Yemin töreninde yaptığı konuşmada Başkan Trump önümüzdeki dört yılda stratejik olarak takip edeceği politik-ekonomik politikalarının anahatlarını net ve güçlü bir şekilde çizdi. Financial Times, New York Times, Washington Post ve Wall Street Journal’da görücüye çıkan Trump-karşıtı gazeteciler, editoryaller, akademisyenler ve uzmanlar, mütemadiyen Başkan’ın programını ve onun mevcut ve geçmiş politikalara yaptığı eleştirileri tahrif edip yalanlar söylediler.
Yazıya Başkan Trump’ın çağdaş siyasal ekonomiyi eleştirmesini ciddi bir şekilde tartışarak başlayacağım ve sonra da onun alternatiflerini ve zayıf yönlerini detaylandıracağım.
Başkan Trump’ın yönetici sınıf eleştirisi
Trump’ın mevcut yönetici elite dair eleştirisinin en önemli öğesi bu sınıfın uyguladığı globalleşmenin ABD üretimi, ticareti, mali dengeleri ve emek piyasası üzerindeki olumsuz etkisidir. Trump globalleşmenin olumsuz etkilerine örnek olarak ABD sanayi kapitalizminin yatırımları, yenilikleri ve kârların merkezini ciddi oranda deniz aşırı yerlere kaydırmasını gösteriyor. Yirmi yıldır birçok politikacı ve uzman kampanya söylemlerinin bir parçası olarak ya da kamuya açık toplantılarda yüksek maaşlı işler ve istikrarlı yerel sanayilerde yaşanan kayıplar dolayısıyla sızlanmaktaydı. Fakat globalleşmenin bu en zararlı etkilerine karşı da hiç bir etkin önlem almadılar. Trump bir taraftan boş lafları sona erdireceği ve büyük değişiklikleri uygulamaya koyacağı sözünü verirken bu kesimi de “hep boş laf edip icraatta bulunmamakla” kınadı.
Başkan Trump deniz aşırı yerlerdeki imalatlarıyla ürettikleri ucuz ürünleri Amerikan pazarına getirerek ABD’li üretici ve işçilerin kuyusunu kazan ithalatçıları hedef aldı. Trump’ın ABD sanayiine öncelik veren ekonomik stratejisi önceki dört yönetim altında üretici sermayeden mali ve spekülatif sermayeye kayışın üstü örtük bir eleştirisidir. ‘Pas kemerini’[1] Wall Street lehine terk eden elitlere saldırdığı yemin törenindeki hitabı işçi sınıfına verdiği sözle birebir uyumludur: “Bu kelimeleri duyun! Bir daha asla ihmal edilmeyeceksiniz.” Kendi kelimeleriyle Trump egemen sınıfı ‘yalaktan sebeplenen domuzlar’ olarak göstermektedir (Financial Times, 1/23/2017, s.11).
Trump’ın siyasal-ekonomik eleştirisi
Başkan Trump denizaşırı ülkelerdeki ortakları ve düşmanlarıyla yapacağı piyasaya dair müzakerelere vurgu yapmaktadır. Bıkıp usanmaksızın kitlesel medyayı, politikacıların düşüncesizce serbest pazarları geliştiren tutumlarını ve saldırgan militarizmi ulusun kârlı anlaşmalar elde etmek üzere yaptığı pazarlıkların altını oymakla eleştirdi.
Başkan Trump’ın göçmenlik politikası ‘Önce Amerika’ şeklindeki stratejik işçi politikasıyla çok yakından ilişkilidir. Kitle halinde göçmen işçi akımı ABD’deki işçi ücretlerinin, işçi haklarının ve inşaat sanayilerinin altını oymak için kullanılmıştı. Bu durum ilk olarak et paketleme sanayinde, sonra da tekstil, tavukçuluk ve inşaat sanayilerinde tespit edilmişti. Trump’ın önerisi ABD’li işçilerinin sermaye ile emek arasındaki güç dengesini kaydırmasını mümkün kılmak ve ücretler, iş koşulları, ek yardımlarla ilgili olarak yapılacak pazarlıkta örgütlü emeğin gücünü tahkim etmesini mümkün kılmak üzere göçmenliğin sınırlanmasıdır. Trump’ın kitlesel göç eleştirisi ilgili sektörlerde aileleri için onurlu ve istikrarlı yaşam standartlarını mümkün kılacak şekilde ücretler artırılır ve çalışma koşulları iyileştirilirse çalıştırılmak için kalifiye Amerikalı işçilerin mevcut olduğu olgusuna dayalıdır.
