Uluslararası işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, Türkiye işçi ve sosyalist hareketi açısından ayrıca öneme sahiptir. Siyasi tarih açısından önemli bir gündür. Öyle ki, 1 Mayıs’ın tarihsel anlamını gölgede bırakır. Türkiye 1 Mayıslarının kurgusuna damgasını vurur, onu sınıf siyasetinden koparır. Bir bakarsınız esas tartışma mevzu alan olur, bir bakarsınız reformizmi bırakın bir burjuva partisinin peşine takılıp gitmiştir.
1 Mayıs’ın yerel önemi
Birincisi, Türkiye demokrasi tarihiyle ilgilidir. 1 Mayıs kutlamaları Türkiye siyasi tarihinin önemli bir döneminde hep yasaktır. Türkiye demokrasisine not vermek isteyenlerin 1 Mayısların tarihine bakması yeterlidir.
Özetle, 1909 yılında kutlanmaya başlanan 1 Mayıslar 1914-1918 savaş yılları sayılmazsa 1924’e kadar Selanik, Üsküp, İstanbul ve İzmir gibi kentlerde mitinglerle kutlanmıştır. 1 Mayıs mitingleri 1924’de Cumhuriyetle birlikte yasaklanmış, 1935’de “Bahar ve Çiçek Bayramı” ilan edilmiştir. İlk yasal miting DİSK öncülüğünde 1976 yılında Taksim’de yapılabilmiş, 1977 1 Mayısındaki katliamın ardından 1978 yılında Taksim Meydanına çıkılsa da 1979 yılı itibariyle yeni bir yasak dönemi başlar.
1992 yılında, Taksim dışında yasal mitinglerle yeniden kutlanmaya başlanan 1 Mayıs, Gaziosmanpaşa, Çağlayan, Kadıköy, Saraçhane, Taksim, Bakırköy gibi semtleri gezmek zorunda kalır. 2009 yılında resmi tatil ilan edilip emek bayramı sayıldıktan bir yıl sonra 2010, 2011, 2012 yıllarında Taksim mitinglere ev sahipliği yapar; üç yılın ardından AKP iktidarı yine Taksim’i yasaklı hale getirecektir.
Türkiye demokrasi tarihinin grafiği ile 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanma grafiği birbiriyle örtüşür. 1923 ile 2017 arasında 1 Mayıs İstanbul’da 65 yıl yasaklı kalmıştır. 1979-2017 yılları arasında ise, sendikalar Taksim’de kutlama yapmak istediklerini ifade etse de, 38 yılda sadece 3 kez Taksim’de 1 Mayıs kutlanmasına izin verilmiştir. Taksim bugün de yasak kapsamındadır.
Sendikalar ve 1 Mayıs
Sendikaların 1 Mayıs’ı işçi bayramı kabul edip birlikte kutlama yapmaları ender zamanlara rastlar. 1 Mayıs “devlet, sermaye ve işçi sınıfının bağımsız çıkarları” konusunda bir turnusol kağıdı görevini üstlenmiştir.
1 Mayıs’ı ‘komünist bayramı’ sayan Türk-İş ve Hak-İş gibi örgütler uzun yıllar boyu uzak durdular. 1989 Bahar Eylemlerinin ardından Türk-İş ve Hak-İş DİSK ile birlikte 1 Mayıs mitingi düzenlemeye başlamıştır. Aşağıdan gelen basınçla Hak-İş ve Türk-İş görüşlerini değiştirmiş gibi yapmak zorunda kaldılar. Bugün, Taksim Meydanı’na ve 1977 işçi katliamında ölenlere şeklen de olsa sahip çıkıyorlar.
DİSK, Türk-İş ve Hak-İş birer işçi konfederasyonu olmakla birlikte, işçi çıkarlarını savunmak üzere pek az ortak miting ve eylem düzenlemiştir. Devlet ve sermayenin azarı karşısında hemen birlik dağılmıştır. Bu yıl olduğu gibi Türk-İş Ankara’da, Hak-İş Erzurum’da ayrı mitingler yaptılar. Yine de Taksim gündemlerindeydi, Hak-İş ve Türk-İş ayrı ayrı 200-300 sendikacıyla ve polis eşliğinde Taksim Meydanı’na çıktılar, heykele çelenk bırakıp Kazancı yokuşunda ölen işçiler için anma düzenlediler. Bu gerçek, Taksim Meydanı’nın işçi sınıfının gözünde 1 Mayıs ile özdeşleşmiş olduğunun somut bir ifadesidir.
DİSK ise, KESK, TMMOB ve TTB ile CHP ve sosyalist gruplarla birlikte hareket ediyor. 1978 yılından hemen sonra ise, reformist bir siyasal çizgiden giderek daha çok sosyal demokrasiye; esasen CHP burjuva politikasına doğru bükülüyor.
