Donald Trump’ın, İran yaptırımları anlaşmasını tanımaması ve savaş tehditleri ve hükümete karşı binlerce insanı sokağa taşıyan ekonomi protestolarının ardından, İslam Cumhuriyeti şimdi ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı Kuzeybatı’daki baskısını arttırıyor.
Sussex Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Kamran Martin’le yaptığımız söyleşi Kürt sorunuyla başlıyor ama üç görüngü arasındaki ilişkiye sol bir bakış açısıyla değiniyor.
8 Eylül’de, Ramin Hossein Panahi, Zanyar Moradi ve Loghman Moradi’nin idamlarının ardından İran Kürdistanı’nda yapılan genel grevin zaman çizelgesini verebilir misiniz?
25 Ağustos 2018’de, dört Kürt çevreci, Merivan yakınlarındaki ormanlık alanlarda çıkan yangını söndürmeye çalışırken şüpheli bir şekilde öldürüldü. Çoğu insan, İslam Devrimi Muhafızları Ordusu’nu (IRGC) bölgeyi kasten bombalayarak çevrecileri öldürmekle suçladı. 7 Eylül’de, İran güçleri, İran Kürdistanı’ndaki Sine şehri yakınlarında pusuya düşürdükleri 4 KODAR (Doğu Kürdistan özgür ve Demokratik Toplumu) üyesini öldürdü. Ertesi gün İslamcı rejim üç Kürt siyasi tutukluyu idam etti ve Irak Kürdistanı’ndaki İran Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) karargâhına merkez komite toplantısı yapılırken füze saldırısı gerçekleştirdi. Beşi KDP merkezi komitesi üyesi on ben kişi öldürüldü. Diğer füzeler yakın çevredeki, İran’da etkin olan başka bir Kürt grubu olan Kürdistan Demokratik Partisi – İran’ın (PDK-I) iki üyesini öldürdü. Siviller de dâhil çok sayıda insan yaralandı. Bu olayları takiben, İran Kürdistanı’ndaki (Rojhelat) büyük siyasi partiler, Rojhelat’taki Kürt halkını, İran rejiminin mezalimini protesto etmek için 12 Eylül’de genel greve çağırdı. Halk büyük ölçüde olumlu yaklaştı ve 12 Eylül’de, İran Kürdistanı’nda tüm dükkânlar kapalı kaldı.
Hem Kürt eylemcilerin idamı hem de buna karşılık olarak yapılan genel grev, Kürtlerin bölgedeki diğer yerlerde yaptıkları mücadelelerle nasıl bağdaştırılabilir?
Grev, İran Kürtlerinin kolektif kimlik ve siyasi ve kültürel haklarının tanınması için yüz yıldır verdikleri mücadelenin bir parçası olduğu kadar, Orta Doğu çapındaki daha geniş Kürt özgürlük hareketinin de ayrılmaz bir parçası. Grev, aynı zamanda, son derece sert ve baskıcı şartlar altında barışçıl mücadele yönteminin dikkate şayan bir deneyimi oldu. Bu bağlamda Rojhelat halkı, bir kere daha, çok etkili ve asgari seviyede insan kaybına yol açan bir siyasi mücadele yöntemini kullanarak siyasi olgunluğunu ve öncülüğünü gösterdi ve bölgedeki Kürt hareketleri için bir başka başarılı örnek sergilemiş oldu. Aynı zamanda grev, İran rejiminin 1980’lerin sonundan bu yana en derin krizlerinden biriyle uğraştığı bir zamanda, son derece bölünmüş, etkin bir ittifak veya yapısal bir işbirliği için anlaşamayan Kürt siyasi örgütleri arasında nadir bir birliğe zemin hazırladı.
Ramin Hossein Panahi, Muharebe yani “Allah’a savaş açmak” suçundan ölüme mahkûm edildi. Bu bize, İslamcı motiflerin, İslam Cumhuriyeti’ne Şah’tan miras kalan üniter milliyetçilikle iç içe geçmesine dair ne söylüyor?
İslam Cumhuriyeti kuruluşunun hemen ardından ve özellikle İran-Irak savaşı sırasında, pan-islamcı retoriğini yumuşattı ve eş zamanlı olarak İran milliyetçiliğinin, özellikle Şii-Fars üstüncü tarafları olmak üzere önemli unsurlarını yeniden bünyesine aldı. Bu eğilim, hile karışan 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından ortaya çıkan protesto hareketinin şiddetle bastırılmasını takiben zirveye ulaştı. Derin bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya kalan rejim, sistemik olarak İran şovenizmini besledi. Bu aynı zamanda, özellikle Arap Baharı protestolarını kanlı bir şekilde bastırarak Suriye devrimini dünyadaki en yıkıcı iç savaşlardan birine döndüren Esad rejimine verdiği stratejik destek gibi bölgesel müdahalelerini meşrulaştırmak için faydalı oldu. Bu anlamda, rejimin muhalifleri bastırması, resmi olarak Şeriat hukuk terminolojisine göre olsa da esasında İran milliyetçiliğinin artan bir şekilde bariz bir şekilde Şii islami unsurlara egemen olduğu ideolojik bir karışımla gerçekleşiyor.