Başkan Trump’ın siyasal eleştirisi
Trump muazzam açıklara neden olan ticaret anlaşmalarına işaret etmekte ve ABD’li müzakerecilerin başarısız olduğu sonucuna varmaktadır. Daha önceki ABD başkanlarının iş-yaratan ekonomik anlaşmaların pazarlığını yapmak yerine askeri ittifaklar ve üsleri güvenceye alan çok-taraflı anlaşmalar imzaladıkları argümanını yapmaktadır. Başkanlığında bu denklemi değiştirme sözü vermektedir. Lehte olmayan ekonomik anlaşmaları iptal etmek ya da bunları yeniden müzakere etmek isterken ABD’nin deniz aşırı ülkelerdeki askeri taahhütlerini azaltmayı istemekte ve NATO müttefiklerinin kendi savunma bütçelerinin daha fazla bir kısmını üstlenmelerini istemektedir. Görevi devralır almaz Trump Trans-Pasifik Ortaklığı’nı (TPP) iptal etti ve NAFTA’yı yeniden müzakere etmek üzere Kanada ve Meksika’yı toplantıya davet etti.
Trump’ın gündeminde Kanada’dan ABD Körfezi’ne kadar uzanan tartışmalı petrol ve gaz boruhattını inşa etmek de dahil olmak üzere yüz-milyarlarca dolarlık altyapı proje planları vardır. Bu boru hatlarının yerli halkla yapılmış olan mevcut anlaşmaları ihlal ettiği ve ekolojik sisteme tehdit oluşturduğu açıktır. Ancak, Amerikan-yapımı inşaat malzemesi kullanılmasına öncelik vermesi ve sadece ABD’li işçilerin çalıştırılmasında ısrar etmesi nedeniyle, tartışmalı politikaları iyi ücret ödeyen Amerikan işlerinin geliştirilmesinde bir baz olacaktır.
ABD’ndeki yatırımlar ve işlere vurgu yapması önceki Yönetim’den tam bir kopuşu ifade etmektedir. Önceki Başkan Obama Orta Doğu’da birden çok savaşa girişmeye odaklanmış, kamu borcunu ve ticari açıkları arttırmıştı.
Trump’ın başkanlığı devralırken yaptığı konuşma müsamahasız bir söz verişi ortaya koymaktadır: “Amerikan kıyımı hemen şimdi ve burada sonlandırılacak!”. Bu işçi sınıfının büyük bir kesiminde karşılık buldu ve işleri-tahrip eden kırk yıllık globalleşmenin mimarlarının toplandığı yerde yüzlerine karşı söylendi. ‘Kıyım’ çifte anlam taşıyordu: Geniş kıyım Obama ve diğer yönetimlerin yerel işleri tahrip etmesinin sonucuydu. Çürümeye ve kırsal, küçük kasaba ve kentsel bölgelerdeki toplulukların iflasına neden olmuştu. Bu yerel kıyım üç kıtayı da mahveden sonsuz sayıdaki deniz aşırı savaş politikalarının da öteki yüzüydü. Son 15 yıldaki siyasal liderlik çoğu da genç Amerika’lı olan yüzbinlerce insanı öldürmek için ve milyonlarcasının da hayatlarını tahrip etmek üzere (çoğu kontrolsüz sentetik afyon reçeteleriyle ilişkili) uyuşturucu bağımlılığı salgının da önünü açarak yerel kıyımı yaygınlaştırdı. Trump nihayetinde bu kaybolmuş hayatlara yönelik olarak ‘kıyıma’ hitap etme sözü verdi. Fakat maalesef ‘Büyük İlaç Şirketlerini’ ve tıbbi topluluğu uyuşturucu bağımlılığının ekonomik olarak mahvolmuş kırsal Amerika’nın en ücra köşelerine yayılmasından sorumlu tutmadı. Trump daha önceki seçilmiş yetkilileri ‘müttefiklere’ verilecek muazzam askeri desteği onaylamakla eleştirdi ve aynı zamanda bu eleştirisinin ABD’nin askeri tedarik politikalarını içermediğini ve ‘eski ittifakların kuvvetlendirilmesi’ (NATO) sözüyle çelişmediğini de belli etti.
