Kimimizin inandığı, kimimizin saçma gördüğü, kimimizin bizzat ürettiği birçok komplo teorisi var. Bu meseleden kendini en uzak tutmaya çalışanlar için bile öyle bir an geliyor ki mutlaka kendilerini bu işin içinde buluveriyorlar.
Hepimiz öyle ya da böyle destekleyerek, geliştirerek, saçma bulup eleştirerek meselenin etkin bir parçası olmak bir kenara, sadece tesadüfen bu teorileri okuyarak veya duyarak bile en azından bir dinleyici kazandırmış, komplo teorilerinin var oluşuna katkıda bulunmuş oluyoruz. Tüm bu ekip çalışması sanki distopik bir kurgudan fırlama gibi, sürekli olarak pesimist bir tavırla ilerliyor.
Neden kimisi, gizliden gizliye koronavirüsün güç sahibi birilerinin para kazanmak amacıyla kurguladıkları dijital çağa yönelim için tasarladığı bir kitlesel imha aracı olduğunu düşünüyor ve bunu popüler kılıyor da nispeten daha iyi bir senaryoyu, Dünya’nın biyolojik olarak kendini biraz olsun toparlaması ve böylece insan neslinin devamının güvence altına alınması için geliştirilmiş bir proje olduğunu düşünmüyor veya bunu popüler kılmıyor? Tüm bu teoriler neden? Tüm bu teorilerin belki de temel duygusu olan pesimizm neden?
“Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” demeyin!
Güneş ışığının vurduğu bir büyüteci bir kumaş parçası veya kuru yaprağa odakladığınızda veya dal ve taşı birbirine sürterek ateş yakmaya çalıştığınızda bir an için bile olsa -mutlaka kimyasal anlamda yanma gerçekleşse bile- ateş gözükmeden önce dumanın çıktığını, ocakta kızsın diye yağı tavada unuttuğunuz zaman alevlenmenin eşiğine gelen yağın alev almadan önce mutfağı duman kapladığını ve hatta zamanında müdahale ettiğiniz takdirde duman olduğu halde ateşin bir an için değil, hiç gözükmediğini unutmayın…
Bazen öyle bir an gelir ki dumanı görür ateşi düşleriz; bazen ise ateşi düşler duman çıkartırız.
BBC News’da çeşitli araştırmalara dayandırılan haberde kişilerin kendilerini evlilik veya beraberliklerinin sona ermesi gibi nedenlere bağlı olarak ne kadar yalnız hissettiğiyle ve stres seviyeleriyle doğru orantılı olarak hem komplo teorilerine hem de doğaüstü güçlere inançlarının arttığından bahsediliyor. Haberde araştırmaya katılıp komplo teorilerine inananların oluşturduğu ortak özellikler erkek, bekar, düşük gelire ve eğitim düzeyine sahip, etnik bir azınlık gruba mensup, psikolojik durumu çok iyi olmayan ve hayatlarının belli dönemlerinde intiharı düşünmüş kişiler olarak sıralanıyor.[1]
Ancak tüm bu araştırmaya tam tersinden bakıp kişilerin bu tür teorilere olan inançlarına bağlı olarak kendilerini yalnız yahut stresli hissettiğini, bu sebeple evlilik ve birlikteliklerinin sorunlu olduğunu ve kişilerin kendilerini yalnızlaştırdığını, eğitim seviyelerinin düşük olmasının ise Pink Floyd’un Another Brick In The Wall(Part 2) şarkısında söylediği gibi “Eğitime ihtiyacımız yok, Düşünce kontrolüne ihtiyacımız yok…”[2] görüşünden kaynaklandığını ve dolayısıyla düşük gelir durumuna sahip olduklarını söylemek mümkün.
Anarşizm temel olarak erki, iktidarı, gücü, hiyerarşiyi, toplumsal otoriteyi yahut her türlü otoriteyi reddetmektir.
Destekleyen, geliştiren, eleştiren, sadece okuyan veya dinleyen, hangi role sahip olursak olalım belki başaramadıklarımızdan, belki pişmanlıklarımızdan, belki bazen hepimizde beliren özel olma arzusundan, hepimizin zaman zaman içinde bu anarşist tavır, karşı çıkma arzusu, var olanı alt-üst etme isteği belirir. Kuşkusuz bu arzu insana dumanı da ateşi de düşündürür.
