Tüm sanatların ortak bileşeni olan tiyatro nelere kâdirdir; bilmez miyiz!
Olmazı olur yapar, akla gelmezi kuşkuyla, geleni de sevinçle bize aktarır.
Ressamın trompe l’oeil~göz yanıltması tekniği sahnede bizi yanılsama oyunlarıyla oyalar.
Çürük çarık olmasından korku duyabileceğiniz, vidalarla birbirine tutturulduğunu şöyle dikkatle baksanız göreceğiniz, keskin inişli çıkışlarıyla, virajı bol raylarında gezinen lunapark treni gibi bir dekor, tamı tamına 39 BUÇUK basamaklı bir dekor bile, bir bakarsınız usta oyuncuların üstünde gezindiği bir dünya oluverir; biz yanılsamaya kendimizi kaptırmışızdır, sihirli bir el bize dokunur, olan bitene kabulleniriz.
Tiyatro, zaten, inanca değil, akla ve hislerimize inanmayı temin eder.
Kanada’da Britanya Kraliyetini temsil eden beşinci Genel Valisi, romancı, yazar, akademisyen, askeri casus ve bunca kalabalık kartvizitine ilaveten diplomat olan John Buchan’ın “The Thirty-Nine Steps ~ Otuz Dokuz Basamak” başlıklı, 1915’de yayınlanmış romanı kılıktan kılığa girmekte ustalığını hâlen gösteriyor.
Roman ve romancılık zaten böyledir; bağlasan durmaz, yaramazlık etmeye teşnedir.
“Otuz Dokuz Basamak”, I. Dünya Savaşı’ndan evvelki dar zamanlara sığan bir İngiliz oyunudur; Kemal Tahir’in sıkça romanlarında söylediği gibi haddizatında “İngilizde oyun çoktur”
Geçtiğimiz yüzyılda yerinde duramayıp sık sık patırtı çıkarmaya meraklı Almanların, şöyle eni konu adam gibi bir dünya savaşı hevesiyle Avrupa gizli servislerine dadandığı ve bunlarla alakalı bir İngiliz casusun ölümüyle ortaya çıkan savaş kışkırtıcısı örgütün kod adı 39 Basamak Teşkilatı’dır.
Rodezya’dan İngiltere’ye huzur bulmak için gelmiş, roman kahramanı, Richard Hannay bir talihsizlik neticesinde bu cinayetin ortasında kalır ve bütün şüpheler onun yakasına paçasına sıçrayacaktır. Kaçmaktan başka çaresi yoktur ama bir yandan da suçsuzluğunu kanıtlamak zorundadır. Böylece roman bir gerilime, ancak tatlı bir hikâyeye dönüşür; içinde bir ufak flörtöz aşk hikâyesi bile yer alır. Zaten, içinde aşk olmayan roman, Alice Harikalar Diyarı’nda o cimcime küçük kızın “Resimsiz bir kitap neye yarar ki!” deyişine benzer…
Romanlar uslu durmaz demiştik, öyledir ve nitekim bu romanı,1935’de, sinemanın gelmiş geçmiş dâhilerinden yönetmen Alfred Hitchcock siyah-beyaz film olarak beyazperdeye aktarmıştır. Hitchcock hemen her filminde kendisini kısacık göstermeye pek meraklıdır; Cameo denilen görüntü aldatmacasını sık sık yapar. Bir bakarsınız trende kondüktör olur, bir başkasında garson, ötekisinde gazete bayisi; 3 saniye görünür, sonrasında aradınsa bul!
39 Basamak başlıklı filmin 7. dakikasında yine üstat bir arz-ı endâm eyler; sonra pırrr..
“39 Basamak” filmden canı sıkılınca kendisini tiyatroya attı. Başta İngiliz sahnelerinin tozu havalandı bu oyunla ve İngiltere’nin dışına taşıp dünya sahnelerinde hemen her daim izlendi.
İngiltere’de Londra’nın West End semtindeki Piccadilly Theatre’da seyretmişliğim vardır; yıllar evveliydi, İngiliz Sterlini en azından göz korkutup cüzdan paralayan düzeyde değildi bugün gibi…
Filmini ise TRT’de Atilla Dorsay’ın sunduğu sinema gecelerinde ekranda izlemiştim. Hani n’olacak, otursam bir çırpıda ben de yazarım denilecek gibi görünen, basit ama madem öyle yaz deseniz altından kalkılamaz bir derinliği olan hikâyesiyle 39 Basamak, Türk tiyatrosunda pek çok kez farklı tiyatro gruplarınca sahnelendi.