Gerçekler ve yalanlar: İşe yaramaz gazeteciler ve koltuğa gerilmiş oturan militaristler
Kitlesel medyanın Trump’ın Yeni Ekonomi’sine dair histerisinin en şok edici örnekleri arasında Trump’ın hitap etme sözü verdiği ümitsiz ulusal gerçekliği eğip bükmek üzere tasarlanmış olan sistematik ve yakıcı yalanlar serisi vardır. Bu ‘işe yaramaz gazetecilerin’ yayınladığı hususları tartışacak, bunların karşılaştırmasını yapacak ve durumun daha kesin/doğru bir versiyonunu sunacağız.
Financial Times’ın [sözde]saygıdeğer fakat işe yaramaz gazetecileri Trump’ın ‘dünya ticaretini tahrip etmek’ istediğini iddia etmektedirler. Trump’ın önerdiği şeyse ABD’nin ticaretini deniz aşırı yerlerden ziyade ülke içerisinden arttırmaktır. Ticari ortaklarıyla daha büyük oranda karşılıklılık elde edilmesini garanti altına almak üzere çok taraflı ve ikili ticari anlaşma koşullarını yeniden müzakere etmeyi amaçlıyor. Obama yönetiminde, ABD ticaret gümrük vergileri konmasında diğer bütün OECD ülkelerinden daha saldırgan bir tutum izlemişti.
Hiç bir işe yaramaz gazeteciler Trump’ın ekonomiyi otarşiyle yeniden-sanayileşme politikalarını karıştırarak onu bir ‘korumacı’ olarak yaftalamaktadırlar. Trump ihracatı ve ithalatı geliştirecek, açık ekonomiyi muhafaza edecektir. Diğer yandan da bir üretici ve ihracatçı olarak ABD’nin rolünü arttıracaktır. ABD ithalatında daha seçici olacaktır. Trump bir taraftan otomobil, çelik ve hanehalkı tüketici ürünlerini azaltırken imalata dayalı ihracatçıların büyümesini kolaylaştıracak ve birincil metaların ithalatını artıracak ve ileri teknolojiyi geliştirecektir.
Trump’ın ‘globalleşmeye’ muhalif olması tezi Washington Post’un hiç bir işe yaramaz gazetecileri tarafından ‘İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik düzenin’ vahim bir şekilde tehdit edilmesi şeklinde biraraya getirilmiştir. Aslında, oluşan muazzam değişiklikler zaten eski sistemi işe yaramaz hale getirmiş, bunu muhafaza etme girişimleri krizlere, savaşlara ve daha fazla çürümeye yol açmıştır. Trump eski ekonomik düzenin işe yaramazlığının farkına vardı ve değişimin gerekli olduğunu ifade etti.
Köhnemiş eski düzen ve şaibeli yeni ekonomi
İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Batı Avrupa’nın büyük çoğunluğu ve Japonya kendi ekonomilerini yeniden inşa etmek için oldukça sınırlayıcı ‘korumacı’ sanayi ve parasal politikalara başvurdu. Ancak uzun süreli bir iyileşme döneminden sonra Almanya ve Japonya dikkatli ve seçmeci bir yaklaşımla kendi ekonomik politikalarını liberalize ettiler.
