Şili’de devam eden krizin temel nedeni on yıllardır devam serbest piyasa köktenciliğidir. Şaşırtıcı seviyedeki eşitsizliğin üzerine gitmek, ülkenin milyarder başkanı için tasavvur dahi edilemeyecek bir hareket olan neoliberal dogmadan kopuşu gerektirir.
Şili borsasındaki kırmızı rengin ve pesonun değerinin sert bir şekilde düşmesinin nedeni mali açıklar, ekonomik balonlar veya hükümetin siyasi tavrı değil. Aksine, Şili uzun bir süredir makroekonomik ve mali uygulamalarının sağlamlığı ve mali ve bankacılık sektörünün gücü için övülüyordu. Milyarder Başkan Sebastian Piñera’nın lideri olduğu mevcut sağ hükümet, yabancı yatırımın destekçisi ve işi kurumlar vergisi mükellefleri için imtiyazlar vaat edecek kadar ileri götürdü.
Mevcut ekonomik kırılganlığın kaynağı toplumsal. Şili’nin köktenci serbest piyasa ekonomik modeli, aşırı eşitsizliği, artan yaşam pahalılığı ve dalgalanmalarıyla birlikte Şili halkını çaresizliğe itti. Şirketlerin çıkarlarına daha da yakınlaşan bir hükümetle birlikte artan adaletsizlik hissi insanları sokağa çıkmaya itti. Onların ihtiyaçlarını karşılayabilmek derin yapısal değişikliklere gerektirecek.
Neoliberal Gündem
“Sorumlu” para ve mali politikalarıyla birlikte Şili’nin ekonomik modeli eşitsizliği temelden teşvik ediyor. Bu model, düşük sosyal harcama, zayıf yeniden dağıtım uygulamaları, doğal kaynakların çıkartılmasına dayanan bir ekonomi, suyun özelleştirilmesi ve sosyal hizmetlerin sağlanmasından sorumlu güçlü bir özel sektör üzerine inşa edilmiş durumda.
Özel emeklilik fonları, sağlık sigortacıları ve üniversiteler rekor kazanç bildirirken Şilili aileler aksini yaşıyordu: uzun çalışma saatleri, yetersiz hizmetler, aşırı düşük emeklilik maaşları, yükselen fiyatlar ve büyüyen hane borcu. Somon, avokado ve kereste ihracatçıları iyi durumdayken geri kalanlar kirlilik ve ağır su kıtlığıyla karşı karşıya.
Şili, yaygın eleştiri topladığı üzere dünyadaki en yüksek eşitsizlik katsayısına sahip ülkelerden birisi. Dünya Bankası ve OECD ve hatta iş danışmanları dahi yıllardır daha fazla yeniden dağıtım mekanizması oluşturulması için çağrıda bulunuyorlardı ama ülkenin ekonomik büyümesi ve yüksek performans gösteren borsası Şili’nin ekonomik modelinin toplumsal sonuçlarının görmezden gelinmesi için uygun ortamı sağladı.
Şili’deki eşitsizlik Pinochet diktatörlüğü döneminde (1973-89) keskin bir şekilde yükseldi. 1970’lerde ticaretin ve maliyenin eşi görülmemiş bir şekilde serbestleştirilmesine kurumlar ve refah vergilerindeki belirgin düşüş ve vergi sistemini aşırı gerici bir hale getiren sabit oran yoluyla temel maddeler üzerindeki KDV istisnalarının kaldırılması eşlik etti.
1980’ler boyunca zenginliğin Şilili seçkinlerin elinde toplanmasına yardım eden saldırgan politikalar uygulandı. 1982-83 mali krizi sonrası batan yerel bankaları ve ekonomik grupları kurtarmak için büyük miktarda kamu yardımı yapıldı. Eğitim, sağlık ve emeklilik gibi kamu hizmetleri özelleştirildi, iş yasası reformu yoluyla toplu müzakere ve grev haklarını neredeyse ortadan kaldırıldı ve kurumlar vergisi mükellefleriyle lüks tüketim maddelerini alanlara daha fazla imtiyaz sağlandı.