Ne ki, şimdi romanı ve romandan uyarlanmış tüm oyunları aşan bir mizah gücüyle farklılaşmış başka bir eser sahnelerdedir; Türkiye’ye uyarlanmış haliyle sahnede izliyoruz:
“39 Buçuk Basamak” ve alt başlığıyla, “Bir Anadolu Polisiyesi… “
Henüz genç sayılabilecek yaşta,1979 doğumlu tiyatro yönetmeni, oyuncu ve yazar Oğuz Utku Güneş’in kıvrak kaleminden çıkmış tiyatro metni 39 buçuk basamaklı dekor üzerinde oradan buraya, zıplaya hoplaya sanatlarını sergileyen oyunculara replik değil doğaçlamaya kadar uzanan bir özgürlük alanı veriyor. Oyunun yönetmeni de Oğuz U. Güneş!
80 dakikalık, tek perde oyuna gitar, saz ve dümbelekle eşlik eden oyuncu Vehbi Can Uyaroğlu ile oyun kurucusu olup cep feneriyle komediye renk katan sanatçı Ömer Dinar’ın yanı sıra 39½ Basamak’ın epi topu 4 oyuncusu var.
Pelin Abay, genç yaşında bir diva gibi yükselmenin hazırlığında, sanki…
Milli Mücadele yıllarında İstanbul’u doldurmuş casuslar arasında bir Sovyet ajanı olup Rus şivesiyle Türkçe döktürüyor, sonra sırasıyla Halide Onbaşı, ardından Konya’nın düzlüğünde çıkarcı köylülüğün temsilcisi çobanın Aydın’dan bozkıra gelin getirilmiş Ege şivesiyle konuşan tatlı, şekerpare yanaklı ama mutsuz karısı oluyor; kılıktan kılığa, rolden role âdeta akıyor.
Oğuz Utku’ya bakılırsa, eserin yazarı İskoç asıllı John Buchan yeni romanını yazmak üzere İstanbul’dadır; Pera Palas’ta kalmaktadır. Türk polisiyesi işte burada başlar. Nazyedza adındaki seksi Rus kadın ajan sırtından bıçaklanarak, tam da kucaklaştıkları sırada öldürülür. Buchan yıllar evvel yazdığı romanın protagonisti-roman kahramanının kaderini yaşamaya başlar. Sonrası asıl romanın izleğinde bir Türk mizahına dönüşecektir. Konya’nın Akşehir’inde sır çözülecektir. Akşehir deyip geçmeyelim, ki Milli Mücadele dönemine dair epinom bir anlamı vardır bu kasabanın; sadece Nasreddin Hoca’sıyla anlatılamaz bir kasabadır…
Altmış yedi yıllık ömrüne sığdırdığı 23 romanı ve 48 başlıkta farklı türde kitabı olan İskoç yazar Buchan’ı tiyatro karakterine çeviren komedide, başarılı oyuncu Berk Yaygın canlandırıyor.
İtalyan Sahnesi olmadığından ve Açık Sahnede oynadıklarından alnında boncuk boncuk terini gördüğümüz Berk Yaygın’ın alın terini de önemsiyoruz; işinin ehli bir oyuncu…
Zengin kadrolu oyunun tüm karakterlerini ise, bir vakitlerin meşhur sihirbazı Zati Sungur becerisiyle kaşla göz arasında kılık değiştiren becerikli, usta oyuncularımız, Murat Akkoyunlu ve Deniz Özmen üstlenmiştir.
Saydım; on sekiz değişik kimliğe girip çıkarak, girmedikleri boya kalmadan oyunu baştan sona kahramanlar geçidine çeviriyorlar; alkış, alkış…
Açık sahnede dekor, salt üzerinde gezinilen kübik tarzda dizayn edilmiş basamaklardan ibarettir. Bir de sema perdesi! Kostümlerden başkası yok; gerek de yok, becerip oynadıktan sonra her yer tiyatro zira…
TiyatroAdam kumpanyası tarafından yapımı üstlenilmiş 39½ Basamak oyunu belki de gelmiş geçmiş en iyi ekip oyunu olarak ünvan kazanabilecek bir değerdedir. Sahne gerisindeki isimleri unutmadan, yönetmen yardımcısı Olga Ünal’ın titiz çalışmasını da alkışa dahil etmek gerekir.
Suçsuzluğunu kanıtlamak için kaçmak ve kaçarken kanıtları toparlamak çabasındaki karakterlerin bir öncüsü olan John Buchan’ın romanındaki asıl kahraman Richard Hannay’i taklit ederek “kaçış edebiyatına ve tiyatrosuna” bir arkaik tip olarak imza atılmıştır.
Oyunu soluk soluğa izleyip sonra ayakta alkışlayarak, ne vakittir pek rast gelmediğimce, bu kez TiyatroAdam’ın 39½ oyuncuları BİS’e geldiler; iki defa alkışa icabet ettiler.
Bilirsiniz, tiyatroda ısrarlı alkışa ait BİS’e pek rast gelinmez; rast gelinirse bilin ki, seyirci bu oyunu tutmuştur.