Son birkaç onyıldır, Rusya sert bir şekilde güçlü kolektivist bir ekonomiden kapitalist vasal-gangester bir oligarşiye dönüştü. Çok daha yakın zamanda da kendisini karma bir ekonomi ve güçlü merkezi bir devlet olarak yeniden yapılandırdı. Çin dünya ticaretinden kendisini yalıtmış kolektivist bir ekonomiden Asya’nın ve Latin Amerika’nın en büyük ticari ortağı olan ABD’nin yerini alarak dünyanın ikinci en güçlü ekonomisine dönüştü.
Bir zamanlar dünya ticaretinin yüzde 50’sini kontrol eden ABD’nin şimdi sahip olduğu oran yüzde 20’nin altındadır. Bu azalış kısmen imalatçılarının fabrikalarını yurt dışına taşımalarıyla ülkenin kendi sanayi ekonomisini dağıtması nedeniyle olmuştur.
Dünya düzeninin dönüşmesine rağmen, yakın dönemdeki ABD başkanları Amerikan siyasal ekonomisini yeniden organize etme ihtiyacının farkına varamadılar. Güç ve Pazar ilişkilerindeki kaymaların farkına vararak bunları kabul edip uyum sağlamak yerine savaş, askeri müdahale ve yıkıcı ‘rejim değişiklikleri’ yoluyla önceki egemenlik şekillerini yoğunlaştırmaya çabaladılar – böylelikle de ABD mallarına yeni pazarlar sağlamak yerine harap etmeyi seçtiler. Çin’in muazzam ekonomik gücünün farkına varmak ve ticaret ve işbirliğine dayalı anlaşmaları müzakere etmek yerine aptalca bir şekilde Çin’i bölgesel ve uluslararası ticari anlaşmalardan/paktlardan dışladılar. O kadar ileri gittiler ki Asya’daki küçük ticari ortaklarına kaba kuvvet gösterilerinde bulundular ve Güney Çin Denizi’nde askeri çevreleme ve provakasyon politikasını uygulamaya koydular. Trump bu değişikliklerin ve ekonomik bağların yeniden müzakere edilmesinin farkındayken kabine adaylarıysa Obama’nın askeri karşı karşıya gelme politikalarını devam ettirmeyi düşündüler.
Önceki yönetimler altında Washington Rusya’nın bölgesel ve dünya gücü olarak yeniden dirilişini, kendine gelmesini ve büyümesini ihmal etti. Kök salan gerçeklik nihayetinde ortaya çıkınca, önceki ABD yönetimleri Sovyetler Birliği’nin önceki müttefiklerinin işlerine karışmaya ve Rusya’nın sınırlarında askeri üsler kurup savaş egzersizleri yapmaya başladı. Rusya’yla ticari ilişkileri ve yatırımı derinleştirmek yerine, Washington yaptırımlar ve askeri harcamalara milyarlarca dolar harcadı – özellikle de Ukrayna’daki şiddet yanlısı darbeci rejimi teşvik etti. Obama’nın Ukrayna, Suriye ve Libya’da iktidarın şiddet yoluyla ele geçirilmesinin yolunu açan politikası Rusya’yla dost olan hükümetleri alaşağı etmek isteğiyle motive edilmişti – bu ülkelerin mahvedilmesi ve nihayetinde de Rusya’nın sınırlarını sağlamlaştırma ve savunma ve yeni stratejik ittifaklar oluşturma isteğinin perçinlenmesi.
Trump kampanyasının başlarında yeni dünya gerçekliklerinin farkına vardı ve hem düşmanlarıyla hem de müttefikleriyle ilişkilerin özünü, sembollerini ve retoriğini değiştirmeyi önerdi – bütün bunları tamamlayansa Yeni Ekonomi’ydi.
İlk ve en önemli şey olarak, Trump Orta Doğu’daki yıkıcı savaşlara baktı ve ABD’nin askeri gücünün sınırının farkına vardı: ABD yurt içinde önemli bir maliyet ödemeksizin Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Asya’da birden çok, ucu-açık fetih ve istila savaşlarına giremezdi.
