Soma faciası gibi büyük felaketler olmadığı sürece işçi ve yoksulların bir türlü görünür olup gündeme gelemediğini belirten Latife Tekin, son iki romanında olduğu gibi yazarken çoğunlukla sanayi bölgelerine gittiğini ve oradaki işveren-işçi ilişkilerini görerek olup bitenleri anlamaya çalıştığını söyledi.
Edebiyatımızın önde gelen yazar ve şairlerini ağırlayarak yazım süreçlerine dair ipuçlarını okurlarla paylaşmalarına olanak veren Yazar&Şair Buluşmaları dizisini düzenleyen Boğaziçi Üniversitesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’nin 16 Nisan’daki konuğu, yazar Latife Tekin oldu. Tekin, Zeynep Uysal’ın moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide dokuz yıl aradan sonra yayımlanan “Manves City” ve “Sürüklenme” adlı romanlarının yazım süreçlerini anlattı.
Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Zeynep Uysal’ın soru ve değerlendirmeleriyle ilerleyen söyleşide Latife Tekin, ilk kitabı Sevgili Arsız Ölüm (1983) ve ardından gelen Berci Kristin Çöp Masalları (1984) ile başlayan edebiyat serüveninde başkaldırı, yoksulluk, büyük kentlere göç edenlerin yaşamlarını anlattığı o yıllardan bugüne yoksulların hayatında nelerin değiştiğine değindi.
Geçen dokuz yıl boyunca yüzünü insanlardan daha çok doğaya döndüğünü ve insanın doğayla kopan ilişkisi üzerine düşündüğünü ifade eden Latife Tekin, bu sürecin sonunda yoksulluğu anlatmaya geri döndüğünü, zira yoksulluğun kendisi için bir çeşit çocukluk evi olduğunu belirtti. 80’lerden günümüze yoksulların iyice görünmez hale geldiğini, Soma faciası gibi büyük felaketler olmadığı sürece işçi ve yoksulların bir türlü görünür olup gündeme gelemediğini belirten Tekin, son iki romanında olduğu gibi yazarken çoğunlukla sanayi bölgelerine giderek, oradaki işveren-işçi ilişkilerini görerek olup bitenleri anlamaya çalıştığını aktardı.
Steril bir edebiyatın ilgisini çekmediğini söyleyen Tekin şöyle devam etti: ‘’Hayattan arındırılmış, güzel yazılmış estetik bir metin okumaktan -içinde hayat yoksa- sıkılıyorum. Hiyerarşik bir kurgudan sıkılıyorum, o nedenle pek çok şeyi alttan alta oyarak şekillendiriyorum. Bu anlamda edebiyat yapmak için edebiyat yapmıyorum. Yoksulluğu mesele etmiş bir yazar olmaya gelince… Ben bunu ele alıncaya kadar kimse yoksulluğu benim mesele ettiğim gibi etmemişti. Bu yoksulluğu kutsallaştırmak değil, yoksulluk işte böyle tartışılır demek anlamında bir meydan okumaktı. Dili kullananlar bile yoksul değiller; yoksulların elinden alınmış bir imkân bu. Dolayısıyla dili kullananlar (yazanlar) yoksullara ‘’Siz yoksulsunuz’’ diyor. Benim yaptığım şey, bunu deşifre etmek.’’
Sürüklenme ile aynı anda yayımlanan Manves City, Türkiye’nin büyük şirketlere teslim olan bir beldesinde, Erice’de yaşananları gözler önüne seriyor. Romanın kahramanı, yıllar sonra hapisten çıkıp memleketine dönen Ersel, dev üretim tesislerinin ve fabrikaların ele geçirdiği bir Erice’yle karşılaşıyor. Yuvası dağılmış olan Ersel kayıplara karışan üvey kızının peşine düşüyor. Bu dokunaklı yolculuğunda, yerel bir gazetede yazılarıyla halkın sesi olan çocukluk arkadaşı Nergis, ona eşlik ediyor. Yoksullaşan insanların, yok edilen doğanın, katledilen kadınların, kirlenen derelerin, holdinglerin kısacası günümüz Türkiye’sinin romanı olan Manves City’de Latife Tekin işsizleri, yoksulları, ağaçları, çocukları yazıyor. İlk kitabı Sevgili Arsız Ölüm 1983’te yayımlanan ardından Berci Kristin Çöp Masalları (1984), Gece Dersleri (1986), Buzdan Kılıçlar (1989), Aşk İşaretleri (1995), Ormanda Ölüm Yokmuş (2001), Sedat Simavi Ödülü’nü kazandığı Unutma Bahçesi (2004), Muinar (2006) adlı romanları ve 2009’da Rüyalar ve Uyanışlar Defteri ile okurlarıyla buluşan Latife Tekin’in ‘’Türkçenin yarına kalacak büyülü mirası’’ olarak nitelenen romanları İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Japonca, Felemenkçe ve Farsça başta olmak üzere pek çok dile çevrildi.
Haber: Özgür Duygu Durgun / BÜ Haber