Diktatörlük sonrası dönemin çoğunda (1990-2009: 2014-2017) Şili’yi yöneten merkez sol koalisyon ise ülkenin en yoksul kesimleri için bir miktar rahatlama sağlamakta başarılı oldu ve onları yoksulluk sınırının üstüne çıkardı. 1990 ve 2011 arasında aşırı yoksulluk içindeki hane oranı yüzde 10,6’dan 3’e, yoksulluk sınırının altındakilerin oranı ise yüzde 22,7’den 6,2’ye indi. Aynı zamanda ülkenin aşırı boyutlara varmış toplumsal eşitsizliğini bir parça azaltmayı da başardılar ve Gini katsayısı 52,1’den 49,1’e geriledi. Bununla birlikte düşüş istikrarlı olmadı. 200’de Gini katsayısı tekrar düşüşe geçmeden önce 54,9’a kadar yükseldi.
Ama Şili’de eşitsizlik sadece gelir seviyesiyle ölçülmüyor. Sosyal hizmetler tehlike altında. Düşük ücretli işlerde çalışanlar için ancak çok temel ve ciddi şekilde yetersiz finanse edilen son derecede kalitesiz bir kamu sağlık hizmeti mevcut. Latin Amerika’daki en pahalı ülkelerden biri olan Şili’de işçilerin yarısı 500 dolar veya altında kazanıyor.
Özel şirketlere aracılığıyla sağlanan sosyal hizmetlere erişim, sadece kayıtlı işçileri için mümkün. Çalışan nüfusun yaklaşık yüzde 40’ını oluşturan kayıt dışı çalışanlar için sadece temel kapsam içinde. Emeklilerin yüzde 50’si, şu anda 400 dolar olan asgari ücretin yarısından az bir tutarda maaş alıyor. Uygulamadaki bu sosyal güvenlik eksikliği, Şililerin çoğunun devamlı bir stres ve belirsizlik altında yaşadığı anlamına geliyor.
Kırılma Noktası
Şili’deki kitlesel protestoların Piñera’nın döneminde patlak vermesi tesadüf değil. Piñera, büyük ölçüde 2010-2013 arası yönetimde olduğu dönemdeki istisnai ekonomik büyümeyi tekrarlama vaadiyle 2017’de başkanlığı kazanmıştı. Yavaşlayan küresel ekonomik ortamda ve özellikle Şili ekonomisinin dayandığı doğal kaynak fiyatlarının düşüşüyle birlikte bu tutulamayacak bir vaatti. Piñera döneminde hem ücretler hem de istihdam oranı düştü.
Artık öfkeyi canlandıracak çok şey var. Şirketlerin tezgâhları, çocuk bezi, tuvalet kâğıdı, ilaç ve tavuk gibi ürünlerin fiyatlarının artmasına neden oldu. Kamu fonlarının sıklıkla polis ve ordu mensupları tarafından özel harcamalar için kullanılması sıradan bir durum. Kurumlar vergisi kaçakçıları cezasız kalıyor, mahkemeye çıkarılanlar da ancak zorunlu ahlak dersi almakla cezalandırılıyor.
Bu şikâyetler diktatörlük sonrası dönem süresince alışılmadık değilse de Piñera hükümetinin şirketlerin çıkarlarına yakınlığı başka şeyleri fark etmeyi güçleştiriyor. Kamuoyuna parodiye varan bir kibirle yaklaşmaları ise işleri daha da kötüye götürüyor. Örnek olarak isyanın öncesindeki haftalarda “ekonomi için dua edin” diyen Maliye Bakanı gösterilebilir. Ayrıca ulaşımdaki fiyat artışları yüzünden eleştirilere maruz kalan Ekonomik Kalkınma Bakanı, Şililere daha pahalı olan işe gidiş saatlerinden kaçınmak için daha erken uyanmalarını önerdi. Burası öğle arası hariç dokuz saat çalışılan bir şehir ve toplu taşıma ile işe gidiş bir ile iki saat arasında sürüyor.
Ütopik bir Projeye Karşı Kendiliğinden Gelişen Tepki
Yol masrafından kurtulmaya çalışan lise öğrencilerini bastırmak için hükümetin silahlı polisleri kullanma kararına karşılık olarak 18 Ekim’de protestolar patlak verdi. Piñera’nın sokağa çıkma yasağı uygulaması ve orantısız polis şiddeti ve işkencesi Pinochet diktatörlüğü travmalarını yeniden canlandırdı ve halkın öfkesi zaman zaman kundaklama, süpermarketlerin ve eczanelerin yağmalanması ve polisle şiddetli çatışmalar olarak kendisini gösterdi.
