Tacim’i 90’lı yılların ikinci yarısında şahsen de tanıdım. O günden bu yana dostluğumuz artarak derinleşti. Ona, Tacim diyorum çünkü dostum olması yanında onu bir de kardeş olarak görmemden dolayı…
Şahsen tanışıklığımız da bir edebiyat ortamında oldu. Akabinde de sevgili Bilsen Başaran, Zeki Büyüktanır, Cemşit Bender ve benim için (Konak Belediyesi Kültür Müdürlüğü’nün yeni çıkan kitaplarımızdan dolayı gerçekleştirdiği kokteylli etkinlikte konuşmacı olarak) üç beş güzel ve içten kelam etmişti. Böyle böyle sürdü edebiyat, sanat ve şiire dair sohbetlerimiz, buluşmalarımız ve de derine kök salan kişisel dostluğumuz.
Sözümün başında ‘şahsen de tanıdım,’ dediğimi fark etmişsinizdir sanırım. Çünkü Tacim’i daha önceden de çeşitli dergilerde yayımlanan yazılarından, öykülerinden ve özellikle de Damar’da uzun süre devam eden, sonradan da bir kısmı kitaplaştırılan Günışığı’na Mektuplar üst başlıklı yazılarından imza olarak tanıyordum.
Öyküleri ve yazıları için bir şey diyemem; çünkü gerçekten de işi öykü/hikâye olanlar onun bu çabası için yazdılar/söylediler. Bu çalışmayı sabırla baştan sona okuyacak olanlar onun öykücülüğü hakkında bilgileneceklerdir. Edebiyatın pek çok dalında ürün veren biri olarak Tacim’in şiiri hakkında söz edecek olanların önünü 1996’da (Şiir ve İdeoloji başlıklı bir konuşmasında –ki o etkinlik İzmir Evrensel Kültür Merkezi’nde yapılmıştı- şiiri uzun uzun anlattığını gerekçeleriyle niçin bıraktığını söylemişti) kesti. Yine de kitap boyunca ona sorduğum sorulardan biri de ‘şiiri neden bıraktığı’ ile ilgilidir ve bunu merak eden içindeki soruların da yanıtını bulacaktır bu çalışmada diye düşünüyorum.
İşte yazılarından tanıdığım Tacim’in özellikle de polemik yazıları ve derinlikli anlatımları zaman zaman kafamı ‘gerçekten de yazdığı gibi birikimli mi?’ türünden sorularla meşgul etmiştir. Ta ki onunla şahsen de tanışıp buluşmalarımızda onu dinleyene kadar… Çünkü dinlediğimde onu, kafamdaki bu gibi soruların yanıtını buldum ve böylece bu konuda da içimde hiçbir kuşku kalmadı.

Çeyrek asra dayanan dostluğumuz sırasında yüzlerce kez görüştük. Bu görüşmelerimiz sırasında gerçekten de iyi bir belleğinin olduğunu ve çok okumaya, okuduğunu da sorgulamaya çalıştığını anladım. Bir tarihçi hafızasına sahipti, okuduklarını unutmuyordu hiç. İyi de bir gözlemciydi ayrıca. Onunla buluşup sohbet ettiğimizde zaman zaman konuştukları mı yazdıkları yoksa yazdıkları mı konuşmaları diye düşündüğüm çok olmuştur. Çünkü yazdığı gibi konuşan ya da konuştuğu gibi yazan çok azdır, inanın.
Tacim’in edebiyat dünyasında hak ettiği yerde olmamasının en azından sivri dilliliğine bağlamak bir bakıma hiç de yanlış olmaz. Çünkü çok az insan içinden sessizce geçirdiklerini büyük harflerle söyler ve de yazar. İşte Tacim de öylelerindendir. Hak bildiği yolda yürümeyi, gerekirse bedel ödeyip yalnız kalmayı ve kimseye borçlu kalmamayı seçmiştir bana göre.