İkinci olarak, Trump Rusya’nın Amerika Birleşik Devletleri için stratejik bir tehdit olmadığının farkına vardı. Bunun da ötesinde, Vladimir Putin’in yönetimindeki Rusya hükümeti ortak düşmanları olan İŞİD’i ve onun terörist ağlarını yenilgiye uğratmak için ABD ile işbirliğine niyetliydi. Rusya ayrıca yıllardır Obama-Clinton-Kerry’nin uyguladığı yaptırımlardan sonra Rusya’ya geri dönmeye can atan ABD’li yatırımcılara pazarlarını açmaya da istekliydi. Trump, gerçekçi birisi olarak, yaptırımları sonlandırmayı ve elverişli pazar ilişkilerini restore etmeyi/tamir etmeyi önerdi.
Üçüncü olarak, Trump ABD’nin Orta Doğu’daki savaşlarının ABD ekonomisi için asgari ölçüde fayda sağladığı halde muazzam maliyetler yüklediğini iyi biliyordu. Türkiye, İsrail ve Körfez krallıkları/monarşileri gibi bölgesel ekonomik ve askeri güçlerle Pazar ilişkilerini arttırmak istemektedir. Trump pek fazla yatırım ve ticaret fırsatı sunmayan Filistin, Suriye ya da Kürtler’le ilgilenmiyor. İran’ın muazzam bölgesel ekonomik ve askeri gücünü göz ardı ediyor. Yine de Trump pazarlıkta ABD’nin elde ettiklerini arttırmak için yakın zamanda İran’la altı-ülke arasında yapılan anlaşmayı yeniden-müzakere etmeyi önerdi. Tahran’a karşı yürüttüğü düşmanlık dolu kampanya söylemi İsrail’i ve ülke içindeki güçlü ‘Önce-İsrailci’ beşinci kolu yatıştırmak üzere tasarlanmış olabilir. Tabii ki bu Trump’ın ‘Önce Amerika’ açıklamalarıyla çelişmekteydi. Donald Trump’ın bir taraftan bölgesel pazar gündeminin bir parçası olarak İran’ı da projesine eklemeyi düşünürken genişlemeci bir İsrail’in Siyonist projesine itaat etme ‘şovuna’ devam edip etmeyeceğinin beklenip görülmesi gerekir.
Hiç bir değeri olmayan Gazeteciler Trump’ın Çin’e karşı kavgacı bir duruşu benimsediğini ve ‘korumacı bir gündemi’ piyasaya sürmekle tehdit ettiğini ve bunun da nihayetinde trans-Pasifik ülkelerini Pekin’e daha fazla yaklaştıracağını iddia ediyor. Tam tersine, Trump ikili anlaşmalar yoluyla ticareti yeniden müzakare ederek arttırmaya niyetlenmiş görünüyor.
Trump ABD’nin can alıcı seyir rotalarını tehdit etmesi nedeniyle Obama’nın Çin’in deniz sınırlarını kıskaca alma politikasını büyük ihtimalle muhafaza edecek fakat bunu genişletmeyecek. Yine de, Obama’nın tersine, Trump -Çin’i kendi ‘emekleyen sanayilerini’ korumaya niyetlenen gelişmekte olan bir ülke olarak değil de büyük bir ekonomik güç olarak gördüğünden- Pekin’le ekonomik ve ticari ilişkileri yeniden müzakere edecek. Trump’ın gerçekçiliği yeni ekonomik düzeni yansıtıyor: Çin rekabette ABD’ye üstün gelen ve bunu da kısmen önceki ekonomik safhasından gelen kendi devlet desteklemelerini ve teşviklerini muhafaza ederek yapan olgun ve oldukça rekabetçi bir ekonomik dünya gücüdür. Bu önemli dengesizliklere yol açtı. Gerçekçi birisi olan Trump da eğer ABD daha istenilir bir ticaret dengesinin yolunu açacak şekilde karşılıklı anlaşmaları güvence altına alabilirse Çin’in ticaret ve yatırım için büyük fırsatlar sunduğunun/teklif ettiğinin farkına varmaktadır.