Bu grev; kamyon şoförlerinin ve petrol, kimya ve demiryolu işçilerinin greve gittiği Ekim 2018’de ülke çapında yaşanan işçi grevleri dalgasıyla nasıl ilişkilendirilebilir?
Ülke çapındaki bu grevler, genel olarak, Kürdistan’daki genel grevden sonra ortaya çıktı. Baskıcı bir siyasi ortamda, Kürdistan’daki siyasi grevin, ardından ülkenin geri kalanında yapılan işçi grevlerini ne derecede etkilediğini değerlendirmek güç. Bununla beraber, İran’da sosyal medyanın yaygın kullanımını dikkate alırsak Kürdistan’daki grevin öncülük rolü oynayarak ardından gelen grevleri ateşleyici bir rol oynadığını varsaymak mümkün. Kürt emek hareketinin çok etkin olduğu ve İran Kürdistanı’ndaki Kürt işçilerin, İran işçi sınıfının en örgütlü ve siyasi bilince sahip ve etkin kollarından birisi olduğu da vurgulanmalı. Kürt işçiler, her yıl 1 Mayıs’ı toplumsal adalet taleplerini dile getirmek için kutladılar. Kürt işçiler, işçilerin sendikalaşması ve sendikal hakları için örgütlenmesini amaçlayan cephe örgütü İran’da İşçi Sendikalarının Kurulması için Düzenleyici Konsey’in kuruluşunda bulundular ve önemli bir oynamaya devam ediyorlar.
Öğrenebildiğimiz kadarıyla İran kapitalizminin, askeri ve paramiliter güçlerin sermayenin çoğunu kontrol ettiği özgün bir yapısı var. Ülke çapında ve sektörler arası bağlar kurmak isteyen işçiler için bu yapının ne gibi sonuçları var?
İran kapitalizminin devletçi karakterinin ötesinde İran emek hareketini zorlayan (ama aynı zamanda onu güçlendiren) ekonomi-politiğin petrol rantına dayanan doğası. Petrol sanayisinin yoğunlaşmış doğası, İran’daki sermayenin çoğunun nihayetinde, artan bir şekilde yarı oligarşik bir karaktere bürünen devlet tarafından siyaseten kontrol edildiği ve dağıtıldığı anlamına geliyor. Petrol sanayisinin dışında, İran’da birkaç yüz işçiden fazlasını istihdam eden büyük fabrika veya sanayi tesisi eksikliği var. Bu durumun sonucunda oluşan dağınıklık, rejimin her türlü siyasi veya ekonomik devlet dışı örgütü bastırmasıyla arttı. Bununla beraber, rantiye bir devlette, siyasi olan ve ekonomik olan arasındaki ayrım çok bulanık olduğu için belirli bir ekonomik konuyla ilgili başlayan neredeyse her eylem hızla siyasi bir müdahaleye dönüyor. Ve rejim de tüm protestoları siyasi görüyor ve ona göre davranıyor. Unutmamak gerekir ki İran ekonomi-politiğinin petrol rantiyesi doğası, petrol işçilerinin sayısal büyüklüklerine orantısız bir güç potansiyeline ve etkinliğe sahip oldukları anlamına da geliyor. 1979 devriminin son aylarında petrol işçilerinin oynadığı rol bunun örneği ve bu nedenle İran rejimi petrol işçilerini çeşitli araçlarla kontrol etmek ve pasifize etmek için çok uğraşıyor.
On yıllardır süren baskı, çoğu önde gelen eylemciyi ve entelektüeli yer altına çekilmeye, hapse veya sürgüne zorladığı için bugün İran’da Solun liderliğini kim yapıyor anlamak güç. İran’da takip etmemiz gereken etkin gruplar veya ağlar var mı?
İran Komünist Partisi (CPI) (artık var olmayan Stalinist Tudeh partisi ile karıştırılmasın), Kürdistan örgütü (Komala-CPI) yoluyla işçilerin örgütlenmesinde ve destek ve liderlik sağlanmasında önemli bir rol oynadı ve oynamaya devam ediyor. Diğer çoğu sol örgüt, rejimin ve asla bitmeyen kendi iç ideolojik tartışmalarının getirdiği örgütsel yıkım nedeniyle İran siyasi manzarasından kopuk bir halde kalmaya devam ediyor. İran solundaki çoğu kişi ve grup, geçen yüzyıla ait kendi “üçüncü dünyacı” antiemperyalist milliyetçiliklerinin ötesine asla geçmedikleri için resmen ABD ile sürekli çatışma için olan bir rejime karşı net bir siyasi strateji oluşturmakta güçlükler yaşadılar. Bu bağlamda da İran Kürdistanı’ndaki radikal Kürt solu, yanlış bir emperyalizme karşı antiemperyalizm ikilemine asla sıkışmamış ve ilk günden antiemperyalist siyasetini körleştirmeden İslam cumhuriyetinin yarı faşizmine tereddütsüz karşı durmuş bir Marksist sol hareketin dikkate değer bir örneğini sunuyor.