Aslında bir sanatçıya/edebiyatçıya, şaire atfedilen değerlendirmelerin belki de en genel başlıklarından olan asıl şey tekrara düşmeme ve özgün unsurları bir yanıyla da sanatsal üretiminin en başat çabasını oluşturur. En azından olgun/yetkin bir sanatçının, edebiyatçının ve şairin yıllara yayılan çalışmaları izlendiğinde veya okunduğunda geçmiş zamanın hangi aşamalarında kendini bulduğu, kendini aştığı veya kendini tekrarladığı, özgün olanı yani yepyeniyi yakaladığı ama bunları ne kadar yükselttiği ile orantılıdır başarısı. Başarı dediğimiz şeyin de bir anahtarı varsa eğer… Bu olsa olsa özgünlük, bilinçlilik ve işçilik toplamıdır sanırım. Çünkü olgun, yani yetkin olmak isteyen bir sanatçı, edebiyatçı ve şair her şeyden önce kendisiyle de yarış ve hesaplaşma içinde olmalıdır. Eksiklerini görüp onları törpülemek için emek harcamak zorundadır. İşte bu konuda Tacim’in kendisine de çok eleştirel bakabildiğini görürüsünüz okuduğunuzda sorularıma verdiği yanıtlarında…
O, çok yönlülüğün nedenlerini ona yönelttiğim soruları yanıtlarken açıklıyor. Bu yüzden de ondan ödünç alarak diyebilirim ki en başat olan yazmak tutkusu ister istemez öteki dallardan farklı biçimde bir işçilik, sabır ve zaman istiyor. Bunu başarabilen belki birkaç çalışmasıyla öne çıkabilir… Ona göre, her alanda ürün vermek asıl alanı zayıflatmaktır. Tacim bunu fark ettiğinden şiiri ve yıllarca sürdürdüğü polemik yazılarını bıraktığını söylüyor bir açıklamasında. En azından eskiden olduğu gibi aynı ay içinde farklı yazılarla pek çok dergide görünmüyor şimdilerde. Zamanını değer verdiği kimi yazarlara vererek kendisinde olumlu, olumsuz etki bırakanları yazılarıyla görünür yapmaya çalışıyor. Hikâye ve romanlara eğiliyor, bu alanda kendi yazdıklarını daha farklı ve özgün yapmaya çabalıyor. Yine onun deyişiyle, ‘edebiyatçının eseriyle girdiği ilişkinin boyutları her zaman daha derin bir sorgulanma, işçilik gerektiriyor çünkü.’ Tacim’le yaptığımız konuşmalarda sıklıkla dile getirdiği gerçeklerden birinin de edebiyatın her alanıyla müthiş bir güzellik olduğunu ve yalnızca okur/lar haz alsın diye bir şeyler yaratmak olmadığını; ne demek istediğini niçin demesi gerektiğini ve nasıl söyleyeceğini de bilmek olduğunu belirtiyor.
Son olarak, Tacim’e bu çalışmanın alçısı ve birleştiricisi olan sorular sorarken büyük keyif aldım. Çünkü sorularıma yanıtları ve beraberinde sunduğu örnekler ilginç mi ilginç ve bir o kadar da içten mi içten… Kadri pek bilinmeyen bir yazarın hayatından sözcüklerle oluşturduğumuz bu kesit bir tür uzun metrajlı bir film. Film, onun şiiri neden bıraktığı ile ilgili açıklamaları ve üç yayımlanmış kitabından seçilmiş şiirlerden, şiirleri hakkında yazılanlardan ve Tacim’in şiir ve şairler hakkında yazdıklarından, (sf:3/73) çocuk edebiyatıyla ilgili açıklamalarından, yazdıklarından,(sf:74/219) öykü ve öykücülük üzerine söylediklerinden, yazdıklarından, öykülerinden ve bu konularda kendi hakkında ve kitapları için yazılanlardan, kendisinin başkaları için yazdıklarından,(sf:220/262) eleştiri ve polemik yazılarından, şairler ve romancılar hakkında yazdığı yazılardan örneklerden, (sf:263/327) ve kendisiyle ve kitaplarıyla ilgili fotoğraflardan (sf:328/366) oluşuyor. Bu filmi izlemek (pardon okumak) isterseniz yapmanız gereken kitabı edinip kapağını açmak, hepsi bu.
* Atmosferi Hayat Soluduğu Edebiyat /Hazırlayan: Veysel Gültaş, 366 sf, Ocak 2024, Bilge Yayınevi / Ankara