Uzunca bir süredir, sağ iktidarların tamamı CHP yönetiminin uygulamalarına karşı yürütülen propagandayla hedefine ulaşıyor. Bugün bile AKP sözcüleri 1930’lu, 40’lı yılları karıştırıp her hangi bir olayı bugün yaşanmış gibi sunabiliyor ve karşılık buluyor. Tayyip Erdoğan için Kılıçdaroğlu hep bir ‘malzeme’ oluyor.
AKP bir proje partisi
AKP’nin parti olarak bir siyasi kökü yok. 2001 yılında patlaylan siyasi kriz mevcut partilerce çözülemediği için AKP kurdurulmuştur. İlk başlarda kitleleri iktidarına razı eden AKP, 2013’ten beri iç iktidar mücadelelsine girmiş bulunuyor. 15 Temmuz Darbe girişimiyle en üst noktasına çıkan kriz, Tayyip Erdoğan’ı hükümet başkanı olmanın ötesine geçme imkanı veriyor. Allah’ın lütfu saydığı darbe girişiminin ardından ‘hükümet-devlet’ birliğini sağlamak için çalışıyor.
AKP, kendisine bir siyasal gelenek oluşturmak, kök bulmak istiyor. Menderes ve Özal iki siyasi figür olarak öne çıkıyor. Bu iki liderin de geleceği olmadı. Kendi dönemlerinde hızla yükselip düştüler. Akıbetleri de pek parlak olmadı.
AKP Tarihi yeniden yazmak istiyor, darbe girişimini kullanıyor. ‘Tekçi’ bir siyasal tutumla ‘milli’ çizgiye dönerek CHP’nin 30’lu 40’lı yıllarının uygulamalarına özeniyor. Bazen 1071 Malazgirt’e kadar gidiyor.
Siyaset mühendisliği, Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki kadar kolay değil. Toplumun yüzde 50’si razı olmadı mı, olmuyor. 16 Nisan referandumu bunu ifade etti. Geriye sadece baskı politikaları kalıyor ki, nereye kadar.
AKP uluslararası siyasi iklimin dalgalanmalarından da yararlanarak şimdilik iktidarını koruyor. Ancak yine uluslararası iklim sebebiyle ne Ortadoğu’da ne AB karşısında ne de ABD’ye karşı yeni bir hamle yapamıyor. Kendi ekseninde dönüp duruyor.
CHP ise, eski konumuna yükselmek, iktidara ortak olmak istiyor.
AKP-CHP bloklaşması içinde işçi sınıfı ve yoksullar kendilerine ait olmayan siyasal ve ekonomik çıkarlar sebebiyle bölünüyor.
CHP: Hem devlet hem hükümet partisi
CHP, bu ülkenin kurucu partisi. Çöken bir imparatorluğun geride kalan çok uluslu, çok dinli toprakları üzerinde ‘tek’çi temelde, yeni Türk ‘milli’ devletinin kurucu partisi
CHP sol bir parti olarak kurulmadı. 1920’lerde komünist, sosyalist, sol partiler Osmanlı’da da vardı. CHP bunlardan biri olmadı. Soldan, sosyalizmin geleneğinden veya sosyal demokrat gelenekten gelmiyor. Ancak, 1917 Ekim Devrimi’nin ikliminde yönünü aydınlanma, seküler yaşam, Batılılaşma gibi değerlere çevirmek zorunda kalan bir burjuva partisi. Halkçı, laik, cumhuriyetçi ama demokrat değil.
CHP 1923-1950 arasında kendi dışında bir siyasal partinin oluşmasına, yaşamasına, siyaset yapmasına izin vermediği gibi, sosyalist ve komünist partilerin ya da sendikaların varlığına hiçbir koşulda serbestçe olanak vermedi. CHP ‘ne lazımsa’ ben yaparım diyen bir parti oldu. Tek parti zaten böyle bir olgu. Yani ‘devlet-hükümet’ CHP idi.
