47 yıl önce 150 bin işçinin İstanbul’un Topkapı, Levent, Kadıköy gibi merkezlerinden başlayarak Gebze-İzmit hattına, daha sonra İzmir, Ankara’ya ulaşan ve iki günle de sınırlı kalmayıp bazı işyerlerinde haftalarca devam eden eylemleri derslerle doludur.
47 yıldır tekrarı yaşanmadığı düşünülürse, eylemin hikayesi, oluş süreçleri, örgütlenme sırasında yaşanan zorluklar, imkanlar ayrı ayrı dersler içeriyordur. İşçiler, işyeri temsilcileri, sendikacılar ve işyerleri arasındaki farklı eğilimler, eyleme geçişteki tereddütler veya iştah ayrı ayrı ele alınmayı, gün yüzüne çıkartılmayı bekliyor.
15-16 Haziran genel eyleminin hikayesi, portreleri, sonuçları, cezaevi koşulları, yargılamalar gibi iktidar ve sıkıyönetim cephesinden algılanışı, sermayenin tutumu, eğilimleri derinliğine tartışılmayı bekliyor. Bir bütün olarak veya tek tek olguların henüz romanı, filmi yapılmadı. Kemal Sülker’in, Sırrı Öztürk’ün olayları ve mahkeme süreçlerini anlatan kitapları var. Çoğu çalışma broşür düzeyinde. 15-16 Haziran daha fazla ilgiyi hakediyor. Eylemin başlangıcı örgütleyen DİSK bile 15-16 Haziran’ı derinlemesine ele alan, tarihi deneyimi aktarmak, sonuçlar çıkartmak üzere bir çalışma yapmadı. Sadece basın açıklamaları ve şanlı direnişe dair nutuklar dinliyoruz.
Kuşkusuz bütün bunların sebepleri var ve bu aynı zamanda 15-16 Haziran’ın tekrar yaşanmamasındaki sebeplerden birine, irade eksikliğine de işaret ediyor: Sendikacılar 15-16 Haziran’ın kavranması, anlaşılması işini yapmadı, sebebi eylemin büyüklüğünde, sendikacıları aşmasında, onlar tarafından tehlikeli bulunmasında aranmalı.
Sosyalist hareket cenahını da gerekli çalışmaları yapılmadı. Sebebi, sosyalist hareketin sınıftan kopukluğunda aramalı.
Öyle ki, Denizler, Mahirler, İbolar 1971’de harekete geçtiklerinde, 1970 yılının 15-16 Haziran hareketini kendilerine bir yol olarak seçmediler. Tüm devrimci kişiliklerine, eylemlerine rağmen bu gençlik liderlerinin ünleri 15-16 Haziran genel işçi eylemini ezip geçti. İşçi sınıfının ideolojisi olan sosyalizme, komünizme ithafen oluşan siyasal örgütler, hareketler, militanlar gençlik liderlerinin eylemlerine ilgi duydular, işçi sınıfına ilgi duymadılar.
15-16 Haziran eyleminin Türkiye sendika ve sosyalist hareketince bilinçli biçimde önemsizleştirildiğini iddia ediyoruz. Eylemin tekrarının yaşanmamış olmasında DİSK ve sosyalist hareketin genel çoğunluğunun işçi sınıfının aşağıdan hareketine mesafeli duruşunun iradi, engelleyici bir faktör olarak görülmesi gerektiğini ileri sürüyoruz. Sol sendika bürokrasisinin sosyal demokrasi aşkı, sosyalist hareketin Küba ve Çin tercihi 15-16 Haziran’ı gölgede bırakmıştır ya da özünü kaybetirerek anılmasına yol açmıştır.
Bunların üzerinde ayrıca ve önemle durmalıyız. İdeolojik ve siyasal olarak sosyalist ve sendikal hareketin işçi sınıfı ideolojisi temelinde yeniden organizasyonu için çalışılmalıdır.
15-16 Haziran’ın işçi sınıfı için anlamı üzerinde özetle duralım, siyasal sonuçlar çıkartmayı deneyelim.
Birincisi, işçi hareketinin örgütlenmesi, harekete geçirici özellikleri, kapsayıcılığı, yayılma dinamikleri bakımından 15-16 Haziran önemli bir örnektir ve tekrar denemek için somut bir deneyimdir. Genç işçiler için eski bir örnek sayılabilir ancak ihtiyacı duyulan bir büyüklük, dinamik bir güç, aşağıdan bir hareket oluşu, aşılmamış olması sebebiyle güncel bir deneyimdir.
İkincisi, işçi sınıfnını harekete geçme sebepleri ile, hareketin ilerleyişi durumunda kapsama alanının hızla büyüdüğünün bir örneğidir. İşçi sınıfının tarihsel devrimciliğini ifade eder. DİSK’li işçiler, işyeri temsilcileri, sendikacılar akıllarında bu çapta bir eylem fikri olmasa da, işçi sınıfı bir kez harekete geçti mi, eyleminin devrimci sonuçlarına doğru ilerleyişini sürdürebilen tek devrimci sınıftır.
Metal ve lastik işkolu başta olmak üzere özel sektör işçileri, patronlardan hak almanın yolunu DİSK’li olmakta bulmuşlar ve bunu ellerinden almak isteyen iktidar ve meclise karşı, sözde güçlü sendikacılık yasasına, ‘tekçi’ sendikal dayatmaya hayır demişlerdir. İşçiler DİSK’i yani hak alma araçlarını savunmaya kararlıydılar. Eylemlerinin sonuna kadar gitmeyi göze aldılar. Öyle ki, yolları üstündeki Türk-İş’li işçileri de peşlerine takabildiler, sokağa çıkardılar, askerle çatıştılar.
