erkeğin başvurduğu yöntemlerden biri, demagoji ile kendine acındırma durumu. Filmde henüz 15 yaşındaki Caro’nun para karşılığı cinsel ilişkiye girmesi, Cem’in yalan söyleyerek kendini acındırmasıyla başlıyor. “Kendini feda etme”(!) ile “yardımcı olmaya çalışma” arasında bir fark olduğu çocuklara ve gençlere açıklanmalı. Hiç kimsenin sevilmek, taktir edilmek ya da sevgisini ispatlamak için kendisinin zarar gördüğü/görebileceği bir şeyi yapması gerekmez.
d) Mağdurda suçluluk hissi yaratma: Caro ne zaman Cem’in emirlerine karşı gelse, Cem onu yumruklarken, sanki uyguladığı şiddetin sorumlusu Caro’ymuş gibi hep onu suçluyor. “Sen beni öfkelendirmesen, ben sana vurmayacaktım!” şeklindeki ifadelerle onu itiraz ettiğine pişman ediyor. Burada fiziksel şiddetin psikolojik şiddetle birleştiğini ve hatta itiraz hakkının tamamen şiddetin sebebi gibi gösterildiğini söylemek mümkün. Mağdurun itildiği suçluluk ve pişmanlık duygusundan uzaklaşabilmesi itiraz etme hakkını kullanmasıyla mümkün. Ebeveynler çocuklarına “Hayır!” diyebilmeyi kesinlikle öğretmeli.
e) Tehdit yoluyla korkutup sindirme: Filmdeki olay örgüsünde bilindik şiddet ilişkisinin yukarda bahsettiğim aşamaları belirli aralıklarla gittikçe artan bir tempoda gelişiyor. Şiddet en üst aşamaya geldiğinde, yani şiddet sarmalının stabilitesi sağlandığında, Cem’in de yalan ve manipülasyona ihtiyaç duymadığını görüyoruz. Çünkü açıkça korkutup tehdit ederek Caro’ya istediğini yaptırabiliyor.
Olay örgüsünü incelediğimizde şu genellemede bulunabiliriz; Fail-Mağdur ilişkisindeki en üst aşamada mağdur artık yardım alamayacak kadar güçsüz, fail ise mağdur tarafından “korunacak” kadar güçlüdür. Film maalesef bu tatsız gerçekliğin son sahneye yansımasıyla bitiyor.
Ancak tavsiyem bu filmi izleyen herkesin mutsuz sonu yeniden yazacak, başka bir deyişle çözüm için kafa yoracak bir gözle izlemesi. Çünkü başta çocuklar olmak üzere, şiddet mağduru olan her insanı şiddetin her türlü tahribatından korumak ve kurtarmak sadece ebeveynlerin değil, tüm toplumun ve toplumsal kurumların işi diye düşünüyorum.
“Pseudo (sözde) aşkların” şiddet sarmalına alet edilmediği bir ortak yaşam dileğiyle.