Kalemine aşina olduğumuz iç isim, bu kez “öykücü” olarak karşımıza çıkıyor. “Anlatılanların Gerçekle Uzaktan İlgisi Vardır” ile Özgür Kayım, “Yeryüzünün Derinliklerinde Olup Bitenler” ile Ayşenur Tanrıverdi ve “Zaman O Zaman Değil” ile Meliha Yıldırım’ın öyküleri, bu hafta h20 etiketiyle raflarda yerini alacak.
Çocuksu büyüklerin pencerelerinden sarktığı evler; anımsanmayı bekleyen geçmiş parçalarının mandallarla tutturulduğu iplere gerili balkonlar; parke taşlarında boş konserve kutularının yuvarlandığı, duvarları plastik top sesleriyle dövülen, şen çığlıklı mahalleler; bir koşu gidilen tezgahı sakızlı bakkallar… ama zaman O zaman değil.
Zamanı avuç avuç kuru yapraklar gibi havaya savurdu çocuklar. Duvar saatinin rakamları söküldü; kuşlara döndü, uçtu saatler. Büyüdü geçmiş. Erkekliğin zulmünü keşfetti oğlanlar. Kaybetmeyi reddeden kadınlara ait dünyalara açılıyor artık kapılar.
Meliha Yıldırım’ın açtığı kapının eşiğindesiniz: yenilgi bilmez kadınlar kucaklayacak sizi, Fikriye ile Latife’nin yanından geçeceksiniz, Tanzimat edebiyatçılarına kulak misafiri olacak, hayatın tesellisini bir sahil berraklığında arayanlara dönüşeceksiniz belki de. Gündelik telaşlarınıza aşina, yaşantınızda saklanıp kalmış mucizelerin peşinde, zamanın sınırlarını bilen, yüreğinize komşu öyküler.
Zihni unuttuklarıyla dolu bir tanrı, başlangıcı bilinmeyen yekpare bir zamanın ucundan ayaklarını sarkıtıyor… Zamanı elinde oynatamayacağını bilen bir kadın Kadıköy Rıhtım’ın birbirinden habersiz ip gibi uzanan sokaklarının birinde oğlunun Rita tutkusuna gem vurmaya çalışıyor.. Birinin ağına takılıp düşmesini bekleyen her köşeye sinen sessizlik… Bedeninden bağımsız bir pervane gibi yükselen kafa… Yıldızları içinde taşır gibi sulu bakan iri gözler…
Aynı zamanda Mesele yazarı da olan Ayşenur Tanrıverdi ise, yaşadığımız anda, elimizin altında bambaşka dünyalara tanıklık edebileceğimiz bir evrene davet ediyor bizleri. Bu evren onun zihninin etrafında dönüyor ve oradan yeryüzüne düşen insanlar burada bir başka yaşam buluyor, sonra o insanlar bize kendilerini anlatıyor. Böylelikle o dünyaların çekim alanına kapılıyor ve kendimizi bir başka evrende buluyoruz. Çünkü orada zaman bölünmez; yekpare, güzel ve kıvrılarak ilerleyen bengi bir şiirin mısralarından aşağı kayar gideriz.
Kadınların kadınlara düşkünlüğünün dönüştüğü bir düş bu, dünyaya gelmiş olanın boşluğunu boğan duman. Çocukluğun hologram dünyasından geçen atların, sahte apoletlere biat eden itaat erlerinin, kullanma kılavuzları yazılmış insanların dünyası. Direnen evlerle isyan eden insanların buluştuğu mahalleler, alıcısı olmayan müzayedelerin katalogları arasında unutulmuş yaşamlar. Yalnızlıklarını mezarlıklarda dinlendirenlerin, kimsesizliklerini pijamalarıyla paylaşanların, dostlukları tuvalet köşelerinde arayanların tuhaf buluşmaları bu.
Hiç bulunmadığı yaşamda kaybolabilenlerin, hiç yaşanmamış bir hikâyede konuşanların, işçi sınıfı taklidi yapan patronların, patron taklidi yapan işçilerin bir sanat galerisi. Özgür Kayım’dan düşlerin sihirli ama hafif pelerinini sırtlamadan, gerçekliğin yavanlık ve aşinalık çamuruna bulaşmadan insan derinliklerine inerken olaylar geçidinin akıp geçtiği duru ve yalın bir anlatım.