Shopokles “Düşünmek mutluluğun asıl bölümüdür” der. Kuşkusuz bunu çok düşünenler ve düş kuranlar için söylemiştir. Schopenhauer ekler: “Kişi kendinde ne kadar çok şeye sahipse başkalarında o kadar az şey bulabilir. Başkalarının büyük hoşnutluk duydukları birçok şey, onun için yavan ve katlanılmazdır.” Anarşist ve aykırı tavra sahip kişi belki bu sebeple genel kabul gören unsurlara, toplumsal otoriteye eleştirel ve aykırı bir yaklaşım gösterir. Ama aynı zamanda unutmamak gerekir: “Fazla bilgelik olan yerde fazla keder vardır.”[3] –Tabii bu teorilerin ve yukarıda anlatımı yapılan arzunun birçok kez düşünmenin ve bilgeliğin aksine cehalete vardığı doğrudur ancak bu muhakkak ayrı bir tartışma konusu…-
İnsan farkında olmadan yukarıda söz edilen keder sebebiyle yahut belki hümanist olmayan bir bakış açısıyla düşünüldüğünde kendisinin ister istemez çevresine zarar veren, benmerkezci ve doğuştan kötü olduğunu bildiği için, tüm olayların zarar verme içgüdüsüyle tasarlandığını düşünüyor ve işte bu tasarı sebebiyle çevresindeki insan tasarımı olgulara pesimist ve şüpheci bir yaklaşım gösteriyor olabilir.
Bu çerçevede birey komplo teorilerini iki sebeple var kılabilir:
1) Birey kendini bir an için kabul gören ortak gerçeklerden soyutlamak ister. Toplumsal gerçeklikten uzak olmak, kurgusal olanın peşine takılmak, farklı, güçlü ve özel hissetmek için azınlık bir grubun içinde yer edinmek ister. Kendi küçük topluluğunda farklılığıyla, cesaretiyle, ikna ediciliğiyle ve böylece düşünceleriyle önderlik edebilme becerisi göstererek kahraman olabilme hatta yalnızlaşabilme arzusuyla bir düşün peşinden gider. Ne de olsa Chamfort’un dediği gibi: Kolay şey değildir mutluluk, kendimizde bulmak çok zor, başka yerde bulmak imkânsızdır.[4]
2) Birey insanın kötülüğünü bilir dolayısıyla tasarlanmış kötülüğü görür yahut bunun var olabilme ihtimalini hisseder. Ancak bu his, doğru veya yanlış fark etmeksizin böylesi bir ihtimalin varlığından, gücünden ve yıkılamaz oluşundan ötürü çaresizliğe ve hatta ezikliğe varır; katlanılamaz olur. Bu sebeple his kişinin bilincine ulaşamadan engellenir; kişinin yaşama içgüdüsü onu ele vermez. Bilerek veya bilmeyerek kişi genel kabul gördüğüne inandırıldığı fikri benimser ve bu tip teorileri eleştirir ve istisnasız hepsini hiç sorgulamadan reddeder. Kişi bir nevi kendini kandırır; çiftdüşünme gerçekleşir. George Orwell’in 1984 romanında, sürecin başından beri Büyük Birader’in beyin yıkama girişimine karşı direndiği ve ondan nefret ettiği hâlde başka çaresi olmadığından sonunda ona inanmak zorunda kalan Winston’un çiftdüşünme söylemini şu cümlelerle anlıyoruz: “Başını kaldırıp o kocaman yüze baktı…Yanaklarından cin kokulu iki damla gözyaşı süzüldü. Ama artık her şey yoluna girmişti, mücadele sona ermişti. Sonunda kendine karşı zafere ulaşmıştı. Büyük Birader’i çok seviyordu.”[5]
Sonuç olarak hepimiz zaman zaman geliştirerek, destekleyerek, saçma bulup eleştirerek, okuyarak veya sadece dinleyerek ama mutlaka bir şekilde bu meselenin parçası oluyoruz; kendimizi kandırmak, yalnızlaşabilmek yahut kahraman olabilmek, bunu hangi sebeple ve hangi dayanaklarla yapıyorsak yapalım, en nihayetinde farkında olarak veya olmayarak kötülüğümüzün varlığıyla bir hayal, bir kandırmaca yahut bir düş ile yapıyoruz.
Schopenhauer düşünüyor ve şöyle soruyor: “Kendimizde mutluluk bulmak için mi kendimizi kandırırız?”[6]
Mahmut Şenol’un Bay Konsolos’u cevap verircesine şöyle söylüyor: “Düşünmeyin bayım, düşleyin!”[7]
…ve kahramanlara sahip çıkın çünkü:
“Kahramanlara sahip çıkmazsanız toplumun düş kurma yetisini yitirirsiniz.”[8]
[1] “Komplo teorilerine inanmak ile akıl sağlığı arasında bir bağlantı var mı?”, BBC News Türkçe, https://www.bbc.com/turkce/haberler-50392427
[2] Pink Floyd – Another Birck In The Wall, sözün orjinal hâli şu şekildedir: “We don’t need no education, we don’t need no thought control…”
[3] SCHOPENHAUER Arthur, Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar, Çev.: Mustafa Tüzel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2020, s. 36-37
[4] SCHOPENHAUER Arthur, Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar, Çev.: Mustafa Tüzel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2020, s. 1
[5] ORWELL George, 1984, Çev.: Celâl Üster, Can Yayınları, İstanbul 2019, s. 320
[6] SCHOPENHAUER Arthur, Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar, Çev.: Mustafa Tüzel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2020
[7] ŞENOL Mahmut, Bay Konsolos, h2o Kitap, İstanbul 2020, s. 192
[8] ŞENOL Mahmut, Bay Konsolos, h2o Kitap, İstanbul 2020, s. 195