Üçüncüsü, eylem doğal olarak DİSK tarafından örgütlenmiştir ancak DİSK’in boyutunu hızla aşarak genel işçi eylemine dönüşmüştür. Hem katılan kitlenin sayısı bakımından DİSK’i aşmıştır hem de DİSK tarafından sona erdirildiği düşünülürse, DİSK yönetimince ileri taşınamamış, sendika yöneticileri eylemin sorumluluğunu alamamış, valilikten açıklama yaparken öldürülen işçileri ifade etmeden ‘askerimize taşa atanlar bizden değildir’ diyerek eylemi durdurmuşlardır. Tersinden söylersek, eylemi başlatan DİSK yönetimi, eylemin altında ezilmiştir.
Dördüncüsü, parlamentoda güçlü sendika teklifini verenler arasında DİSK’in 1977 kongresinde genel başkanı olacak CHP milletvekili Abdullah Baştürk vardır, valilikte işçilerin eylemini durduran ise, bugün bazı çevrelerce efsanevi işçi lideri denilerek anılan Kemal Türkler’dir. Ağacın kurdu gövdenin içindedir.
15-16 Haziran genel işçi eyleminin boyutlarını bir kenera bırakarak konuşursak, bir dizi işçi eyleminde de tanık olduğumuz durumla karşı karşıyayız: Sendika eylemi başlatıyor, eylem sendikayı aşıyor ve sendikacılar eylemin sorumluluğunu, yükünü alıp ileriye taşımak yerine eyleme kolluk kuvvetleriyle birlikte son veriyorlar. Peşinden işten çıkartmalar yaşanıyor… Nitekim, 15-16 Haziran olaylarına katılan 5 bin işçi işten çıkartılmıştır.
Ancak 15-16 Haziran daha fazlasıdır:
Beşincisi, 15-16 Haziran 1970 büyüklüğünde bir işçi eylemi siyasi iktidarı korkutmuş, panikletmiştir, iktidar elden gidiyor dedirtmiştir. Süleyman Demirel’in liderliğindeki Adalet Partisi hükümeti sıkıyönetim ilan etmiş ve işçileri cezalandırmaya girişmiş, işçiler askerle karşı karşıya gelmiş, üç işçi hayatını kaybetmiş, işyeri temsilcilerinden bazıları 6 ayı bulan sürelerde hapis yatmıştır. İşçi sınıfı en basit talepleri içinbile sokağa çıksa, eylemini yayarak sürdürürse bir noktada ‘devlet’le karşı karşıya gelecektir. Devlet, burjuva sınıfının baskı aracı olarak işçi sınıfının karşısana çıkacaktır.
Altıncı sonuç, eylem iktidardaki sağcı Adalet Partisi ile muhalefetteki solcu CHP’nin komisyonda ortaklaştırdıkları ve meclise birlikte sundukları sendika yasasına karşı yapılmıştır. Yani, burjuvazinin iki büyük partisine karşı girişilen bir eylem olmuştur. Bu özelliğiyle ‘sınıfa karşı sınıf’ duruşunu ifade eder. Ve buna rağmen işçiler AP’li, CHP’li diye bölünmemiş, oy verdikleri her iki partiye karşı çıkmış, sınıf çıkarlarını savunmuşlardır.
Bugün işçi sınıfı yeni bir 15-16 Haziran eylemi gerçekleştirmiyorsa, bunda 47 yıldır yaşadığı baskıların, 1971 ve 1980 askeri darbelerinin payı olduğu kadar, ilk başta ifade ettiğimiz sendikal ve sosyalist siyasetin sınıftan, 15-16 Haziran’ların yaratılma çabasından uzak duruşu vardır.
Ancak işçi sınıfının 1989 Bahar Eylemleri ve maden işçilerinin 1991 grevi, son yıllarda otomotiv işçilerinin, cam işçilerinin, petro-kimya işçilerinin grev yasaklarına karşı geliştirdikleri eylemlilikler, yeni 15-16 Haziranların aşağıdan mayalanmasının işaretidir.
İşçi sınıfı 1970’li yıllara gelirken DİSK’i çözüm anahtarı olarak keşfetti ve varetti. Bugün işyerlerinde komiteleri, birim temsilcilikleri, vardiya komiteleriyle aşağıdan süreci örmenin deneyimlerini biriktirerek yolunu arıyor.
Sermaye sınıfı, onun siyasi bekçisi hükümetler, askeri koruması devlet kapitalist sömürü düzenini ayakta tutmak üzere her türlü yola başvuruyor. İşçi sınıfının önünde devasa sorunlar, işsizlik, ücret düşüklüğü, çıkartılmaya çalışılan işçi aleyhine yasalar yığılmış duruyor. Genel bir sesizlik yok ama, genel bir mücadele de henüz yaşanmıyor.
Burada anahtar, işçi sınıfın yürüyeceği yolu, araçları bulup, benimsemesidir. 1960’lı yılların ikinci yarısında bunun adı DİSK oldu. Bugün komitelerle, meclislerle yolunu arıyor ve yolunu bulduğu an, burjuva sınıfının topunun karşısa dikilmekten geri durmayacaktır.
Tarihi deneyimeleri gözardı etmeden, aşağıdan hareketi örgütlemek üzere hazırlığımızı işyerlerinde her düzeyde ve büyük mücadele günlerine yönelik yapmalıyız: 15-16 Haziran’dan çıkartılacak esas sonuç bu olmalı.