Geçtiğimiz hafta HDP Eş Başkanlığına aday olmayacağını açıklayan Selahaddin Demirtaş’ın yeniden aday olması için parti tabanından, demokratik ve sol çevrelerden çeşitli sesler yükseldi. Partinin 11 Şubat’ta yapılacak kongresinde kimin eş başkanlığa aday olacağı konusu Hasip Kaplan ile Sırrı Süreyya Önder arasında da ağız dalaşına yol açtı.
Hasip Kaplan kötü ifade etti ama Kürt mücadelesine sahip çıktı. Önder ise, ezen ulusun bir parçası olduğunu unuttu ve ağzına geleni söyledi. ‘Ezen-ezilen ulus’ varsa sözlerin doğruluğunun hükmü kalmıyor. Bu sebeple Önder’in kişisel olduğu belli aşağılaması ona yakışmadı.
Ancak bu iki olay demokrat, sol ve sosyalistlerin ana gündemi oldu, tartışıldı, taraflar oluştu.
Bu hafta sonu CHP İstanbul İl Kongresi vardı ve İl Başkanlığına 12 Eylül öncesinde öldürülen TRT çalışanı demokrat Ümit Kaftancıoğlu’nun gelini seçildi. CHP’nin kaşarlanmış delege ve yönetim yapısını aşağıdan gelerek parçalayan Kaftancıoğlu, doktor. Sol sosyal demokrat eğilimli. Devrimcilerle, Kürt özgürlük hareketiyle demokratik zeminde bir arada olmaktan çekinmiyor.
Bu kimlik Tayyip Erdoğan’ı ve yandaş medyayı rahatsız etti ve savcılık da anında hakkında soruşturma başlattı.
Sadece iktidar kanadı değil, Halk TV, Perinçek gibi ulusalcı, sosyal şoven siyasi kanatlar da soldan doğru Kaftancıoğlu’nu hedef aldı.
Bu saldırı karşısında Kaftancıoğlu ile dayanışma göstermekten tereddüt etmeyen sosyalist sol, CHP’deki bu yüz değişimini gündem yapıyor.
Kuşkusuz hem HDP hem CHP’deki değişimler, iç hareketler sosyalist solun da ilgi alanındadır. Ancak sola ait sorunlar olmadığını da bilerek yaklaşmak, mesafeyi korumak gerekir. Aksi halde kendi gündeminden kopup gidilir, farkında bile olunmaz.
Aynı zaman diliminde kamuoyunun gündeminde ön sıralarda yer alan başka olaylar da oldu. Dilek Özçelik ve Sıtkı Aydın örneğin. Şimdi de Battal Sağır.
Dilek Özçelik 27 yaşında hayatını kaybeden genç bir kadın.
5 yıl önce 17-25 Aralık soruşturmasının baş aktörlerinden olacak olan Bakan Erdoğan Bayraktar’ın Edirne’ye gelişinde onunla karşılaşmış ve yardım istemişti. Bayraktar da eline para sıkıştırıp camiye yetişmek için koşturdu. Sonrası malum. Dilek parayı iade etti ve onurlu biçimde dilenci değilim, yardım istiyorum dedi.
Dilek’in bu duruşu, sözleri sonraki yıllarda kanser hastalarının ilaç alımında belli bir rahatlamaya yol açan sonuçlar doğurdu.
Sıtkı Aydın inşaat işçisi. TBMM’nin Dikmen kapısına geldi, işsiz olduğunu, yardım istediğini söyledi. Milletvekillerinden ses çıkmayınca üzerine benzin döküp ateşe verdi.
Her iki olay da yoksulların yaşam kavgasının somut ifadeleridir. Sağlık, güvenli gelecek, iş talebinin simgeleri oldular. Ancak demokrat ve sol çevrelerin, sosyalistlerin yeterince gündemi olamadılar. Onların akıbetleri solun ve sosyalistlerin gündeminde Selahaddin Demirtaş ve Canan Kaftancıoğlu kadar yer tutmadı.
Sosyalist sol, demokrat çevreler ve genel olarak sol, muhtemel ki şöyle düşünüyor: Siyaset üst bir kurum, Dilek ve Sıtkı tekil olaylar. Bir yönüyle doğru. Ancak üst siyaset kurumunda söz söyleyebilmek için aşağıdakilerin yaşadığı tekil olaylarda söz söyleyebilmek, tavır almak, yardım etmek gerekiyor. Sosyalist solun zemini ve ana gündemi de ‘üst’ siyaset kolaycılığı yerine alttaki tekil olaylar olmalı.
Sosyalist solun eğer böyle gerçek bir gündemi olsaydı, eminiz ki, kendine ait olmayan mevzuların peşinden koşmayacaktı. Üstelik, HDP ve CHP de bugünkü gibi etkisiz bir muhalefetin parçası olmak durumuna düşmeyeceklerdi.