OHAL’e rağmen sokağa, eyleme…
Türkiye ağır bir OHAL döneminden geçiyor. 15 Temmuz darbe girişimi AKP-Erdoğan rejimine bahane oldu ve KHK’lar eliyle binlerce ilerici, devrimci kamu emekçisi, işçi, akademisyen, gazeteci görevlerinden atıldılar. HDP eş genel başkanları, milletvekilleri, onlarca belediye başkanı, yüzlerce parti görevlisi tutuklu. Öyle ki, adaletsizliklere, haksızlıklara karşı başvurulacak bir yargı bile yok. Sizden söz eden ana akım medya bulamazsınız. Sosyal medya paylaşımlarından bin 500’e yakın insat tutuklu.
Bu ağır baskı koşullarında 1 Mayıs mitingi tertiplemenin güçlüklerini biliyoruz. Bu zorluğu aşmamıza yardımcı olan 16 Nisan referandumunun esas sonucu, ‘hayır’ oy tercihini kullanan kitlelerin kamuoyuna verdiği moral oldu. Her ne kadar YSK eliyle ‘hayır’ çoğunluğu ‘evet’e çevrildiyse de ‘hayır’ moral verici bir kampanya üretti. İşte bu moral, 1 Mayıs’ın Türkiye’nin dört bir yanında kutlanılmasına imkan verdi. Kabaca söyleyecek olursak Türkiye genelinde belki 100, belki 200 bine yakın işçi ve emekçi sokağa çıkmıştır. Eğer ‘evet’ kazanmış olsaydı, bu moral olmayacaktı. Yasaklamalar daha etkili olacaktı.
16 Nisan referandumuyla AKP-Erdoğan rejimine ‘hayır’ demenin değerli anlamı, gelecek döneme etki edecek siyasal önemde bir olay olarak kaydedilmeli. Ancak bunu da sosyal mücadelenin yerine ikame ederek abartmamalıyız.
Sınıf siyaseti yerine hashtag gücü
16 Nisan referandumu, burjuva siyasetinin sathı mayilinde yaşandı ve ‘hayır’ kampanyası CHP’nin siyasi öncülüğünde yürüdü; ona yaradı. Kuşkusuz, sosyalist ve devrimci grupların sıkı çalışması sayesinde büyük kentlerde başarı kazanıldı. Ancak CHP’nin ağırlığını küçümsemek ve ‘hayır’ı esasen bizim cepheye yazmak yanıltıcı olur. Nitekim, referandum sonrasında görüldü ki, CHP ‘fıtratı’ gereği sokağa sahip çıkmadı ve sokak sönümlendi.
1 Mayıs ise, işçi sınıfına ait bir değerdir ve sınıf siyaseti zemininde yaşanır; yaşanmalı ve yaşatılmalıdır. Dolayısıyla referandumdaki ittifaklar, iş birlikleri, sloganlar ve söylem ile 1 Mayıs dili, sloganı farklı olmalıdır. 1 Mayıs 2017 sürecini “Hayır’ını al gel” düzeyine geri çekmek, ‘hayır’ ekseninde tarif etmek, bağımsız bir işçi sınıfı siyasetini inşa etmeye değil, CHP gibi burjuva partilerinin siyasi çıkarlarına yarar ve onlara hizmet eder. Nitekim Bakırköy Mitinginde görüldüğü gibi CHP siyaseti fiilen alana ve kürsüye hakim olmuştur. Miting alanında Kürtçe müziklerin çalınması ya da HDP’nin mitingde yer alması bu ortamda CHP için ihmal edilebilir konulardan sayılır.
40 yıl önce “büyük işçi katliamı”nın yaşandığı Taksim Meydanında yüzbinlere seslenen sendikacılar “sermaye, emperyalizm, işçi sınıfı, üretimden gelen gücümüz ve sosyalizmden söz ediyordu. Ya bugün?
DİSK Genel Başkanı emperyalizm lafını anmadığı gibi, ne idüğü belirsiz bir ‘leş kargaları’ndan söz etti; ne olduğu belli olmayan bir gücün kıdem tazminatlarımızı yiyeceğini söyledi. Lastik-İş genel başkanın konuşmasını bile dinlemeden alandan ayrıldı. Nakliyat-İş ve Birleşik Metal-İş mitinge bile gelmedi. Sunucu hashtag gücümüzü göstermekten dem vurdu. Hatta, miting alanına gelen Genel-İş kortejleri ‘işveren’leriyle takdim edildi: “Beşiktaş Belediye Başkanı ve işçileri alanımıza geldi, hoş geldiniz!” CHP tekmil il yönetimi ve vekilleri ise, kürsü çevresinden ayrılmadı.
Mevzubahis, bu zevatın mitinge gelmesi değil elbette, işçilerin bu zatların peşine dizilmesine fırsat veren siyasi zemini, sosyalistlerin ve devrimcilerin ‘hayır’ eliyle onaylamış olmasında. Hayır üzerinden 1 Mayıs çağrısının ‘evet’ diyen işçilere ne ifade edeceği ayrıca önemli olsa da, 1 Mayıs 2017’de mevzunun alan meselesi olmadığı, sınıf meselesi olduğu genel ahvalledin anlaşılmış olmalı.
Ve aynı zamanda sosyalist hareketin CHP’den bağımsız bir siyasi kimliği oluşmaksızın bağımsız bir işçi sınıfı hareketinin, işçilerle buluşacak bir sendika hareketinin inşa edilemeyeceği de, umarız bu miting vesilesiyle görülmüştür.