18 Ekim’den bu yana yeni bir halk hareketi ortaya çıktı. Merkezi bir liderliği olmayan ve sadece adalet, onur ve son zamanlarda Piñera’nın istifası gibi en geniş talepleri açıkça ifade eden bu hareket, tencere ve tavalarla ses çıkartılan düzenli yürüyüşler ve umut verici öz örgütlenmiş mahalle buluşmaları yoluyla halkın birliğini korumaya odaklandı. Hareket herhangi bir ideolojik proje tarafından yürütülüyor gibi görünmüyor, daha çok pragmatik bir ruha sahip ve ekonomik modelin etkilediği geniş bir toplumsal çıkarlar dizisini temsil ediyor.
Çeşitli sol güçlerin gösterileri desteklemesinin yanı sıra bazı iş insanları da değişim ihtiyacıyla ilgili konuşmak için ortaya çıktılar. Müdahil olmalarının önemli iş kurumlarında gerginliği arttırdığına dair haberler var. Halkın tepkisinin hâkim sınıflar içerisinde bazı çatlakları genişletmiş olması mümkün.
Hükümet durdurmaya çalışsa da Piñera’dan duyulan hoşnutsuzluk halk arasında büyüyor. Piñera, protestoları ya saf şiddet olarak resmedip siyasi içeriğini elinden almak istiyor ya da örneğin Maduro’nun Venezuelası gibi güçlü bir düşmanın işi olarak gösteriyor.
Bununla birlikte anketler Piñera yönetimine desteğin yüzde 14 gibi tarihi düşüklükte bir seviyede olduğunu gösteriyor. Diğer yandan anketi yanıtlayanların yüzde 85’i protestoları destekliyor. Halkın tepkisinde karşılık vermeye çalışan hükümet kabul edilmeyen toplu taşıma ücret artışlarını geri aldı ve elektrik fiyatlarında artıştan vazgeçti. Ama bunlardan daha önemli bir şey de sunmadı.
Hükümet toplumsal sorunlar üzerinde çalışmayı vaat etti ama mevcut krizi az bir miktarda doğrudan nakit transferi yoluyla çözebileceği bir gelir sorunu olarak yorumluyor. Temel emeklilik maaşını yüzde 20 arttırmaya, ciddi hastalıklar için yeni bir zorunlu (ve özel) sağlık sigortası getirmeye ve kamu sübvansiyonu yoluyla asgari ücreti 400 dolardan 470 dolara yükseltmeye söz verdi.
Bütün bunlar temelde, zaten sağladıkları hizmetlerinden yüksek karlar elde eden özel sosyal hizmet sağlayıcılarına kamusal zenginliğin transferi anlamına geliyor. Her halükarda hükümetin önerdiği reformlar, kayıt dışı çalışan nüfusun neredeyse yarısının sosyal güvencesize çok az etki ediyor.
Sokaklara Bakış
Toplumsal taleplerin üzerine çalışmak kamu harcamalarında artış gerektirecektir ki bu da mevcut hükümete yabancı bir konsept olan neoliberal dogmadan kopuş anlamına gelecektir. Gerekli önlemlerin alınması Şili’deki hâkim sınıfların üssel zenginlik artışına bir sınır getirecektir ancak bu da karşılığında ekonomik büyümede azalış ve bir miktar sermaye kaçışı getirecektir.
Ama köktenci ekonomik liberalizmiyle kör olmuş hükümet; planlama, düzenleme ve kontrolü ekonomi sisteme doğası gereği tehdit olarak algılıyor. Böylesi bir katılık, değer verdikleri her şeyin yıkılması riskini içerse de gidişat değiştirecek gibi değiller. Muhalefet partileri de harekete dâhil olmakta zorlanıyorlar ve parlamento üyeleri çok düşük seviyede güvenilirlik oranlarına sahipler.
Özünde açgözlülük olan piyasa liberalizmi küresel ekonomik sistemin üzerinde durduğu toplumsal temelleri yıkıyor. Bu çelişkilerin çözülemediği yerlerde şiddet ve siyasi istikrarsızlık artacak gibi. Şili’de bu toplumsal temeller o kadar fazla zorlanıyor ki sistemin bütünüyle çökme riski var. Neoliberalizmin saldırılarının süresiz devam edemeyeceğini gösteriyor.
09.11.2019
Kaynak: Jacobin
Çeviri: Kontra Salvo