İki partili sistem
1950’li yıllarda ABD’nin baskısıyla CHP ‘devlet’i elinde tutup ‘hükümeti’ Demokrat Parti’ye bırakmaya razı oldu, iktidarı paylaştı. Bu paylaşım gereği, yani 1923-1950’yi devreden çıkartarak söyleyecek olursak, CHP bugüne kadar, 67 yıldır ciddi biçimde tek başına ve uzun süreli iktidar olma iddiasında olmadı.
Devlet kadroları, ordu ve bürokrasi CHP çizgisinde devam ettiği için, CHP hükümet olmasa da Türkiye’nin siyasal kaderi üzerinde hep etkili güçtü. CHP tabanı hayıflansa da CHP yönetimi hükümet olmamayı pek dert etmedi.
Devlet büyük oranda CHP kadrolarıyla yönetiliyordu. Halk da sağ partilerce kontrol altındaydı. Böylece sömürü ve baskı düzeni ‘devlet ve hükümet’i paylaşan ‘sağlı- sollu’ iki partili sistemle sürüp gitti.
Eğer ekonomik ve siyasi gerekçelerle sistemde bir siyasi sıkışma oluşursa, sağ parti iktidarlarına karşı askeri darbe yolu hep açıktı.
Nitekim, askeri darbeler hep sağ partiler iktidardayken yapıldı. 1960 darbesi Demokrat Parti iktidardayken, 1971 ve 1980 askeri darbeleri Adalet Partisi hükümetlerine karşı yapıldı. Darbelerin ertesinde ise, hükümetleri oluşturanlar yine sağ partiler oldu. Ordu cumhuriyetin bekçisi imajını kordu, Kemalizmi ve CHP’yi hep siyasi yönden diri tuttu.
Neoliberal dünya
12 Eylül 1980 darbesi maddi kaynağı ve siyasi gücü ‘devlet’ olan CHP’yi giderek tasfiyeye koyuldu. CHP 1980’den buyana 37 yıldır devlet içindeki kadrolarına, maddi gücüne, siyasi itibarına sahip çıkmak üzerine direniyor.
Son 15 yıldır ise, tek başına hükümet olan AKP’nin stratejik hedefi devleti CHP’den almak üzerine kurulduğu görülüyor. Eğer bunu başarırsa, 1930’ların CHP’si gibi hem devlet hem hükümet kendisi olmak isteyecektir. Başkanlık sistemi bunun bir adımı.
Bu yüzden CHP kuşatmayı yarmak üzere, adalet arayışına giriyor ve sokağa çıkıyor, mış gibi yapıyor. Kaybettiği iktidarını geri almak istiyor.
Herkes kendi yolunda yürümeli…
Onlar bizim AKP-CHP eksenine sıkışmamızı istiyor. İşçi sınıfı ve yoksullar arasında ulusal, mezhepsel ve cins yönünden ayrımlar, çelişkiler ve farklı çıkarlar var. Bunları kullanıyorlar. Bu alt kimliklerin herhangi birinin ezilmişliği, mağduriyeti üzerinden işçileri, yoksulları birleştirmek, bütünleşmeyi sağlamak mümkün olmuyor.
İhtiyacımız olan bütün devlet ve sermaye çıkarlarından bağımsız, işçileri, yoksulları alt kimlikleriyle bölmeden, demokratik biçimde sınıf çıkarları zemininde biraraya getirmenin yollarını bulmaktır.
AKP ve CHP tabanındaki işçilere, yoksullara, kadınlara gençlere, Kürtlere, Alevilere AKP-CHP kavgasının, siyasi çıkarlarının dışında bir hayat var. Geleceğimizi düzen partilerinin dışında, işçiler ve yoksul halk için kurgulamalıyız. Onların değil, bizim Dünyamız için mücadele ve siyaset yapmalıyız.