15 yaşında ‘bar boy’ olarak başladığı barmenlik hayatını bir yazar ve içki kültürü temsilcisi olarak sonlandırdı. Çilingir sofraları, Rakı adabı gibi konuların piriydi. Ama esas mesleği barmenlikti. ‘Eski İstanbul Barları’, okumaktan en çok keyif aldığım kitabıdır.
Babam tam eski tip adamlardandı. Sözünü ettiği, gençliğini geçirdiği şehir sanki İstanbul değildi. Başka zamanların, başka yerlerin hikâyelerini anlatırdı. Onun anlatmasına bayılırdım.
Mesela Paşabahçe Vapuru’nun Amerikan barında içtiği viskileri anlatırdı. Gençlik döneminin ünlü Hollywood artistleri gibi giyinip, kafalarına fötr şapkalarını geçirip gezerlermiş. (Aynı Humprey Bogart sendromu ben de olduğundan, ben de severim şapkaları)
Filmlerde görüp özendikleri Amerikan barlara gitmeleri maddi olarak biraz yıkıcı olacağından, o eksikliklerini Paşabahçe Vapuru’nda giderirlermiş. Köprüden ayırılıp adaları dolaştıktan sonra gelmesi, barın ve manzaranın keyfini çıkarmak için yeter de artarmış.
Buna benzer hikâyeleri anlatmayı severdi babam. O çok özendikleri Amerikan barların en meşhurunun, o tarihlerde, Hilton Oteli’nin barı olduğunu söylerdi.
Vefa Zat da babamla aynı yaşlardaydı. 1947 doğumlu. Vefa Bey ne zaman rakıdan bahsetse, çilingir sofrası anlatsa, anlattığı aslında ne sadece meze, ne de içki olurdu. Başka bir İstanbul, başka bir görgü, başka güzel zamanlardan bahsederdi. Tıpkı babam gibi. Ben onu dinledikçe, okudukça, babamı dinler gibi olurdum.
15 yaşında ‘bar boy’ olarak başladığı barmenlik hayatını bir yazar ve içki kültürü temsilcisi olarak sonlandırdı. Çilingir sofraları, Rakı adabı gibi konuların piriydi. Ama esas mesleği barmenlikti. ‘Eski İstanbul Barları’, okumaktan en çok keyif aldığım kitabıdır.
Ölüp cennete giden bir şarapçı, susuzluğunu dindirmek için su istemiş meleklerden. Hemen bir kadeh güzel bir şarap gelmiş. Adam şaşırmış ama şarabın güzelliğinden, hiç sesini çıkarmamış. Yıllarca her su istediğinde önüne birbirinden güzel şaraplar gelmiş. Tam 15 yıl boyunca… O kadar yıl sonra bir gün yine su istemiş. Bu sefer eline gerçekten su tutuşturmuşlar. Çok merak edip sormuş, “Bunca yıldır su istedim, şarap geldi de, bugün neden su geldi?” Demiş ki melekler, “15 yıldır ilk defa bugün öbür taraftaki dostların senin için kadeh kaldırmadı, o yüzden bugün su içeceksin.”
Mehmet Yalçın, Vefa Bey’in ‘Eski İstanbul Barları’ kitabı için yazdığı önsözde “Barmenler işçi sınıfının aristokratlarıdır” demişti. Vefa Bey gerçek bir işçi sınıfı aristokratıydı ve eline kadehin en çok yakıştığı kişilerdendi.
Vefa Bey’i oralarda rakısız bırakmamak için ara sıra şerefine kadeh kaldırmak boynumun borcu olsun. Ama en çok bilinen kitabı ‘Adabıyla Rakı ve Çilingir Sofrası’ kitabında bahsettiği gibi, “temiz” bir içim olsun:
‘’Temiz içme, içki içme terbiyesinin ilk basamağıdır ve içki sofralarının güzelliği de bu temizlikte gizlidir. Temiz içen, içkiyi amaç olarak değil, araç olarak içer. O dostluğa, güzelliğe ve mutluluğa ulaşmak için içkiyi bir araç olarak kabul eder ve bu aracı kullanırken de asla kararını kaçırmaz, ölçüsünde kalır.
İçkinin dozuyla orantılı olarak yaratacağı etkiler farklılıklar gösterir. Yüksek dozda içilen içki ile düşük dozda içilen içkinin etkileri pek tabii ki bir olamaz. Bu etki yaşadığımız günün koşullarına göre de değişebilir. Fizyolojik ve psikolojik yaşantımız gün be gün, an be an aynı olamaz.
Ve bazen duygularımıza mantığımızla gem vuramayız. İşte bu yüzdendir ki yaşantımızın her anında değişen koşullarda yudumladığımız içkinin bizi götüreceği sahiller farklı olacaktır. Bu yudumlar, kimi zaman bizi huzurlu bir kumsalın sakin dalgalarının yanı başına yatırır, kimi zaman da yalçın kayalarla dolu sahillerde dağ gibi dalgaların ortasında buluruz kendimizi.”
Bu yazı ilk kez yazarın Agos gazetesindeki “Obur” isimli köşesinde yayınlanmıştır