Bilim ve Gelecek Yayınları’ndan çıkan Ogan Güner’in ‘Hercümerç’ adlı romanı, tarihin en civcivli dönemi sayılabilecek 20. yüzyıl başında geçiyor. Dönemin siyasi atmosferi arka planda belli belirsiz akarken, gizemli bir komiserin ve etrafındaki ilginç karakterlerin başından geçenleri nefes almadan okuyacaksınız. Sayfalar ilerledikçe kendinizi buğulu, puslu bir ortamın içinde kaybolmuş, ‘hercümerç’ olmuş bir halde bulacaksınız…
Ogan Güner’in ‘Hercümerç” isimli ilk romanı; tarihle kurmacanın, gerçekle hayalin iç içe geçtiği bir eser. 1918 yılının İstanbul’undan bir kesitle başlayan roman; kısa süreli gidiş gelişlerle yaklaşık 20 yıllık bir döneme yayılıyor. Arka fonda I. Cihan Savaşı, mütareke dönemi, İstanbul’un işgali, Paşaların yurtdışına kaçışı gibi cereyanlar gerçekleşirken kitap boyunca şehrin ve dönemin eğlence hayatı, sokaklar, caddeler, caz kulüpleri, partiler, afyon evleri hatta Baklahorani (Apukurya Karnavalı) gibi artık unutulmuş ama bir döneme damga vuran kültürel gelenekler ayrıntılı biçimde yer buluyor.
Kitabın baş karakteri Hayri, Avusturyalı zengin bir tüccarın yardımcısı olarak Avrupa şehirlerini gezmiş, lisan ve kültür edinmiş, İstanbul 2. Şube’de görevli bir komiserdir. Eski düzenle yeni düzen arasında kalmış, her şey altüst olurken koltuğunu ve iktidarını sağlamlaştırmaktan başka gâyesi olmayan Polis Umum Müdürü Esad Paşa’nın kızı Asude ile nişanlıdır. İstanbul cemiyet ve bürokrasi hayatının önemli ailelerinden Vodinalıların kızı Asude; hicvi, zekâsı, güzelliği ve teklifsiz tavırları ile dikkat çekmektedir. Asude, dönemin modernleşme modasına uymaya çalışan ama muhafazakâr düşüncelerinden sıyrılamayan, aynı zamanda içinde bulunduğu zümrenin fertleri ile kavga halindedir. İki arkadaşı ile Devr-i Kadın isimli bir mecmua çıkaran Asude, tarih ilerlediği esnada tarih yazarken bir yandan Hayri ile geleneksel dışı bir ilişki sürdürmektedir.
Hayri bir gün, kendisine çok güvenen müdürü Ziya Bey ile konuşup gizli bir görev süsü vererek kurumdan ayrılır. Kulağı delikliği, iş bitiriciliği, sakinliği ve her kesimden insana eşit mesafede durması ile tanınan Hayri, güvenlik tesis etmek ve suçluları adalete teslim etmekle görevli bir komiser iken başka bir dünyadan içeri adım atar. İstihbarat almak için sıkça uğradığı Hristo’nun meyhanesinden tanıdığı kendi halinde tiplerle bir gizli cemiyet kurmaya karar verir ve İstanbul’un altını üstüne getirmeye hazırlanır. Zekâsı ve vakur duruşuyla masasına oturan herkese akıl veren kendi halindeki Yakup, hiddetli konuşması ve heyecanıyla örgütün en acar kişisi Tahir, Mahsusacıların elinden zor kurtulmuş Taşnak çeteci Karabet, eski İttihatçı ve silahşör olma sevdalısı Halit, yarı Rum yarı Türk külhanbeyi özentisi Tek Göz ve yedi yıl cephede asker olarak çarpıştıktan sonra her şeyini kaybetmiş Mustafa… İstanbul sokaklarında bir hayalet dolaşmaya başlar. Peki ama o hayaletin amacı nedir?
O sırada okuyucu, bolca morfin, eroin ve afyonla zenginleştirdiği muhayyilesinde gezintilere çıkan Hayri’nin bulanık zihniyle karşı karşıya kalır. Güner, kakofoninin ortasındaki Hayri’nin buğulu ve şölensel dünyasını anlatırken dönemin İstanbul’u, kabadayılar, ayyaşlar, Avrupa görmüş mondenler, düvel-i muazzama ajanları, Bolşevikler, Rus ihtilâlinden kaçanlar sızar hikâyeye. Hepsinin göbeğinde topal bir eski komiser…
Çok dilli, çok kültürlü, çok milletli, çok devletli, çok karışık bir roman bu! Tıpkı dönemin İstanbul’u gibi… “Ve istikbal ancak hercümerç içinde tasavvur edilebilir.”