Trump Çin’le bir ticaret savaşı başlatmak istemiyor, fakat kendi ekonomik gündemini uygulamak için ABD’yi önde gelen bir ‘ihracatcı’ ülke olarak restore etmek istiyor. Çinlilerle yapılan müzakereler çok zorlu geçecektir çünkü ABD’li ithalatçı elitler Trump’ın gündemine karşıdırlar ve Pekin’in ihracat-yönelimli müthiş yönetici sınıfının tarafını tutmaktadır.
Bunun da ötesinde, Wall Street’in bankacılık eliti Pekin’e Çin’in mali piyasalarına girmek için yalvardığından mali sektör Trump’ın sanayi politikalarının isteksiz ve istikrarsız taraftarıdır.
Sonuç
Trump bir ‘korumacı’ değildir, ‘serbest ticarete’ karşı da değildir. Hiç bir işe yaramayan gazetecilerin bu ithamlarının hiç bir geçerliliği yoktur. Trump ABD’nin yurtdışındaki emperyalist ekonomik politikalarına muhalefet etmiyor. Ancak, Trump askeri fethin maliyetli olduğunun ve çağdaş dünya bağlamında, ABD için kaybettirici bir ekonomik önerme olduğunun farkında olan gerçekçi bir pazar savunucusudur. ABD’nin esas olarak finans ve ithalata dayalı ekonomiden imalata ve ihracata dayalı ekonomiye geçmesi gerektiğinin farkındadır.
Trump Rusya’yı potansiyel bir ekonomik ortak ve Suriye, Irak, Afganistan ve Ukrayna’daki savaşları sona erdirmede, özellikle de İŞİD’in terörist tehdinin yenilmesinde askeri bir müttefik olarak görür. Çin’i modası geçmiş ticari imtiyazlardan faydalanan güçlü bir ekonomik rakip olarak görür ve mevcut ekonomik güç dengesine uygun olarak ticari antlaşmaları yeniden müzakere etmek ister.
Trump kadın haklarını, iklim değişikliği yasasını, yerli halkla yapılan anlaşmaları ve göçmen haklarını ayaklar altına almaya niyet etmiş ulusalcı bir kapitalisttir, bir pazar-emperyalistidir ve siyasal olarak gerçekci biridir. Atadığı kabine ve Kongre’deki Cumhuriyetçi meslektaşları Trump’ın yeni gündemi olan ‘Önce Amerika’’dan ziyade Obama-Clinton doktrinine daha yakın duran askeri bir idelojiyle motive olmuştur. Kabinesini askeri emperyalistler, bölgesel genişlemeciler ve hayalci fanatiklerle çevrelemiştir.
Kısa ya da uzun vadede kimin kazanacağını bekleyip göreceğiz. Net olan şu ki liberaller, Demokrat Parti’li yazar bozuntuları ve Küçük Mussolini taraftarı siyah gömlekli sokak haydutları emperyalistlerin tarafında olacak ve Trump rejimi içerisinde ve onun etrafında yeteri kadar müttefik bulacaklardır.
Global Research, 28 Ocak, 2017
Çev. : İrfan Özdabak
[1] Pas Kemeri (Rust Belt) terimi ABD’de bir zamanlar çok-güçlü bir endüstriyel sektörün hakim olduğu fakat sonradan bu üstünlüğünü kaybeden Büyük Göller Bölgesi’nden Ortabatı Eyaletleri’ne kadar uzanan bölgedeki ekonomik çöküş, nüfus kaybı ve kentsel çürüme için kullanılan bir terimdir. Pas Kemeri New York’un batısından başlayıp Pensilvanya, Batı Virginia, Ohio, Indiana ve Michigan eyaletinin alt kısmından geçerek Illinois eyaletinin kuzeyi, doğu Iowa ve güneydoğu Wisconsin’de sona erer – ç.n.