İran’da şu anda yaşanan işçi grevleri, İranlıların büyük çoğunluğunun hissettiği şiddetli kriz zamanında başladı. Halk sınıfları kriz için kimi suçluyor?
Yukarıda da bahsettiğim gibi İran’ın ekonomi politiğinin rantiye doğası gereği İranlıların çoğu maddi ve ekonomik durumları için devleti sorumlu görüyor. Bu bakış, çok üst düzey yöneticilerin çocuklarının da dâhil olduğu devletin üst kademelerindeki sayısız yolsuzluk olayının bilinirliğinin yaygınlaşmasıyla pekişti. İran siyasi sözlüğünde “Ağazade” terimi, devlet içindeki sistemik ve sistematik yolsuzluğa işaret ediyor. Bununla beraber, güçlü ve ülke çapında bir demokratik sol hareketin yokluğu, İranlı kitleler arasında var olan derin toplumsal hoşnutsuzluğun siyaseten sonuca varmasını engelliyor. Ve rejim, İslam Cumhuriyetinin zayıflaması veya sarsılması durumunda İran’ın “Suriyelileşeceği” söylemiyle insanları korkutarak sistematik bir korku yayma siyaseti izliyor. Suriye halklarının üzerine çöken felakette İslam Cumhuriyetinin önemli bir rol oynaması acı bir ironi.
Cumhurbaşkanı Ruhani veya rejime öfke duyanlarla -Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesi ve Ruhani’nin “ekonomik terörizm” olarak adlandırdığı çabası dikkate alındığında- her şeyden önce ABD’yi suçlayanları ayıran belirgin demografi veya sınıf eğilimleri var mı?
İran medyasına dair sınırlı gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki artan sayıda insan yaşanan krizle ilgili hükümeti suçluyor. Geçen kış yapılan sokak gösterilerindeki sloganların birisi “Suriye’yi bırakın, bizimle ilgilenin!” idi. Diğer bir deyişle insanlar, hükümetin parası olduğunu ve kaynakların büyük ölçüde Suriye’ye ve bölgedeki diğer yerlere kullanıldığını ama İranlıların artan sayıda çoğunluğunun kendilerini içinde bulduğu büyük yoksulluğa çare bulmakta başarısız olduğunu düşünüyor.
Dışarıdaki solcular, İslam Cumhuriyeti’ne şu anda nasıl yaklaşmalı? Belki de artık her zamankinden fazla ABD emperyalizminin hedefinde olduğunu sağlam bir şekilde iddia edebilen bir devletle mücadele eden işçi sınıfı ve ezilen azınlıklarla anlamlı bir dayanışma göstermek için ne yapabiliriz?
Uluslararası sol mutlaka açık bir biçimde İran’daki işçi sınıfını ve ezilen azınlıkları desteklemeli ve aynı zamanda İran’a doğrudan dış müdahaleye karşı çıkmalı. Sol-demokratik muhalefetle irtibata geçmeli ve İranlı işçiler ve çalışanların -en önemlisi özgür, devletin hâkim olmadığı sendikalar ve örgütlere duyulan ihtiyaç olan- temel sorunlarına eğilmesi için İran rejimine baskı yapmalı. Uluslararası solun, ABD’nin rejim değişikliği gündemine dolaylı yoldan ve farkında olmadan yardımcı olma korkusu yüzünden İranlı işçiler ve azınlıklarla açık ve etkili bir dayanışma göstermekteki başarısızlığı, sadece daha fazla insanın rejime karşı başarılı bir iç direniş imkânı göremeyecekleri için dışarıdan müdahaleyle bir rejim değişikliği fikrine hızla çekilmesini sağlıyor. Tıpkı İran solunun saf bir antiemperyalist projenin ötesinde düşünmesi ve harekete geçmesi gerektiği gibi, uluslararası solun da İslam Cumhuriyeti’nin ABD ve Batıya yönelik düşmanlığının, İran halkına karşı işlediği dehşetli suçları ve İranlı kitlelere dayattığı inanılmaz derecede şiddetli, baskıcı neoliberalizmi veya azınlıklaştırılmış halklara yönelik yarı sömürgeci şiddeti temize çıkarmayacağını görmeli. Eğer İranlı işçiler ve halk, Batıdaki sol ve demokratik güçler tarafından desteklendiklerini hissederlerse radikal demokrasi ve toplumsal adalet için kendi kolektif mücadeleleri yolunda kendi organik örgütlerini ve liderliklerini geliştirmek için güç bulurlar ki bu da emperyalist müdahalenin tesirini azaltmak için en etkili yoldur.
Çeviri: Kontra Salvo
Bu yazınin orijinali 18 Ekim 2018’de Lefteast internet setisinde yayınlanmıştır.