1917 Rus işçi devrimi Julyen takvimiyle 25 Ekim, Gregoryen takvimle 7 Kasım günü 100’üncü yılını geride bıraktı. Bu vesileyle çok geniş bir sol çevrede konu gündeme geldi. 100’üncü yıl sebebiyle çeşitli sempozyum, forum, toplantı, sergi düzenlendi, film, kitap, broşür yayınlandı. Kuşkusuz bütün bunlar çok kıymetli. Rus Devriminin hala bir değeri olduğuna işaret ediyor.
Biz, işçi devriminin başarıları, çağ açan yönleri üzerinde duran, anmalar düzenleyen çeşitli sosyalist çevrelerin onu yeterince anlayıp anlamadığı üzerinde durmak istiyoruz. Madem şevkle, övünçle anıyoruz ve eşsiz önemde sayıyoruz, hatta devrimin tekrarının olmamasından dolayı hayıflanıyoruz… o vakit Rus Devrimi’ni andığımız kadar onun için bugün ne yapıyoruz?
Aynası iştir kişinin…
Herhangi bir şeyi överek takdir ettiğimizde, onu çevremize tanıttığımızda doğal olarak bu şeyi başkalarına da tavsiye etmiş oluruz. Beğendiğimiz bir film veya restaurantı tavsiye etmek gibi. Öyleyse, Rus Devrimi’ni tavsiye edenler olarak, bunu günlük hayatımızda nereye koyuyoruz? Nasıl değerlendiriyoruz? Nasıl anıyoruz?
Bütün bu etkinliklerde ortak yön, Rus Devrimi’ni kendi penceresinden anlamakla sınırlıdır. Kendi yönünden bir övme, anma ve değerlendirme söz konusudur. Bu sebeple Zülfü Livaneli’nden tutun PKK’ye kadar bir dizi kişi ve örgüt aynı çemberin içinde yer alıyor.
Bu çember epeyce geniş bir çapa sahip olmalı ki, bu kadar birbirine benzemezi, 100’üncü yıl anmasında aynı parantezin içine alıyor. İşte bu yüzden ‘anma’ ile ‘anlama’ arasında doğrusal bir bağ kurulamaz, her anmanın da Rus devrimini anladığı anlamına gelmez.
Eğer öyle olsaydı, Rus devriminin felsefesi, programı, örgütsel formu güncel hale getirilerek yeniden üretimi için çok büyük çaba sarfedilirdi. Hiçbir çaba sarf edilmediğini söylemiyoruz, çemberin geniş çapı için söylemek gerekirse, anmaların çoğu Rus Devriminin anlamını boşa çıkartmak üzere yapılmaktadır.
Analojinin şekilsel sınırları
Zülfü Livaneli gençlik yıllarında Lenin okuduğu için, kendini devrim çemberinin içinde sayıyor. Ancak Gorbaçov’un eylemini de ‘ikinci’ bir devrim sayacak kadar ileri gidiyor.
BirGün gazetesi yazarı Melih Pekdemir ‘Sovyet’ler ile ‘direniş komitelerini’ eşleştirmekdedir, bu vesileyle anma ve anlama sayılmaz.
Hayır Meclisleriyle veya Gezi Forumlarıyla Rus Soyetlerini benzeştirmeye çalışmak analojinin girdabına düşüp, şekilsel sınırlar içinde sıkışıp, mevzunun içeriğinin gözden kaçırmaya yol açıyor.
Herşeyden önce Rus Devriminde ‘Devrim, Sovyet, Parti’ olgusu soyut değil somut olarak var. Bunların oluşumu, izlediği gelişme seyri ve sonuçları soyut olarak bağlamından kopartılarak, şekilsel benzerliklerle sınırlı kalarak Rus Devrimi anlaşılamaz. Tam aksine, işçi devrimini değersizleştirmek anlamına gelir.
Siyasi terminolojide ‘oportünizm’ ve ‘revizyonizm’ boşuna yer almıyor. Bu sebeple Melih Pekdemir bilerek çarpıttığı için oportünist bir tutum içindedir, Zülfü Livaneli de devrimi revize ederek Gorbaçov’a kadar uzanmaktadır.
Nasıl anlamalı?
Rus Devrimini anlamanın ilk koşulu sanırız onun bir işçi devrimi olduğunun altını çizmekle başlar. Bugün etrafımızda gördüğümüz meclisler, forumlar, direniş komiteleri bu bakımndan işçi sınıfının kurduğu, inşa ettiği örgütsel biçimler değildir. Kuşkusuz Rus Devriminden esinlenmiş olabilirler, ancak bu aynı siyasetin sonucu oldukları anlamına gelmiyor.
Devrim de öyle… Rus Devrimi öğrencilerin, aydınların veya gerillaların sokak gösterileriyle ilgisizdir. Rus Devriminin mimarı olan Bolşevikler, bütün faaliyetlerini işçi sınıfı zemininde gerçekleştirdiler ve devrimi de en alttakilerin iktidara gelmesi olarak ifade ettiler.
Bugün Rus Devrimi’nin yüzüncü yıl anmalarını düzenleyenlerin çoğu, andıkları devrimden fersah fersah ötededir, gündelik eylemlerinde Rus Devriminiyle aynı felsefede yeteri kadar eylemleri yoktur.
Rus Devrimini işçi sınıfı gözüyle okumayı öneriyoruz. İşçi sınıfının olduğu her ülkede ve bugün için Dünya seviyesinde işçi sınıfı için devrimin koşulları mevcuttur. Bu yüzden 100 yıl önceki başarılı deneyimi anmanın gerçek ve samimi anlamı, işçi devriminin tekrarını mümkün ve gerekli kılan öznel koşulları bugün yeniden üretmekten geçiyor. Gerisi laf-ı güzaf olur: Bayram söylevlerinde yapılan boş konuşmalara, anmalara benzer ki, Rus Devriminin anlaşılmadığının kanıtı sayılır.